© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet Hafta Sonu/4 Ekim 2008
Her gece yüzlerce konserin verildiği sayısız performans mekanına sahip bir kent New York; adeta bir "Jukebox" (müzik kutusu) gibi... Sokaklarda, metroda, restoranlarda sürekli değişik müzikler geliyor kulağınıza.
New York’un birçok karakteristik özelliği var; ama bana sorarsanız birincisi, müzik konusunda içinde barındırdığı seçeneklerin çeşitliliğidir derim. Öyle ki, Amerikalı gençlerin işlettiği bir Brooklyn kafesinde oturup bu yazıyı yazdığım sırada, Aşık Veysel’den “Uzun İnce Bir Yoldayım” çalıyor... New York’u tanıyanlar için şaşırtıcı değil tabii. Bu kentin her tür müziğe açık oluşunun demografik, sosyolojik ve ekonomik nedenleri var.
ÇOK KÜLTÜRLÜLÜĞÜN GETİRDİĞİ ÇEŞİTLİLİK
En önemlisi bir göçmen kenti New York. Kentte yaşayan her üç kişiden birisinin Amerika dışında bir ülkede doğduğu düşünülürse, durum daha iyi anlaşılır. Bu farklı insan grupları New York’a gelirken, elbette başta yemek ve müzik olmak üzere, kendi kültürlerine ait özellikleri de beraberinde getiriyor. Bu nedenle, kentin sokaklarında dolaşmak bile, insana kendisini müthiş bir çeşitlilik içinde hissettiriyor.
Bizim kentlerimizde eksik olan da bu... Kentlerde yaşayan farklı etnik gruplar yok oldukça, kültürel ortam tekdüze bir hal alıyor... Rant uğruna Sulukule’nin yok edilmeye çalışılması da, bunun son örneklerinden birisi. Kesin olan şudur ki, Sulukule ortadan kalkınca, sadece orada yaşayanlar değil, hepimiz kaybedeceğiz...
Çünkü diğer kültürlere kapalı bir ortamda doğup büyüyenler, farklılıklara tahammül gösteremiyor. Oysa demokrasi, farklılıkları zenginlik olarak yorumlayıp onlardan beslenen toplumlarda gelişiyor. Çinlisi, Japonu, İtalyanı, Meksikalısı, Afrikalısı, İspanyoluyla New York, herkesin kendi kültürünü yaşatıp diğerlerininkini de tanıyabildiği kocaman bir platform. Her yerden farklı melodiler yükselirken, parklar, sokaklar, meydanlar, aklınıza gelebilecek her yer performans mekanı...
PARAN KADAR KÜLTÜR
Diğer yandan, kentlerin kültürel ortamını belirleyen faktörlerin en önemlilerinden birisinin ekonomik etkenler olduğu da açıktır.
Son yılllarda en büyük kentimiz İstanbul’da konser ve festival organizasyonları oldukça hareketlendi. Bu sayede değişik grupları canlı dinlemek -tabii parası ve olanağı olanlar için- daha kolay hale geldi. Fakat İstanbul dışındaki kentlerin durumu kültürel faaliyetler açısından hiç de iç açıcı değil. Ankara bile bunca yıldır bu alanda gelişme gösterememiş, bir başkente yakışmayacak kadar kısır kalmıştır. Anadolu’daki diğer kentlerin hali ise çok daha vahimdir...
Akşam eve götüreceği ekmeğin parasını nasıl kazanacağını düşünen insanların çoğunlukta olduğu toplumlarda, doğal olarak kültürel ihtiyaçlar bir lüks haline geliyor. Hayat standardının bizdeki gibi düşük olduğu ülkelerde, insanların yaşamdan beklentileri de asgari düzeye iniyor. Tek bir konsere gitmek, hatta tek bir CD almak bile, birçok kişinin aylık bütçesinde sarsıntıya yol açıyor.
Ülkemizde alım gücünün düşüklüğüne ek olarak, bilet fiyatlarının yüksek olması da düzenlenen etkinliklere ilgiyi azaltıyor. Kültürel faaliyetlere yatırım yapmak isteyen firmaların azlığı bir sorun... Yeterli mekanların olmayışı bir diğer sorun...
Ama bu ikisinin yanında bir tane daha sorun var ki, onun aşılması epeyce zor gözüküyor... O da, televizyon önünde zaman geçirmeye alışmış insanlarda bu tür etkinliklere katılma kültürünün gelişmemiş olması... Bir konser ya da tiyatro salonu bile bulunmayan kentlerde başka ne beklenebilir?
Kültürsüz kalkınma olmayacağını bilen Atatürk'ün direktifiyle kurulan Halkevleri'ni kapatanlar yanıt versin!