3 Mayıs 2009 Pazar

Konser Öncesi Yeni Depeche Mode


By on 01:01:00

© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet Hafta Sonu/ 2 Mayıs 2009

İstanbul’da yazlık konser mevsimi, 14 Mayıs’ta Binboamania ile başlıyor. Üstelik açılışı yapan da, new wave akımının en başarılı grubu Depeche Mode!

Birçok müziksever, aylardır santralistanbul’daki konseri sabırsızlıkla bekliyor. Bu heyecanlı bekleyiş sürerken, geçen hafta Depeche Mode’un yeni albümü “Sounds of the Universe” yayımlandı.

Kısa bir süre sonra 30. yılını kutlayacak bir new wave grubu için büyük bir başarı grafiği izliyor Depeche Mode. 1980 yılının mayıs ayında ilk kez bir okul etkinliğinde Depeche Mode olarak sahneye çıktılar. O günden beri, birçok diğer grup gibi zor günler geçirdiler, zaman zaman dağılmanın eşiğine geldiler...

Beraber yola çıktıkları şarkı yazarı/klavyeci Vince Clarke, 1981’de ilk albümün yayınlanmasından hemen sonra gruptan ayrıldı. Ertesi yıl onun yerine Alan Wilder gruba dahil oldu.

Vokalist Dave Gahan, uyuşturucu yüzünden ölmek üzereyken, grubun da sonunun geldiğini düşündü herkes. Fakat Dave tedavi olup hayata dönünce, Depeche Mode yeniden doğdu. Grubun daimi şarkı yazarı Martin Gore ile Dave'in ego savaşı ise hiç bitmedi...

Bütün bu güçlükleri zaman içinde aşsalar da, bana göre, bir şeyi pek atlatamadılar... Klavyeci/prodüktör Alan Wilder’ın 1995’te ayrılışı, Depeche Mode’un müziğini ciddi şekilde etkiledi. Bazı Depeche Mode hayranlarını kızdıracağımı biliyorum; ama Wilder’ın yerinin doldurulabildiğini düşünmüyorum...

BİR OLGUNLUK DÖNEMİ ALBÜMÜ

Hatırlayanlar vardır; Depeche Mode'un daha önceki albümü piyasaya çıkmadan önce internete düşmüş ve plak şirketi zor durumda kalmıştı. Bu defa böyle bir durum yaşanmaması için çeşitli gizlilik önlemleri aldılar.

Örneğin, önceden gazetecilere dağıtılan kopyaların başkalarının eline geçip internete sızdırılmasını önlemek için, grubun adının yerine başka bir kod adı kullandılar: “Tea and Biscuits”; yani “Çay ve Bisküvi”...

Bu ismin özel bir mesajı olmasa da, Dave'in bir röportajda buradan hareketle verdiği bir yanıt ilginç: "Bu albümün yapım aşamasında işin içine bir miktar çay ve bisküvi karıştı gerçekten! Muhtemelen yaptığımız en disiplinli çalışmaydı. Her gün stüdyoda buluşup sabahtan akşama kadar çalıştık, herkes işini ciddiyetle yaptı.

Martin Gore ise, alkol bağımlılığı ile mücadelesini kazandı ve üç yıldır içkiden uzak duruyor. Dave, bu arada iki solo albüm yaparak kendisini şarkı yazarlığında da kanıtlamış olmanın rahatlığı içinde... Sonuçta, grup içinde Martin ile Dave arasındaki çekişmenin dozu epeyce düşmüş gözüküyor.

Bir önceki albümde olduğu gibi, bu albümde de üç şarkısı var Dave’in: “Hole To Feed”, “Come Back” ve “Miles Away/The Truth Is”. Kendi solo albümlerinde de çalıştığı ekiple birlikte yazmış bu şarkıları. Üçü de, gitarın öne çıktığı, psychedelic etkinin hissedildiği şarkılar.

“ESKİNİN GELECEĞİ”Nİ DİNLEYİN

Yeni albümün, Depeche Mode’un 1990’daki “Violator” günlerine dönüşünü temsil ettiğini söyleyenler var. Grubun yaptığı en başarılı albümdü “Violator”; “Sounds of the Universe”i onunla ayrı yere koyamasak da, son iki albümden farklılaşma olduğu açık...

Bunun nedeni de büyük ölçüde, alkolü bırakan Martin Gore’un bu arada geliştirdiği başka bir bağımlılık: Son yıllarda, eBay’de bulduğu eski analog synthesiser ve perküsyon aletlerine merak sarmış Martin. Bu sağlıklı bağımlılık, albümdeki ses değişikliğini de beraberinde getirmiş.

Fakat ben bu değişikliği, müzik basınında yaygın olarak kullanıldığı gibi “retro” olarak tanımlamaktan yana değilim. “Sounds of the Universe”, bu analog aletleri yeni teknoloji ile buluşturduğu için, belki bir “retro-fütüristik” bileşimden söz edebiliriz. Ya da en doğrusu, Martin’in yaptığı “eskinin geleceği” tanımını benimseyebiliriz...

Son haftalarda televizyonlarda yayınlanan videosuyla çok konuşulan “Wrong”, albümde öne çıkan şarkılardan birisi. Depeche Mode’un stadyum konserlerinde akıldan çıkmayacak dakikalar, bu elektro-rock tarzındaki şarkıyla yaşanacak kuşkusuz.

Yeni albümün temaları da, bildiğimiz Depeche Mode tarzıyla aynı... Yine erişilemeyen sevgili, yine ayrılıklar, yine kırık kalpler, yine pişmanlıklar... Bunların arasında, bu defa yok olup giden dünyaya yazılmış bir ağıt gibi duran “Fragile Tension” da var.

Adını anmak istediğim bir şarkı da, Martin ile Dave’in adeta bir düeti andırır şekilde birlikte söyledikleri “Peace”. Martin, bu şarkının en sevdiği şarkılarından birisi olduğunu söylüyor. Kim bilir; belki de 80’lerdeki synthpop tarzını en çok andıran parça olduğu içindir...

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate