© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet Hafta Sonu/ 14 Şubat 2009
Bu yazıda esin kaynağını doğadan alan, biraz melankolik bir albümden söz edersem, “Bugün Sevgililer Günü! Bize aşk şarkıları lazım,” diyerek karşı çıkanlar olur herhalde... Fakat albüm hüzünlü de olsa, kanımca, iki insan arasında paylaşılacak en güzel anlara eşlik edebilir. Nasıl mı?
Müthiş piyano baladlarını doğada var olan seslerle buluşturan şarkılar, Antony’nin benzersiz sesiyle vokal yaptığı minimal orkestral düzenlemeler, son derece çarpıcı bir şiirsellik ve en önemlisi içtenlik... Hepsi Antony and the Johnsons’ın “The Crying Light” adlı yeni albümünde toplanmış. İnsan böyle bir güzelliği ancak çok sevdiği bir insanla paylaşmalı...
Bugün için planınız, sakince oturup, doya doya güzel bir müziğin zevkini çıkarmaksa, “The Crying Light”ı dinleyin. Orkestra düzenlemelerini klasik müzik bestecisi Nico Muhly’nin yaptığı albümden bir Philipp Glass tadı alacaksınız.
YOK ETTİĞİMİZ DOĞAYLA HESAPLAŞMA
Vokalist Antony Hegarty ve altı müzisyen arkadaşının kurduğu Antony and the Johnsons grubu, pek çok insanın hayatına bir önceki albüm “I Am a Bird Now” ile girdi ve bir daha da çıkmadı. Nasıl çıksın ki? Bariton sesi ve teatral sahne performansıyla, günümüzün en sıra dışı müzisyenlerinden biri Antony...
“I Am a Bird Now”da, cinsiyet farklarına ve ayrımcılığına yoğunlaşmıştı grup. Bu defa, insanın yok etmekte olduğu doğayla ilişkisi mercek altına alınmış. Deniz, gök, toprak, güneş, ağaç, su, hayvanlar ve insan... Bunların hepsi, bu albümde, barışı arayan insanın içini döktüğü bir manifestonun özneleri olmuş.
Örneğin, “One Dove” adlı şarkının baş kahramanı, başka bir dünyadan huzur getirecek bir güvercin... Antony’nin duygusal vokali ile şarkının ortalarında araya giren saksofonun hissettirdiklerini, hiçbir yazılı metnin anlatması olanaklı değil.
“Gözlerini aç, kapa gözlerini,” diye tekrarlıyor Antony ve o arada sizi alıp başka bir dünyaya götürüyor. O anda anlıyorsunuz ki, huzuru getirecek olan güvercin o müziğin kendisi... Adeta bir terapi etkisi yaratıyor bu şarkı...
“Daylight and the Sun” adlı parçada şarkı söyleme sanatının doruğuna varıyor Antony. Yaylılar ve piyano ile karşılıklı konuşuyor sanki... Piyano hırçınlaşıyor, o daha agresif söylüyor; yaylılar araya girip sakinlik öneriyor, o uysallaşıyor...
Kimileri Antony’nin sesine bu kadar hakim olmasını abartı ya da gösteriş yapma olarak değerlendirebilir. Örnek olarak da “Dust and Water”daki vokali gösterebilirler. Alışılmadık bir şarkı söyleme tarzı olduğu doğru...
Antony, bu şarkıda kelimeleri öyle farklı telaffuz ediyor ki, sanki İngilizce değil başka bir dilde söylüyormuş sanıyorsunuz. Ama bunun nedeni gösteriş yapmak değil. Bunu anlamak için, Antony’yi konserde canlı dinlemek gerek.
2007’de İstanbul Caz Festivali’ne geldiğinde, tarihi Şan Tiyatrosu’nun kalıntıları arasında onu dinlerken buna tanık olduk. Eşi görülmemiş şekilde kendini tamamen müziğe kaptırıyor Antony. Ellerini, kollarını, bedenini bile kontrol edemiyor... Onu sahnede görmeden o içtenliği tahmin etmek zor.
Bu içtenliğin bir sonucu da “Aeon” adlı şarkıda ortaya çıkıyor. Diğer şarkılardan farklı olarak elektro gitarın kullanıldığı bu parçada, coşkuyla “Hold that man I love so much!” diye bağırıyor Antony. Tutup bırakmamalarını söylediği o adam kim bilmem, ama onun için epeyce acı çektiği belli...
KAZUO OHNO’YA SAYGI
“I Am a Bird Now”ın kapağında, Andy Warhol’un esin perisi Candy Darling’in bir fotoğrafı vardı. AIDS'e yakalalan transseksüel Darling’i ölüm yatağında gösteren fotoğraf çok yankı uyandırmıştı. Bu kez, kapakta Antony’nin idolü, efsanevi Japon Butoh dansçısı Kazuo Ohno yer alıyor. Albümün tümü de, şu anda 102 yaşında olan Ohno’ya adanmış.
Bu iki seçim arasında bazı benzerlikler var. Her iki fotoğraf da siyah-beyaz. İki albümde de, ölüm ile doğum, hüzün ile umursamazlık vurgulanıyor. Bu temalara dikkat çekmek için, Canny Darling ve Kazuo Ohno’dan daha iyi iki simge olamazdı...
Antony and the Johnsons albümlerini farklı yapan özelliklerden biri de bu... Kılı kırk yararak, her ayrıntı düşünülerek yapılan ince çalışmaların ürünü bu albümler... Dünya hakkındaki duygularınızı değiştirip, çevrenizi daha farklı görmenizi sağlayabilir... Zaten müziğin gücü de bu değil mi?