© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet Hafta Sonu/4 Kasım 2006
28 Ekim’de post-rock’ın önde gelen temsilcilerinden İskoç topluluk Mogwai’nin konseriyle açılan Phonem By Miller, elektronik müzik, alternatif rock ve indie-pop meraklılarını buluşturmaya devam ediyor.
İstanbul Kültür Sanat Vakfı ve Kod Müzik işbirliğiyle düzenlenen ve 11 Kasım’a kadar sürecek olan etkinlik kapsamında gelecek hafta da müzik dünyasının en yenilikçi isimleri ağırlanacak. Bunlardan birisi de, 10 Kasım Cuma akşamı Babylon’da konser verecek olan İngiliz grup Spektrum.
2004 yılında ilk albümleri “Enter the Spektrum”u yayımlayan grup, punk, funk, disko ve R&B ritimlerini başarıyla birleştiren müziğiyle derhal ilgimi çekmişti. Spektrum’un müziğindeki bu enerjinin arkasında, grup elemanlarının farklı kültürlerden gelmesinin etkisi de var. Basçı Teia Williams ve perküsyoncu Isaac Tucker Yeni Zelandalı, solist Lola Loafasoye Nijeryalı, prodüktör, keyboardçu ve vokalist Gabriel Olegavich ise Rus.
Eğer ESG, Grace Jones ve Prince’in müziğini seviyorsanız ve yeni müzikler keşfetmekten hoşlanıyorsanız, bu konseri izleme fırsatını kaçırmamanızı öneririm. Çünkü Spektrum, aynı zamanda eğlenceli performanslarıyla da adından çok söz ettiriyor. Son single’ları “Don’t Be Shy”ın YouTube üzerinden izlenebilen videosu da bunu açıkça ortaya koyuyor. (Videoyu izlemek isteyenler için link: http://www.youtube.com/watch?v=ImCoLUrTqQM)
Geçtiğimiz günlerde “Fun at the Gymkhana Club” adlı yeni albümlerini yayımlayan grubun basçısı Teia Williams, konser öncesinde sorularımı yanıtlayarak Spektrum’u biraz daha yakından tanımamıza olanak sağladı.
Müziğiniz birçok farklı müzik türünü bir araya getiriyor. Şarkılar üzerinde çalışırken izleyeceğiniz yolu kendi içinizde grup olarak önceden belirliyor musunuz? Yoksa kendiliğinden gelişip şekillenen bir süreç mi söz konusu?
Spektrum’un birçok farklı müzik yapma yöntemi var. Bu konuşarak, jam şeklinde ya da stüdyoda yalnızca iki grup elemanının beste yapması şeklinde de olabilir; veya bir konserden önce ses kontrolü yaptığımız sırada da gelişebilir.
Etkilendiğiniz belli müzisyenler ya da gruplar var mı? Yoksa daha çok farklı etkileşimlerin karışımıyla ortaya çıkan bir durum mu söz konusu?
Müzikal esin kaynaklarımız, Japan, Duran Duran, The Police ve Talking Heads’ten The Mars Volta, Ricardo Villalobos ve T. Raumschmiere’e kadar uzanıyor. Çok eklektik ve geniş bir çeşitlilik içeriyor. Bu da provalarda farklı sesleri bulmak bakımından çok ilginç olabiliyor.
Günümüzde kendilerini punk olarak tanımlayan birçok grup var. Bunlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizin punk’a yaklaşımız ne?
Önceden belirlenmiş bir yaklaşımımız yok. Punk kavramı zamanla ve farklı enerjilerle gelişim gösteriyor. Almanya’dan Amerika’ya kadar birçok yerden çıkan çok iyi punk gruplar var. Biz hep yeni bir şeyler denemeye çalışıyoruz; ki bu da iyi bir şey. Bazen ortama uygun olarak, şarkılarımızı punk tarzına uygun bir şekilde daha hızlı çalıyoruz.
“May Day” adlı şarkınız dünya çapında ün kazandı. Bu şarkıdan söz eder misiniz?
“May Day”, dünyada kutlanan 1 Mayıs Dünya İşçi Günü hakkında. Aynı zamanda, “Evet, hepimiz önemliyiz ve hepimizin yaşamla ilgili ortak görüşleri var” deme şansını anlatıyor ve bu hakları pozitif bir yönde savunmak için düzenlenen gösteriye çok sayıda insanla birlikte bisikletle katılmaktan söz ediyor.
Sizce müzik devrim yaratmak için kullanılabilir mi?
Müzik bugüne kadar hem savaş hem de barış için kullanıldı. Kanımca, bu devrim yaratmak için de söz konusudur. Çünkü müzik sayesinde çok sayıda insan etkilenebilir; yerinde ve doğru kullanıldığında büyük bir hareket başlatılabilir. Bob Dylan’dan The Fugees’e kadar müzik her zaman değişimlere yol açmıştır.
Albümleriniz bağımsız bir plak şirketi tarafından yayımlanıyor. Bugünkü amansız ticari ortamda bunun size sağladığı en önemli avantaj nedir?
Bağımsız plak şirketleri en iyi arkadaşlar gibidir; sizi aklından hiç çıkarmaz, ilgi alanlarınıza göre sizi geliştirip ilerletir ve zaman geçip de sahneye çıkma konusunda kendinize yeterince güvendiğinizde, sizi daha büyük şeylere doğru iterler. Bu tamamen güvenle ilgilidir.
Phonem By Miller kapsamında İstanbul’da konser vereceksiniz. Bu etkinlik hakkında ne düşünüyorsunuz?
İstanbul gerçekten güzel bir kent. Daha önce 2005 yılında üç günlüğüne gelmiş ve bir festivalde çalmıştık. Topkapı Müzesi’ne gittik; bütün o antikalar ve mücevherler büyüleyiciydi. Boğaz’da tekne gezisi yaptık, Sultanahmet Camisi’ne gittik. Ayrıca akşam deniz kenarında yemek yiyip, gündüz çarşıları dolaşmak çok güzeldi. Evet, yeniden gelmeyi sabırsızlıkla bekliyoruz!
Spektrum için gelecekte en çok neyin gerçekleşmesini istersiniz?
Belki bir Türkiye turnesi hoş olabilir. Yakında çıkan “Fun at the Gymkhana Club” adlı bir albümümüz var. Belki daha çok yeni albüm ve güzel günler olabilir… İstanbul’da görüşmek üzere!