© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet Hafta Sonu/13 Eylül 2008
New Age müziğin başarılı temsilcisi Enigma’nın yedinci albümü, EMI tarafından bu ay yayımlanıyor. “Seven Lives Many Faces” adlı albümün yaratıcısı Michael Cretu. 1957 Bükreş doğumlu Cretu, 1990 yılında David Fairstein ve Frank Peterson’la bir proje olarak başlattıkları Enigma'yı bugün tek başına sürdürüyor. Enigma’nın vokallerinde yer alan eşi, ünlü şarkıcı Sandra ile bir süre önce boşandılar; dolayısıyla artık o da yok.
Frankfurt Müzik Akademisi’nden diplomalı bir müzisyen Michael Cretu. 20 yıldır yaptığı çalışmalarda klasik müzik öğelerini hep kullansa da, zaman içinde farklı rotalara yöneldi. Enigma’nın ilk albümü “MCMXC a.D.”, Gregoryen ilahileri seksüel temalarla, klasik müziği elektronik alt yapıyla bir araya getirmiş ve büyük ilgi çekmişti. 41 ülkede bir numara olan albüm, tam 282 hafta Billboard listelerinde kaldı. O günden bu yana, dünyada 40 milyonun üzerinde Enigma albümü satıldı.
Yeni albüm hakkında konuşmak üzere telefonla Michael Cretu’yu aradığımızda, İbiza Adaları’ndaki son teknoloji ile donatılmış dillere destan stüdyosundaydı.
Yeni albümünüzün adı “Seven Lives Many Faces” (Yedi Hayat Birçok Yüz) neye çağrışım yapıyor?
Bu Enigma’nın 7. albümü. Ayrıca çeşitli kültürlerde 7 sayısının taşıdığı mistik bir anlam vardır. “Many Faces” ile de, albümde bir araya getirdiğim farklı müzik türlerine vurgu yapmak istedim.
Yayımladığınız ilk iki single da gösteriyor ki, bu albüm biraz daha pop müziğe yakın duruyor.
Bunda bir sakınca yok... Beste yaparken şarkılarımın belli bir türde olmasını hedefleyerek işe başlamıyorum. Albümde yer alan öğelerden birisi de klasik müzik. Ayrıca bu defa diğer Enigma albümlerinde olmayan bir şey daha var. Daha önce Sanskritçe, İngilizce, Fransızca, Mongolca, Tayvanca ve Latince şarkılar yaptık ama hiç İspanyolca yoktu. Geçen yıl eski bir İspanyolca folklorik şarkı söyleme tekniğini keşfettim. Albümdeki “La Puerta del Cielo” adlı şarkıyı, 61 yaşında bir kadın folklor şarkıcısı bu türde söylüyor. Ayrıca klasik müzikle hip hop öğelerini birleştirdim. Bunları tek bir kategoriye sokmak olanaklı değil, ancak diğer albümlerden oldukça farklı.
Bu albümle birçok farklı unsuru birleştirdiğinizi söylüyorsunuz. Bu, daha önceki yıllarda Enigma’nın müziği için yaptığınız “united colors of music” tanımlamasıyla da örtüşüyor.
Evet, öyle. Tabii bu dünyanın her yerini kapsamıyor olabilir. Enigma, bir ses tasarım projesi. Bu kapsamda kullandığım birçok farklı ses var ama bu defakiler vokal sample (ses örneği) değil. Bu çalışmamda daha önce hiçbir albümde duymadığım unsurlar var.
Albümde isminin esin kaynağını merak ettiğim bir şarkı var: The Same Parents (Aynı anne baba)...
Onun hikayesi ilginç... Bir gün iki oğlumdan birisi, terör haberlerini izledikten sonra yanıma gelip şöyle dedi: “İnsanlar neden birbirini öldürüyor? Hepimiz aynı anne babanın çocuklarıyız, aynı türdeniz. Kardeşler birbirini öldürmemeli.” 12 yaşında bir çocuk için ilginç bir bakış açısı bu. O olaydan sonra, insanların derilerinin rengi ya da dinleri farklı diye birbirlerini öldürmekten vazgeçmeleri gerektiğini anlatan bir şarkı yaptım. Günümüzde yaşananlar çok saçma...
“Rüyalar için müzik yapan adam” olarak tanımlanmak nasıl bir duygu?
Çok güzel! Müzik benim tutkum. Mesleğim de tabii, ama aynı zamanda çok keyif aldığım bir uğraş. Stüdyoda sanki oyun oynayan bir çocuk gibiyim. Enstrümanlarla değişik sesler çıkarmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Müzikle deneyler yapan bir bilimadamı gibiyim!
Bir keresinde, Enigma’nın asla insanlarla çevrili bir ortamda ortaya çıkamayacağını söylemiştiniz. İnsansız ortamı nasıl sağlıyorsunuz?
Sadece geceleri çalışıyorum. Çünkü geceleri telefonlar çalmıyor, sekreteriniz ödemeniz gereken faturaları hatırlatmıyor, çocuklar etrafta koşuşmuyor.
Evet ama etrafta olmasalar da aklınızı meşgul edebilirler. Aklınızı nasıl boşaltıyorsunuz?
Doğru... Zaten benim tamamen kendi dünyama dalmam, herkes ortadan çekildikten sonra yaklaşık 2-3 saat alıyor. Ancak ondan sonra müzik yapmaya başlıyorum.
88’den bu yana İbiza’da yaşıyorsunuz. Orada uygun ortamı bulmuş olmalısınız...
Enigma, ancak buradaki gibi bir ortamda mümkün olabilirdi. Çok sessiz kırlık bir bölgede yaşıyorum. Fazla insan yok etrafta, gece kulüpleri yok... Bir kentte yapamazdım. Yaratım sürecinde kendimi bu şekilde özgür hissediyorum.
Kendi şarkılarınızı yazıp, albümlerinizin prodüktörlüğünü ve aranjörlüğünü de kendiniz yapıyorsunuz. Bunun avantajı ne?
Neden bilmiyorum ama hep ancak bu şekilde çalışabileceğimi düşündüm. Bütün çalışmalarımda her zaman işin yüzde 80’ini kendim yaptım. Başka sanatçıların prodüktörlüğünü üstlendiğimde de böyle oldu. Ben müziğe piyano çalarak başladım ve şeflik yaptım. Her şeyin kontrolüm altında olmasına alışkınım. Aletleri kendim çalabilirim, ama sonrasında da kendi müzik anlayışıma göre gerekli düzenlemeleri yapabilmeliyim.
Enigma, dünya çapında başarı kazanmış büyük bir proje. Kendiniz için belirlediğiniz hedeflere ulaştınız mı?
Aslında hedeflerimin çok üzerine çıktım. Kendi müziğimi üretmek, albümlerimin satılması mutluluk verici. Enigma, İngiltere dışında doğup, bu ülkede listelerin bir numarasına yükselebilen ilk müzik projesiydi. Fakat beni asıl mutlu eden şey, Enigma müziğinin tüm dünyada bilinmesi.
Albümün kapanış şarkısı “The Language of Sound”un bu son söylediğinize koşut bir yaklaşımı var sanıyorum...
Evet. Orada 30 ya da 40 farklı ses var ama hiçbir kelime telaffuz edilmiyor. Sadece birtakım sesler var; hepsi birleşince sanki birisi mikrofona mırıldanıyormuş gibi bir melodi ortaya çıkıyor ve dinleyenler anlatılmak isteneni anlıyor. Seslerin dili bu. Enigma'nın hedefine de çok uyuyor. Çünkü şarkılarımla farklı kültür ve milletten insanlara ulaşmak istiyorum.