© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet Hafta Sonu/6 Ekim 2007
Bu ay İstanbul’da Letonya Kültür Günleri kutlanıyor. Bu kapsamda Beşiktaş Belediyesi Mustafa Kemal Merkezi’nde 28 Ekim’e kadar sürecek olan Letonya Çağdaş Tekstil Sanat Sergisi açıldı. Ülkenin en ünlü sopranosu Inese Galante ve piyanist Inna Davidova da, 3 Ekim’deki açılış gecesinde konser vermek üzere İstanbul’daydı. Avrupa’nın ve Amerika’nın ünlü salonlarında sahneye çıkan Galante, 1991 yılından bu yana Düsseldorf’taki ünlü opera evi Deutsche Oper am Rhein’da çalışmalarını sürdürüyor. Letonya’nın başkenti Riga’da yaşayan Davidova ise, 1998 yılında kurduğu Herman Braun Vakfı aracılığıyla müzik organizasyonları yapıp konserler vermeye devam ediyor. İstanbul’daki ilk konserleri öncesinde oldukça heyecanlı görünen bu iki sanatçıyla, klasik müziği ve Letonya’da sosyalizmin egemen olduğu dönemdeki kültürel ortamı konuştuk.
Inese Galante, sizin özgeçmişinizde dikkat çekici bir şey var. İlk başlarda müzisyen olmayı hiç düşünmediğiniz ve aslında eczacılık eğitimi aldığınız doğru mu?
G: Evet, karışık bir konu. Ailem benim profesyonel bir müzisyen olmamı hiç istememişti. Bilirsiniz, aileler genellikle çocuklarının doktor ya da avukat olmasını ister. Bugün sesin var ama yarın kaybedebilirsin diye düşünürler. Fakat diğer yandan da, ben ülkenin sosyalist dönemlerinde yetiştim ve o dönemlerde sanat çok önemsenirdi. Önce eczacılık eğitimi aldım ama müziğe yeteneğim de vardı, çok iyi hocalarım oldu. Müzik hep içimde hissettiğim bir şeydi.
Sanatı önemseyen ailelerin çocuklarının sanatçı olmasını istememeleri garip değil mi?
G: Öyle ama garantisi yok diye düşünürlerdi.
Eczacılık eğitimi alıp sonradan soprano olmanız ilginç. Hayat sizi oldukça şaşırtmış olmalı.
G: Belki ben hayatı şaşırtmışımdır!
Inna Davidova, ya sizin öykünüz nasıl?
D: Ben de müziğin çok önemsendiği entelektüel bir ailede büyüdüm. Letonya’da bizimki gibi ailelerde çocukların küçük yaşlardan itibaren müzik dersleri alıp, piyano çalmaları bir tür gelenektir. Hatta gelenekten daha çok bir zorunluluktur, eğitimin bir parçası olarak görülür. Aynı zamanda yabancı dil öğrenmeniz, jimnastik yapmanız gerekir. Sovyet dönemlerinde bunları yapmak çok kolaydı; her isteyen bedava kurslara katılabilirdi. Bütün bunların bütünleştiği bir eğitimden geçer, sonra hangi yöne gitmek istediğinize karar verirdiniz.
Şimdiki eğitim nasıl?
D: Tamamen değişti. Artık hiçbir şey bedava değil. Eğitim eskisine göre çok daha kötü. Ailem beni müzik okuluna göndermişti ama ben 15 yaşıma kadar müzisyen olup olmak istemediğime karar verememiştim. Fakat okuldan çok yüksek derece ile mezun oldum ve müzik akademisine devam ettim. Daha sonra yüksek lisansımı oda müziği alanında yaptım. Hayatımı ses sanatçılarına piyanoda eşlik ederek geçirmek istediğime tam olarak karar verdiğimde 30 yaşıma gelmiştim.
Bir röportajınızda, “Eskiden Batı ile Doğu arasındaki duvarlar çok yüksekti” diyorsunuz. Kariyerinize Letonya’da başlayıp Avrupa’da ve Amerika’da devam etmek zor oldu mu?
G: Duvarlar benim için yüksek değildi ama genelde öyleydi. Her sistemin olumlu ve olumsuz yanları vardır elbette, fakat şunu söylemeliyim ki, bizim için eski dönemler kolaydı. Birçok şeyi düşünmek zorunda kalmaz, yalnızca sanatımızla ilgilenirdik. Sanatımızı icra etmek için gereken her şeye kolaylıkla ulaşabiliyorduk. Bazı insanlar ve kimi yazarlar için böyle değildi belki. Ben yalnızca kendi adıma konuşabilirim ve ö dönemde çok mutlu olduğumu söyleyebilirim. İnsanlar çok para kazanmıyorlardı ama isterseniz her gece tiyatroya gitme olanağınız vardı. Kültürel etkinlikler her gün yemeye gereksinim duyduğunuz ekmek gibiydi. İstediğimiz üniversitelerde okuma olanağımız vardı. Politik alandan söz etmiyorum, tabii ki cumhurbaşkanı olmak kolay değildi ama burda kolay mı? Mercedes arabamız ya da üç katlı evimiz yoktu ama kültürel zenginliğimiz vardı. Şimdi başka sorunlarla uğraşıyoruz. Bazı insanlar paranın alabileceği herşeye sahip olabiliyorlar ama büyük bir kesim hala olamıyor. İnsanlar artık daha çok seyahat ediyorlar ama sadece seyahat etmekle kalmıyorlar; birçok iyi eğitimli kişi gittiği ülkeden bir daha geri dönmüyor. Çünkü Amerika onlara daha fazla para veriyor. Para artık her şeyin önünde. Bu sağlıklı değil.
Bazı insanlar klasik müziğin yaşlı insanlar için olduğunu söylüyor, hatta onu seçkinci buluyorlar. Ama klasik müziğin daha geniş kitlelere ulaşamamasında medyanın da rolü yok mu sizce? Bu tür müzik radyo ve televizyonlarda pek fazla yayınlanmıyor.
D: Son 15 yılda çok fazla Amerikanlaştık. Bu yüzden hep eski dönemlerle kıyaslama yapar hale geldik. Eski dönemlerde öncelik klasik müzikteydi. Şimdi insanlar birçok şeyle aynı anda karşı karşıya. Önceleri bu kadar çok pop grubu ve tv kanalı yoktu, internet bu kadar yaygın değildi.
G: Ama önemli olan şu ki, klasik müzik insan ruhu için en iyi ilaçtır ve hep var olacaktır.