© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet Hafta Sonu 28 Haziran 2008
“Girl, You’ll Be a Woman Soon” dersem, kuşkusuz birçok kişinin aklına hemen Quentin Tarantino’nun kült filmi “Pulp Fiction” gelir. Sinema görselliğe dayandığı için her zaman daha popülerdir ne de olsa. Peki, “Red Red Wine” dersem ilk akla gelen ne olur? Büyük olasılıkla 80’lerin ünlü reggae topluluğu UB40 olur. Gerçek hayranları dışında pek kimsenin aklına Neil Diamond gelmez. Oysa bu iki şarkının da yazarı ve bestecisi odur. Fakat onu bilen de gerçekten iyi bilir ve hiç peşini bırakmaz; bütün dünyada çok sadık bir dinleyici kitlesi vardır.
“I’m a Believer”, “Solitary Man”, “Sweet Caroline” “Kentucky Woman, Do It” gibi unutulmaz şarkılarıyla 60’lar, 70’ler ve 80’lerde fırtına gibi esti Diamond. O tarihten sonra biraz durulduysa da, zaman zaman yine listelerin üst sıralarında yer aldı. Biz de bugün, bu başarıyı tekrar yakalayan yeni albümü “Home Before Dark” nedeniyle bu 67’lik delikanlıyı bir kez daha selamlıyoruz.
Billboard Hot 200’e ve İngiltere Albümler Listesi’ne1 numaradan giren albüm, son aylarda adından çok söz ettiriyor. Rock, pop, country ve folk müzik türlerinde sayısız eser yaratan Diamond, ikinci kez Johnny Cash’in prodüktörü Rick Rubin’le çalışarak, doğru yolda olduğunu bir kez daha kanıtladı. Folk pop tarzındaki “Home Before Dark”, aynı Cash’in albümlerinde olduğu gibi, akustik kayıtlarıyla ve sesi öne çıkaran minimalist prodüksiyonuyla dikkat çekiyor.
İÇ DÜNYAYA YAPILAN 14 AYLIK YOLCULUK
Bütün şarkıların söz ve bestelerinin kendisine ait olduğu albüm, sanatçıyı gerçek dünyadan 14 ay süresince koparıp kendi iç dünyasında derin bir yolculuğa çıkarmış. Neil Diamond, yaşadığı bu yoğun sürecin hem “karşı konulmazlığını” hem de “dehşete düşürücü” niteliğini albüm kitapçığında öyle güzel anlatmış ki, bir bölümünü bu yazıda aktarmak istiyorum.
Albümü yaratma sürecinde, bulunması gereken her yerde fiziksel olarak bulunduğunu, ama gerçekte aklının ve ruhunun hep başka yerlerde olduğunu söylüyor ünlü müzisyen. Bunun için kullandığı ilginç metaforu da şöyle anlatıyor: “Bir havuz partisinde derine dalmak gibi; suyun altındayken etrafınızdaki eğlence seslerini duyabilirsiniz ama herşey bulanıktır. Siz orada kendi dünyanızda yalnızsınızdır. Net bir şekilde duyabildiğiniz tek şey, aklınızdan geçenler ve kalbinizin atışıdır. Etrafınızda olanlardan uzaklaşır, nefesinizi tutarsınız, aklınız boğulma korkusuyla meşguldür. Ben de başarısızlıktan, güzellikleri ortaya koyamamaktan korkuyorum...”
Müzik dünyasında geçirilen 45 yılı aşkın bir zaman, onca Grammy, sayısız ödül, düzinelerce hit şarkı, dünya çapında satılan 125 milyon albüm.... Ve Elton John ile Barbra Streisand’dan sonra Billboard listelerindeki en başarılı müzisyen Neil Diamond hala duygularını bu şekilde ifade ediyor... Başarının sırrı belki de, her yeni albüme başlarken bu ilk günkü heyecanı duymakta.
Her yeni şarkıyı yaparken ölüp ölüp dirildiğini itiraf ediyor Diamond. “Home Before Dark” albümünde yer alan 14 şarkı için de aynı duyguları yaşamış.
Hani arabada defalarca dinlenebilecek eskimeyen albümler vardır; çalar çalar hiç bıkmazsınız. Melodiler fiziksel anlamda yolu kısaltamayacağına göre, aldığınız zevktir onu daha kısa hissettiren. Aynen böyle bir albüm “Home Before Dark”. Johnny Cash kadar karanlık değil, ama sevgiden, aşktan, yalnızlıktan söz ediyor. Yalnız uyumaktan nefret eden, umudu kaybolan adamın ikinci bir şans elde edip yeniden büyüleyici güzelliğe kavuşmasıyla yaşadıkları anlatılıyor. Bir dostunun deyişiyle, “Elmayı bir kez daha ısırıyor” Diamond. Sanırım, biz dinleyicilere de, ona aşkta bu ikinci şansı veren hayat arkadaşı Rae’ye teşekkür etmek düşüyor. Bir de, “Another Day (That Time Forgot)” adlı şarkıda Diamond’a eşlik ederek mükemmel bir düet gerçekleştiren The Dixie Chicks üyesi Natalie Maines’i unutmamak gerek...