© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet Hafta Sonu/15 Eylül 2007
Bir indie rock grubunun (yani bağımsız, küçük plak şirketlerinden albüm çıkararak ana akım müziğe alternatif oluşturan bir grubun) büyük bir plak şirketine geçişi, her zaman endişeli bir bekleyişe neden olur. Acaba plak şirketi albümün daha fazla satması için bazı dayatmalarda bulunacak mıdır? Bunun sonuncunda grup popülerleşme yolunda bazı ödünler vermeye zorlanacak mıdır? 10 yıldır müzik serüvenini sürdüren New Yorklu grup Interpol’ün geçtiğimiz yıl büyük bir plak şirketiyle (Capitol Records) anlaşmasından sonra da yine aynı endişeler gündeme geldi. Interpol’ü yakından takip eden biri olarak, ben de bu anlaşmanın grubun kariyerini nasıl etkileyeceğini ve yeni albümün nasıl olacağını merak ediyordum. Yanıtımı kısa bir süre önce aldım: Yeni albüm “Our Love To Admire” bütün endişelerimi boşa çıkardı!
Hipnotik bas ve gitar sesleriyle, solist Paul Banks’in Ian Curtis’i andıran yorumuyla, dramatik ve karanlık şarkılarıyla tanıyıp sevdiğimiz Interpol, bildiği yolda ilerlemeye devam ediyor. Hatta, post-punk akımını 2000’li yıllarda yeniden canlandıran gruplardan biri olan grubun, bu üçüncü stüdyo albümünde prodüksiyon ve düzenlemelerde daha ileri bir seviyeye ulaştığını söyleyebiliriz. Müziklerinde radikal bir değişim yok ama Our Love To Admire, biraz daha atmosferik, daha orkestral ve şarkılar hissedilir ölçüde klavye tabanlı.
ÜNİVERSİTE KAMPUSÜNDEN DÜNYAYA YAYILAN BAŞARI
1998 yılında New York Üniversitesi kampusünde tanışan öğrenciler tarafından kurulan grup, önceleri Interpol adını alana kadar belli bir isimleri olmadan konserler vermeye başladı. 2001 yılına kadar olan dönemde, birkaç farklı ismi deneyerek kendi olanaklarıyla CD’ler yayımladılar. Belli bir hayran kitlesi edinip Interpol ismini aldıktan sonra, 2002 yılında bağımsız plak şirketi Matador’dan çıkan “Turn On The Bright Lights” adlı ilk albümleriyle büyük beğeni kazandılar. O yıl, New York’un sokaklarında, barlarında, hemen her yerde bu albüm, özellikle de “NYC” adlı şarkı çalıyordu. Paul Banks’in “Bu yalnız geceleri kendimi umursamaz olmak için eğitmekle geçirmekten bıktım” diyen sesi, herhalde kentte yaşayan birçok kişinin kalbinin derinliklerine ulaşıyordu.
Doğrusu benim Interpol ile ilgilenmemin ilk nedeni, müziklerinin çok sevdiğim Joy Division grubunu hatırlatmasıydı. Ama The Cure’un öncesinde sahneye çıktıkları bir festivalde sergiledikleri canlı performans, Interpol’ü favori gruplar listeme dahil etmeme neden oldu. Sahneden kalabalığa yansıttıkları cezbedici karanlığa kayıtsız kalmak olanaklı değildi. (“Cezbedici karanlık da ne?” diye sorarsanız, referansım yine Joy Division olacak.) Interpol, 2004 yılında ikinci albümü “Antics”i yine Matador’dan yayımladı ve bu albümle daha geniş kitlelere ulaştı. Antics, birincisine göre daha az sert bulunsa da, albümde yer alan “Slow Hands” ve “Evil” gibi şarkılar, grubun indie rock sahnesindeki yerini sağlamlaştırdı.
BİTEN İLİŞKİLER, YALNIZLIK, MÜCADELE…
Yıl 2007. Merakla beklenen üçüncü albüm artık raflardaki yerini aldı. Bir grubun beş yıl içinde arka arkaya aynı rotada giden üç başarılı albüm yapması, takdir edilecek bir başarıdır ve bu Interpol’ün şarkı yazmadaki ustalığının da kanıtıdır. Büyük olasılıkla bu ustalık, özellikle grup içinde uygulanan demokratik şarkı yazma tekniğinden besleniyor. Grubun dört üyesinin de her şarkıda eşit söz söyleme hakkının bulunması, hepsinin her bir şarkıya katkıda bulunması fark edilir bir dinamizm sağlıyor.
Çarpıcı şarkı sözleri, yine sona eren ilişkileri, yalnızlığı ve hayatın zorluklarıyla mücadeleyi anlatıyor. İlk dinleyişte hemen dikkat çeken şarkılardan “No I In Threesome”, artık yeni bir şey denemenin zamanının geldiğini söyleyen bir ayrılık şarkısı. “Rest My Chemistry”, belki de Interpol’ün bugüne kadar yaptığı en akılda kalıcı melodiye sahip. Paul Banks’in mükemmel vokaline eşlik eden dramatik gitar sesi eşliğinde başlayan “The Lighthouse”, albümün en ilginç şarkısı. Perküsyonun yalnızca şarkının sonlarına doğru devreye girdiği bu parça, Our Love To Admire’ın etkileyici finalini de yapıyor.