© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet Hafta Sonu/7 Haziran 2008
Müzikle yakından ilgilenenler için yanıtlaması güç bir soru bu. Çünkü, 13 Temmuz akşamı İstanbul’da iki önemli konser var, Dünyanın en önde gelen heavy metal gruplarından Judas Priest Kuruçeşme Arena’da, trip hop’un efsane ismi Massive Attack ise Maslak Parkorman’da sahneye çıkacak.
Sıkı heavy metal dinleyicilerinin ya da trip hop hayranlarının tercihleri herhalde bellidir. Fakat şehrine gelen önemli grupların canlı performanslarını kaçırmak istemeyen bir müzik yazarı için karar vermek kolay olmayabilir. Talihsiz bir rastlantı gerçekten...
Daha önce konserde görmeme karşın, ben tercihini Massive Attack için kullananlardanım. Grubun müziği ile kurduğum duygusal bağdır beni Parkorman’a çeken. Hani bazı şarkılar vardır, herkesten daha yakındır size. Odanıza girer, kapıyı kapatır ve en özel duygularınızı melodilerle özdeşleştirirsiniz. Massive Attack’in bazı şarkıları, yıllar içinde benim en yakın arkadaşlarım oldu. Onları konserde binlerce insanla paylaşmak biraz garip gelse de, oraya gitmezsem kendimi ihanet etmiş gibi hissederim.
1988’de Bristol’de kurulan Massive Attack, özellikle 1968’den sonra doğan kuşak için önemli bir ses oldu. 80’lerin ortasında Tricky ve Andrew Vowles (Mushroom) ile birlikte başlattıkları The Wild Bunch serüveni, bugün sadece iki üyeyle, Robert del Naja (3 D) ve Grantley Marshall (Daddy G) ile, Massive Attack olarak yoluna devam ediyor.
Yaptıkları müzik öylesine kendine özgü ki, ilk kez duyduğunuz yeni bir şarkıyı da çalsalar, “Bu, ancak Massive Attack olabilir,” dedirtiyor. Caz, hip hop, rock, soul, blues ve hatta klasik müzik öğelerini bir araya getiren trip hop’ın yaratıcısı olarak biliniyorlar. Farklı vokalistlerle işbirliği yaptıkları albümleri çıkar çıkmaz müzik dünyasında tartışmalar başlıyor. Karışık, duygusal olarak etkileyici ve cezbedici bir tarzları var. Progressive rock ile hip hop’ın mükemmel bir uyumu denilebilir. 20 yıldır onların müziğini dinlemekten aynı derecede heyecan duyan çok sayıda insan var. Bu bitmeyen heyecanı yaratan müziğin temel özelliklerini sıralayalım...
1. Hipnotiktir. Dinlerken insanı adeta hipnotize edip başka yerlere götürür.
2. Atmosferiktir. Hipnotik oluşunun bir nedeni de bu özelliğinden kaynaklanır. Çaldığı ortamda yeni bir atmosfer yaratıp sizi de içine çeker.
3. Romantiktir. Diyelim ki, yeni çıktığınız birisini etkilemeye çalışıyorsunuz ve evinize davet ettiniz. “Mezzanine” albümünü çalmanız akıllıca olur; bu gibi durumlar için idealdir.
4. Melankoliktir. İlk albümlerinde yer alan “Unfinished Sympathy”i ilk duyduğum günden bu yana değişmedi bu özellik. Grup, son iki albümde daha karanlık bir sounda doğru yöneldi.
5. Politiktir. Doğrudan sosyal meselelere değinen şarkılarının yanı sıra, grup elemanlarının sıklıkla politik görüşlerini dile getirip savaş karşıtı konserlerde yer almaları ve Oxfam gibi yardım kuruluşlarıyla çalışmaları da bu izlenimi yaratıyor.
Bunlara ek olarak, farklı kültürlerin müzikal etkilerine de açıktır Massive Attack. Örneğin, “Inertia Creeps” adlı şarkılarının izleri İstanbul’dadır. Bir İstanbul konseri sonrasında dansöz izlemeye götürmüşler grubu. Bir röportajlarında, dansözden hazzetmediklerini, ama müzikteki ritimden etkilenip o şarkıyı yaptıklarını söylediler. Mezzanine albümünün kitapçığında The Clash’a teşekkür etmeleri de boşuna değildir.
Bütün bu özelliklerin hepsini taşıyan müziği yapmak kolay iş değildir. Şarkılarıyla duygusal bağ kurmayanların da, Massive Attack’ı canlı dinlemelerini öneririm. 1999’da yine Parkorman’da verdikleri konser, bugüne kadar gördüğüm en iyi sahne performanslarından biriydi.
Üstelik bu defa Echoes Production’ın organize ettiği konserde, çıkaracakları yeni albüm öncesinde, Glastonbury Festivali’nin hemen ardından dinleme olanağı bulacağız grubu. Kim bilir, belki yeni şarkılarını da çalarlar!