© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet/ 9 Temmuz 2009
Amerikalı müzisyen, İstanbul Caz Festivali kapsamında Esma Sultan Yalısı'ndaydı
“Müzik aşkın gıdasıysa, çalmaya devam ediniz.” (Onikinci Gece I. Bölüm, Sahne I).
Shakespeare, Melody Gardot’yu sahnede çalarken görse, Onikinci Gece’nin açılışında Dük Orsino’nun ilk sözü, “Müzik aşkın kendisiyse, hiç durmadan çalınız,” olabilirdi.
Tartışılabilir bir görüş belki; ama ben, salı akşamı genç sanatçıyı dinlerken bunu düşündüm. Büyük olasılıkla, Gardot'nun “Erkekler yalnızca aşığım; ben müziğe aşığım,” şeklindeki sözleri çağrışım yapmıştı.
Bu sözler, onu tanımayanlara abartılı gelebilir. Oysa Melody Gardot’nun müzik tutkusunun ardında özel nedenler var. Çünkü 6 yıl önce 19 yaşındayken geçirdiği ağır bir trafik kazası sonrasında, hayata yeniden dönüşünü müzik sağladı.
Bedeninde meydana gelen hasarlar yüzünden, küçük yaşlardan beri çaldığı piyanoyu çalamaz olmuştu. Doktorunun önerisiyle müzik terapisine başladı. Gitar çalmayı öğrendi, müzik sayesinde iyileşip kendi şarkılarını yazdı, albümler yaptı ve şimdi dünya turnesinde.
Norah Jones’dan Daha İyi
Ben, Melody Gardot’nun sesini ilk kez 2006’da duydum. Geçen yılın en iyi caz albümlerinden biri olarak değerlendirilen “Worrisome Heart”ı ilk çıktığında dinlemiş ve etkilenmiştim.
Ama Gardot’nun asıl büyük çıkışı, bu yıl nisan ayında yayımlanan albümü “My One and Only Thrill” ile oldu. Biri dışında tüm şarkıları kendisinin yazdığı bu ikinci stüdyo çalışması, Gardot’yu cazın kadın müzisyenleri arasında önemli bir yere getirdi.
O kadar ki, Jazz Times dergisi, “Gardot, Norah Jones kadar büyüyebilir mi?” sorusunu sordu. Onun gibi büyük bir üne kavuşur mu bilmiyorum; ama şunu söyleyebilirim ki, hem şarkıları hem de sahne performansı Norah Jones’dan daha iyi.
Müziği son derece içten ve yalın. Şarkılarının kimisi romantik, kimisi hüzünlü. Ama yansıttığı duygu her ne olursa olsun, kalbinin derinliklerinden geldiğini hissettirecek kadar yoğun. Yaşanmış ve hissedilmiş çıplak duygular, şiir gibi aktarılıyor Gardot’nun melodilerinde.
Yalınlığın en önemli sebebi, sanatçının kazadan sonra aşırı sese ve ışığa karşı duyarlı hale gelmesi. Bu nedenle sürekli gözlük takıyor, kendisine eşlik eden müzisyenler de, enstrümanlarını adeta incitmekten çekinircesine çalıyor.
Zarif Bir Duygusallık
Esma Sultan Yalısı’ndaki konserde sahneye yine bastonuyla çıktı Gardot. Aldı eline akustik gitarını, ipeksi sesiyle söyledi şarkılarını. Caz, folk ve blues’u Brezilya ritimleriyle buluşturdu.
Siyah beyaz filmlerin moda olduğu dönemleri anımsatan müziğiyle dinleyenleri bir kentten diğerine taşıdı. “Les Etoiles” ile Paris’teydik, “Your Heart Is Black As Night”la New Orleans’ta...
Kendi yazdığı şarkıların dışında, yeni albümünde de yer alan “Over the Rainbow”u da yorumladı. Doğrusu cesaret isteyen bir işti. Çünkü dünya, o melodiyi Judy Garland’ın Oz Büyücüsü’ndeki yorumuyla sevdi.
Zaman içinde başkaları da söyledi aynı şarkıyı; Garland’ınki umut doluyken, Eva Cassidy’ninki hüzünlüydü. Gardot ise, şarkının ruhuna bossa nova katıp dinleyenleri Latin Amerika’ya götürdü.
Yumuşacık sesi, minimalist yorumu, sahneden yansıyan sıcaklığı ve esprileriyle İstanbul’da adeta zamanı durdurup herkesi büyüledi Melody Gardot. Aslında yaptığı, “tek ve biricik heyecanı” müziği paylaşmaktı. Kendisini hayata bağlayan en büyük sevdasını anlattı dinleyicilere.
Dolunayın aydınlattığı o enfes Boğaz akşamı, unutulmaz bir film sahnesi gibi yerleşti zihnimize.
_