© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet Hafta Sonu/ 23 Mayıs 2009
İstanbul festivallerinin arasına bu yıl bir yenisi katılıyor. “Türkiye’nin en taze müzik festivali” sloganıyla düzenlenen Miller Freshtival, 30 Mayıs Cumartesi günü Turkcell Kuruçeşme Arena’da yapılacak.
Festivalin özelliği, katılımcı grupların konserlerinin yanı sıra, film, fotoğraf, moda tasarımı gibi sanat dallarında müzik konseptli performanslar da içermesi. Festival alanında Rock Band, Wii oyunları, graffiti deneyim alanları gibi etkinliklerin de olacağı açıklandı. Ama müzikseverler açısından önemli olan, tabii ki gün boyunca canlı dinleyecekleri sanatçılar...
Freshtival, adına da uygun bir strateji izleyerek, yeni tanınmaya başlanan yerli ve yabancı grupları konuk ediyor. Ünlü grupları ülkemize getiren birçok organizasyon zaten yapılıyor. O nedenle, bu festival, müzikteki yeni eğilimleri izleyebilmek için önemli bir işlev yerine getirecek gibi görünüyor.
Bu yılki konuklar arasında birçok ilgi çekici isim var. Amy Winehouse ile kıyaslanan 17 yaşındaki Avustralyalı şarkıcı Gabriela Cilmi, Manchesterlı elektro pop grubu The Whip, son dönemin popüler DJ’lerinden Joakim, Electro-rock’ın beğenilen temsilcisi Portecho ve Miller Music Factory’nin 2008 birincileri Multitap ve Kung Fu’yu Freshtival’de dinleme olanağı bulacağız.
Bunların içinde özellikle dikkat çeken bir grup daha var: Indie rock’ı disko ile birleştirip, son derece dinamik, eğlenceli bir müzik yapan Friendly Fires.
2006 yılında kurulan üçlü (Ed Macfarlane, Jack Savidge ve Edd Gibson), kısa sürede başarısını İngiltere dışına taşıyarak, disco-house camiasında ün kazandı. Onları sahnede görmeden önce daha yakından tanımak istedik ve sorularımızı baterist Jack Savidge'e yönelttik.
ROGER TROUTMAN VE PRINCE ETKİSİ
Friendly Fires nasıl kuruldu? Müzik yapmak için sizi esinlendiren neydi?
14 yaşındayken okulda tanıştık. Bir grupta çalmak, yerel barlara girebilmek için yeterince büyümemiş olmamızın bir sonucuydu... Trail of Dead, Fugazi ve Sonic Youth gibi gruplardan etkilenip, gürültülü banliyö müziği yapıyorduk.
Neden “Friendly Fires” (Dost ateşi) adını seçtiniz?
İlk plağımızı yayınlayacağımız sırada hala bir adımız yoktu. Yüzlerce plak kapağı arasında araştırma yaparken post punk grubu Section 25’ın “Friendly Fires” adlı plağını bulduk. İyi bir isim olduğunu düşündük; zekice bir ikili bir anlam içeriyordu. Ayrıca Section 25’ın o şarkısı da gerçekten mükemmeldir.
MySpace sayfanızda, esin kaynaklarını yazdığınız bölümde bir Roger Troutman fotoğrafı var. Bir yazıda da Prince’i örnek aldığınızı okudum. Bu iki sanatçının sizi en çok etkileyen yönü neydi?
İkisi de muhteşem şarkılar yazan iki büyük müzisyen. Onların şarkılarında müziğe yön veren temel unsur ritim. Şarkı yazma tekniklerinde izledikleri bu anlayış, çalışma yöntemimizi temelden etkiledi. Biz de genellikle, müziğimizde önceliği perküsyon ve bas’a veriyoruz.
YENİ ALBÜM YAPMAYA ZAMAN YOK
Grubun adını taşıyan ilk albümünüz eleştirmenlerden çok iyi yorumlar aldı. Bu durum, ikinci albüm için üzerinizde bir baskı yaratıyor mu?
Bir parça... Ama ilk albümle büyük başarı kazanmanın yarattığı zaman sınırlaması çok daha büyük bir baskı... Çünkü bunun anlamı, yeni yapacağınız albüm üzerinde bir dakika bile düşünmeye fırsat bulamadan bir yıl boyunca turneye çıkmak oluyor. Yine de, bir şekilde zaman bulup iyi bir sonuçla ortaya çıkacağımızı umuyorum!
Grup içinde şarkı sözleri ve beste bakımından nasıl bir çalışma yöntemi izliyorsunuz?
Genellikle şarkı sözlerini Ed yazar, müziklerden hepimiz ortaklaşa sorumluyuz.
Indie rock dinleyicileri için dans albümlerinden oluşan bir liste yapacak olsanız, hangi albümleri seçerdiniz?
Aphex Twin’den “Selected Ambient Works 95-82”, Warp Records’dan “Classics Compilation”, Michael Mayer’dan “Fabric Mix”, The Chemical Brohers’dan “Surrender”.
Bu yaz en önemli müzik festivallerinde çalacaksınız. En çok hangisi için heyecanlanıyorsunuz?
Glastonbury, büyük bir etkinlik; özellikle hava güneşli olduğunda harika bir atmosferi oluyor. Bestival ona göre daha küçük bir etkinlik ama katılan sanatçılar çok iyi. Fakat yine de her zaman hava etkili oluyor. O nedenle güneşin pırıl pırıl parladığı, açık havada yapılanları seviyorum. İstanbul’da da hiç bulunmadık ama heyecanla bekliyoruz.