© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet Hafta Sonu/19 Nisan 2008
Latin dünyasının efsanevi müzisyenlerinden Poncho Sanchez, 25-26 Nisan tarihlerinde Babylon’da vereceği iki konser için İstanbul’da olacak. 1951 yılında Amerika’da doğan Sanchez, Meksika kökenli bir aileden geliyor. Bugüne kadar 20’den fazla albüm yayımlayan sanatçı, “Latin Soul” adlı albümüyle 2000 yılında En İyi Latin Caz Albümü dalında Grammy ödülü aldı. Sakalı ve başından hiç çıkarmadığı Kangol şapkasıyla tanınan Sanchez, Babylon’da estireceği Latin fırtınası öncesinde sorularımızı yanıtladı.
Konganın sihri ne? Bazı müzisyenler tinsel bir etkisi olduğunu söylüyor. Sizin için de öyle mi?
Evet, davullarıma sevdalıyım! En iyi enstrümanlardan biridir konga ve ona sahip olan herkes de böyle hissedecektir. Çok uzun yıllardır kendime öyle yakın hissediyorum ki onu... Ayrıca ben kendi kongamın tasarımını da kendim yaptım, uluslararası Remo firması da bunu üretti.
İnternet sitenizde sizin için “Herşeyden önce bir hikaye anlatıcısıdır,” deniyor. Müziğinizle anlattığınız hikayenin gerisindeki ana esin kaynağı ne?
Afro-Küba-Latin Caz’ını başlatan efsanevi insanlarla müziğim aracılığıyla iletişim kuruyorum. Onların hepsini babam gibi görüyorum, hepsi benim esin kaynağım. Ayrıca uzun yıllardır çok ünlü ve büyük isimlerle gerçekleştirdiğim buluşmaları, onlarla yaptığımız kayıtlara ilişkin hikayeleri ve konser deneyimlerimi anlatmayı seviyorum.
12 yaşındayken evinizin bulunduğu sokakta çalan bir R &B grubuna katılabilmek için 50 sentlik bir gitar aldığınızı ama sonunda kendinizi o grupta şarkı söylerken bulduğunuzu biliyorum. Şarkı söylemeye başlamanız böyle tesadüf müydü?
Texas’tan Kaliforniya’ya taşındığımızda gerçekten o grupta yer almak istemiştim. Gitar çalmak istiyordum ama grupta zaten iki gitarcı vardı, bu nedenle ancak şarkı söyleyebileceğimi bildirdiler. Tabii ki kabul ettim. Kızkardeşim bana Tito Puente ve Tito Rodriguez’in müziğiyle nasıl dans edebileceğimi öğretmişti. Utangaç biri de değildim ve izleyicinin karşısında performans yapmayı seviyordum. Sonuçta şarkı söylemek benim için doğal bir durumdu.
Şarkı söylerken konga çalmaya nasıl başladınız?
Sürekli Latin Caz ve salsa dinlerdim ve bu tür müziklere karşı büyük bir sevgim vardı. Kızkardeşlerim evde hep bu tür müzik dinliyorlardı. Ben de ilk kez evimizin garajında konga çalmaya başladım. Sevdiğim plakları dinlerken onlara eşlik etmeye çalışıyordum. Yani bu işi tamamen kendi kendime öğrendim.
YouTube’da “Do It!” adlı albümünüzün tanıtım videosunu izledim. Orada bir hayranınız, bu albüm için 70’lerin ünlü soul grubu Tower of Power’la yaptığınız işbirliğini “Adeta cennette yapılmış bir eşleşme” diye niteliyor. Sizin için de bu kadar mükemmel miydi?
Evet, Tower of Power’ı ve geçmişteki muhteşem soul gruplarını her zaman çok sevdim. Funk soundu çok hoşuma gidiyor. Gençken Kaliforniya’da çok duyduğumuz Tower of Power’ı sevmemin nedeni de bu.
“Out Of Sight” adlı albümüzde Ray Charles ile çalıştınız. Nasıl bir deneyimdi?
Bu benim için bir rüyanın gerçekleşmesiydi! İnsan onun gibi bir efsane ile çalışmayı nasıl hayal edebilir? Ona çok büyük saygım var.
Bir görüşe göre, Latin Caz müzisyenleri yalnızca bu tür müziği çalmayı tercih eden “caz müzisyenleri” olarak tanımlanmalı ve bir ayrım yapılmamalı. Kendisini “Latin Caz’ın büyükelçisi” şeklinde tanımlayan bir müzisyen olarak sizin bu konudaki görüşünüz ne?
İlk dönemlerde “caz müzisyenlerinin” Latin Caz’ı öğrenip çalmalarının daha kolay olduğu doğru. Fakat bugün Latin müzisyenler çok daha üst bir seviyede ve artık onlar Caz-Latin çalmayı öğrenebiliyor.
Sürekli taktığınız Kangol Tropicap şapka sizin sembolünüz olarak biliniyor. Nedir bu şapkada sizi bu kadar çeken?
Son 35 yıldır Kangol Tropicap takıyorum! Çocukluğumdan beri bu şapkayı hep çok beğendim! Duruşunu çok seviyorum. İlk olarak ünlü müzisyen Patatoe Valde’nin taktığını görmüştüm.