© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet Hafta Sonu/20 Eylül 2008
Geçtiğimiz hafta New York’un ünlü konser salonlarından Radio City Music Hall’un önemli konukları vardı. Alison Goldfrapp ve Will Gregory’den kurulu Goldfrapp ve Martha Wainwright. Hiç durmadan yağmurun yağdığı bir günün sonunda sırılsıklam olmuş bir halde salona kendini atanlara müzik ilaç gibi geldi.
AÇILIŞ MARTHA WAINWRIGHT’TAN
Goldfrapp’tan önce konserin açılışını Kanada asıllı Amerikalı müzisyen Martha Wainwright yaptı. Bu yıl İstanbul Caz Festivali kapsamında ülkemizde konser veren Rufus Wainwright’ın kardeşi Martha. Folk rock türünde yazdığı şarkıları kendisi yorumluyor. Radio City Music Hall’daki konserinde Martha’yı ilk kez canlı dinleme olanağı buldum. Folk rock’a çok yakın olmamama karşın, esprileriyle süslediği performansından ve özellikle güçlü sesinden etkilendiğimi belirtmeliyim.
Martha, o gece son albümü “I Know You’re Married But I’ve Got Feelings Too”dan şarkılar seslendirdikten sonra, dinleyicilere hoş bir sürpriz yaptı. “Rufus da salonda mı?” diye soran dinleyicilere, “Belki,” diye yanıt verip, sahneye annesini, folk şarkıcısı Kate McGarrigle’ı davet etti. Annesi piyanoda kendisine eşlik ederken, mükemmel bir Fransızcayla söylediği romantik bir şarkıyla veda etti.
GOLDFRAPP’IN DEĞİŞKEN RUH HALLERİ
Birkaç yıl önce Goldfrapp’ı yine New York’ta ama Radio City Music Hall’a göre çok daha ufak bir salon olan Bowery Ballroom’da görmüştüm. Synthe’leri ile öne çıkan ve club müziğine yönelen ikinci albümleri “Black Cherry”nin turnesini sürdürüyorlardı. Alison, sahneye daracık mini eteği, ayağında topuklu uzun siyah çizmeleri ve yüzündeki ilginç makyajı ile çıktığında müziğin gerektirdiği teatral bir görselliği sergiliyordu.
Oysa geçen haftaki konserde, sahnedeki Alison bambaşka biriydi. Hippileri andıran rengarenk püsküllü bir kıyafetle, saçları serbest bırakılmış bir halde ve yalın ayak karşımızdaydı. Goldfrapp’ın yaptığı müziğin albümden albüme değişik yönlere saptığının fiziksel bir kanıtıydı Alison’daki dönüşüm.
Will Gregory ile birlikte Alison’a eşlik eden diğer altı müzisyen de tamamen beyaz kıyafetler içindeydi o gece. Aslında bu, grubu iyi tanıyanlar için artık pek de şaşırtıcı olmayan bir değişiklik. Kendini doğaya adamış hippi görüntüsü, çok daha dingin bir soundu olan yeni albümleri “Seventh Tree”nin konseptine gerçekten çok uygun. Fakat aynı kostüm içindeki Alison’ı çılgın vuruşlarıyla insanı sarsan “Strict Machine”i söylerken görmek biraz garipti doğrusu...
Konserin açılış şarkısı için çok doğru bir seçim yapmış Goldfrapp: “Felt Mountain” adlı ilk albümlerinde yer alan ve müziklerinin taşıdığı o güçlü sinematik etkiyi en iyi yansıtan “Utopia”. Öyle ki, sahnenin arka kısmında yer alan büyük video ekranına düşen renklerin birbirine karıştığı anda, dinleyicilerin de duygusal atmosferi allak bullak oluyor. Duygusal açıdan allak bullak olmak iyi bir şey mi? Bu bir konserde gerçekleşiyorsa, öyle iyi oluyor ki, tarifi zor... Birkaç dakika sonra hatırlamayacağınız melodilerin popülerleştiği müzik dünyasında, bunun değeri çok büyük...
Konserin geri kalanında “Felt Mountain”dan başka şarkıya yer vermedi Goldfrapp. Çaldıkları şarkıların çoğunluğu “Seventh Tree”dendi. Ama dinleyiciyi canlandırmak istediklerinde yardıma yine “Black Cherry” yetişti. Koltuklarında hareketsiz oturan insanlar ayağa kalkıp dans ettiğinde salon bir anda kocaman bir dans kulübüne dönüştü. Müzikteki radikal değişim, dinleyicinin ruh halini de etkiledi ve bugüne kadar gördüğüm en manik depresif konsere tanık oldum. (Buradaki “manik depresif” ifadesini olumlu anlamda kullandığımı belirtmeliyim. Çünkü bunu yapabilen grup sayısı çok azdır. Konserlerde genel olarak en başından sonuna kadar aynı tarz müzik çalınır. Goldfrapp’ın en önemli özelliği ise, müzikler arasındaki geçişi büyük bir başarıyla gerçekleştirip dinleyiciyi de peşinden sürüklemesi.)
Bir buçuk saat süren konserin en unutulmaz anlarından birisi de, “Clowns” adlı şarkının çalındığı dakikalardı. Bütün ışıkların söndürüldüğü kapkaranlık salonda Alison’ın durduğu noktaya büyük parlak bir ışık yansıtıldı. Şarkı boyunca yalnızca o ışığı görüp Alison’ın olağanüstü güzellikteki sesini duydu salondakiler. O birkaç dakika süresince eminim herkes kendi filmini yazdı aklında. Kimisi yanında oturan sevdiğinin elini tuttu, kimisi uzaktaki sevdiklerini düşündü... Kısacası eşsiz duygular yaratan, en manik depresif konserdi. En kısa zamanda Goldfrapp’ı İstanbul’da da ağırlamak umuduyla...