19 Nisan 2009 Pazar

Jane Birkin: "Çok Şanslı Bir Kadınım!"


By on 13:40:00

© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet Hafta Sonu/ 18 Nisan 2009

Jane Birkin... Ünlü İngiliz müzisyen ve oyuncu... 1960’lı , 70’li yılların ikonlarından... 21 Nisan’da TİM Show Center’da bir konser vermek üzere İstanbul’a geliyor.

Dünya, onu, İtalyan yönetmen Antonioni’nin 1966 tarihli filmi “Blow-Up” ile tanıdı. İngiltere’de porno olmayan bir filmde tamamen çıplak gözüken ilk kadın oyuncuydu. Daha 20 yaşındaydı ve sıska bedeni ile beyazperdeye erotizmi taşımıştı.

O sıralarda tanınmış besteci John Barry ile evliydi. Fakat bir kız çocuğuna sahip olmalarının üzerinden çok geçmeden ayrıldılar. 1968 yılı, Birkin’in yaşamında bir dönüm noktası oldu. Yönetmen Pierre Grimblat, “Slogan” adlı filminde oynayacak bir İngiliz oyuncu arıyordu.

Birkin’in Fransızcası hiç iyi değildi ama yeteneğiyle rolü kaptı ve kendisini Fransız kültürünün kural bozan kült figürü Serge Gainsbourg’ün karşısında buldu. Bridget Bardot ile beraberliğini yeni noktalamış olan Serge, setteki tavırlarıyla Jane’i ağlatsa da, sonraları ayrılmaz bir ikili oldular.

Aynı yıl, sansasyonel bir olayı da beraberinde getirdi. Gainsbourg, ayrılmadan önce Bardot için “Je taime... moi non plus” adlı erotik bir şarkı yazmış ve vokalleri de birlikte kaydetmişlerdi. Fakat ilişkileri bitince, Bardot, şarkının o şekliyle yayınlanmasına izin vermedi. Bunun üzerine Serge, kaydı Birkin’le yapmayı önerdi. Jane Birkin’in kadın orgazmını çağrıştıran inlemelerini içeren şarkı, yayınlandığı anda büyük tepki gördü. Papa olayı kınadı, BBC şarkıyı yasakladı... Ama bu durum, plağın milyonlarca kopya satmasını daha da kolaylaştırmıştı.

Birkin ile Gainsbourg’ün fırtınalı ilişkisi, yaklaşık 11 yıl sürdü. Fakat ayrılsalar da, birbirlerinin hayatında hep var oldular. Gainsbourg,1991’de yaşama veda etti... Ama Jane Birkin için sanki hiç ölmemiş gibi... 62 yaşındaki sanatçıyı Paris’teki evinde bulup konuştuğumda, hala Serge’den tutkuyla söz ediyordu...


BİZ KIŞ ÇOCUKLARIYDIK

Son albümünüz “Enfants d’Hiver” (Kış Çocukları) için turnedesiniz ve birkaç gün sonra İstanbul’da konseriniz var. Ama daha önce de gelmiştiniz Türkiye’ye...

İlk geldiğimde kızım Lou ile birlikteydim. 15 yaşındaydı o zaman. Birlikte Ankara’ya gittik. Atatürk’ün mozolesini görmek istedik. İstanbul’da 2004 yılında da bir konser verdim ve kenti gezme olanağım oldu. Her şey harikaydı! İnsanlarını ve doğasını çok sevdik. Eski mimari, tarihi yerler, Topkapı Sarayı ve halıcılar muhteşemdi. Bu defa Serge’in kızkardeşi ile birlikte geliyorum. Ailesi zamanında İstanbul’a göç etmek zorunda kalmış. Serge’in babası İstanbul’da çeşitli barlarda çalmış o dönemde. Benim babam da İstanbul’u çok severdi. Hatta Londra’dan ayrılıp orada yaşamak isterdi. Bu nedenle çok heyecanlıyım!

Bu albümde ilk kez şarkı sözlerini kendiniz yazdınız. Geçmişinizden izler hissediliyor o satırlarda...

Evet, kendi geçmişimden, özellikle çocukluk yıllarımdan esinlendim. Daha çok babamla ilgili anılarım var. İngiltere’de yazları geçirdiğimiz bir ev vardı. Orada babamla tepelere doğru yürüyüşler yapardık. Erkek kardeşim, babam ve ben... Ayrıca soğuk kış günlerinde aile ile geçirdiğimiz tatilleri de hatırlıyorum. Kış çocuklarıydık biz... Hayatımın en güzel günleriydi! Bu albümdeki şarkılar bir aileye sahip olmanın önemi hakkında...

Hem çok yetenekli ve ünlü bir erkekle birlikte olup, hem de kendi ayakları üzerinde durabilen bir kadın olmaya çalışmak nasıl bir deneyimdi?

Bu aslında hem avantaj hem de engel olabilir. Ama Serge'in benim için yazdığı şarkılar olmasaydı, bugünkü noktada olmazdım... 20 yaş fark vardı aramızda... Serge ile tanıştığımda oyunculuk kariyerime başlamıştım. İlişkimiz bana çok şey kattı. Müthiş yetenekli ve çok komik bir insandı. Hala onun şarkılarını söylüyorum...

Bir röportajınızda, geçmişteki şok edici olayları, sevdiğiniz erkekleri memnun edebilmek için yaptığınızı, çünkü onları kaybetmekten korktuğunuzu söylediniz. Aslında bütün o olaylar nedeniyle de dolu dolu bir hayat yaşadınız. Bugün daha sakin bir hayatınız var. 20 yaşındaki Jane bugünkü Jane hakkında ne düşünürdü?

Kesinlikle şaşırırdı! Üç ayrı ilişkimden olan üç kızım var. Hepsi de başarılı kariyerlere sahip. Zaman zaman onların çocuklarıyla tüm aile bir araya geliyoruz. Kendi evimde onlara yemek yapıyorum. Artık bir büyükanneyim! Müzik ve sinema çalışmalarım sürüyor, konserler veriyorum. Bunun dışında insan hakları çalışmalarına destek veriyorum.

SERGE’İ BİR ŞAİR OLARAK ÇOK ÖZLÜYORUM

Parislilerin Serge Gainsbourg’ü bir tür Woody Allen-Bob Dylan karışımı olarak gördüklerini okumuştum. Mitterand ise, onu “bizim Baudelaire’imiz” olarak tanımlamıştı. Sizin için neydi Serge?

İlişkimiz bittikten sonra bile benim için 45 tane şarkı yazdı... Onun hayatımda olması büyük mutluluktu. Bugün onu en çok şair olarak özlüyorum... Fransızların Fransızca’yı kullanma şeklini değiştirdi Serge... Fransızlar ne kaybetmiş olduklarını bugün daha iyi anlıyor, hala birçok sanatçı onun etkisinden söz ediyor.

Bir defasında onun için “hayatımın direği” demiştiniz...

Öyle... Ama sadece onu “direk” olarak tanımlamam, sevdiğim diğer insanlara haksızlık olur. En önemli dayanaklarımdan birisi de babamdı. Serge ile çok güzel zamanlarımız oldu. Ben çok şanslı bir kadınım!

Bugün Jane Birkin olmanın en iyi tarafı ne?

Özgür olmak!

Birçok kişi için siz hep özgür kadındınız... Kendinizi geçmişte öyle hissetmiyor muydunuz?

60’lı yıllarda çok gençtim... Aşık olduğum insanı mutlu etmekten başka düşündüğüm bir şey yoktu... Şimdi toplumsal bilinç geliştirme konusunda çalışmalara katılıyorum. Biliyorsunuz, Serge, politika ile fazla yakın olmadı. Ben insanların değişim yaratabileceğine inanıyorum. Bu değişime katkıda bulunabildiğim için de kendimi özgür hissediyorum. Saraybosna’da, Vietnam’da, Çin’de insan hakları kampanyalarına katılıyorum. Son albümümde, Burma’da siyasi tutuklu Aung San Suu Kyi için yazdığım bir şarkı var. Albümdeki tek İngilizce sözlü şarkı da odur. Daha çok sayıda insan İngilizce konuşabildiği için mesajı anlamalarını istedim. Bugün bazı sanatçılar, insan hakları uygulamalarını protesto için Burma’ya, Çin’e gitmiyor. Bana göre, bu yanlış...

Çünkü sorunların kaynağı halklar değil, hükümetler...

Kesinlikle öyle... İnsanlarla konuşup tepki göstermek gerekli. Benim yapmaya çalıştığım da, toplumsal sorumluluktan kaynaklanıyor.

Bu tür kampanyalarda aktif olmanızın bir nedeni de, babanızın eski bir savaş kahramanı olması mı?

Evet, benim bu konulardaki uyanışımı babam sağladı. Daha 12 yaşındayken ölüm cezasına karşı yürüyüşe götürdü beni... Çocukluğum ve ilk gençliğim sırasında ondan duyduklarımdan çok etkilendim. Ayrıca, Serge ile babamı birkaç gün arayla kaybettiğim dönemde tamamen yıkılmıştım. Bir süre şarkı söyleyemeyeceğimi düşündüm... Saraybosna’ya gittim ve oradaki insanların halini görünce kendi durumumu başka gözle değerlendirdim. Kendi sorunlarım hakkında üzülmeyi bırakıp, onlar için ne yapabileceğimi düşünmeye başladım. Bu da çok etkili oldu.

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate