© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet Hafta Sonu/ 1 Ağustos 2009
Geçenlerde Moby’nin yeni çıkan albümü “Wait for Me” hakkında bir yazı yazmıştım. Plak şirketinden “Kendisiyle telefonda röportaj yapmak ister misin?” diye aradıklarında aklıma birçok soru geldi.
Ama bu albümün esin kaynağı, David Lynch’in yaratıcılığın ticari baskıdan kurtarılması hakkında yaptığı bir konuşma olduğu için, Moby ile daha çok sanatsal özgürlüğün boyutlarını konuştum.
Herkes, albümdeki hüznün nedenini soruyor. Ben onu değil ama, “İyi yazarlar yazar, büyük yazarlarsa bildiklerini yazar,” sözüne katılıyor musunuz diye soracağım...
İlginç bir söz... Ben sadece kendi adıma konuşabilirim tabii. Hissetmediğim duyguları anlatan müzikler yapmam çok zor olurdu.
Yeni albümün oldukça hüzünlü olduğu doğru. Fakat bu, benim depresif bir insan olduğum anlamına gelmez. Hayatımda iyi günler de var, kötü günler de... Ama bu albüm bir şekilde böyle hüzünlü oldu.
Albümdeki şarkıları yazmanın dışında prodüksiyonu da üstlendiniz. Bütün bu süreç içinde sanatsal özgürlüğü tam anlamıyla hissettiniz mi?
Bunu bir noktaya kadar her albümde hissettim. Ama 5 yıl önce bağlı olduğum plak şirketi birden büyük bir şirkete dahil olmuştu. O dönemde bir baskı vardı. Daha ticari bir albüm yapmamı istemişlerdi. Sonuçta ortaya “Hotel” çıktı. Kötü bir albüm değil ama favorilerimden biri de değil. O süreçte iyice anladım ki, büyük stüdyolarda yapılan ticari albümlerden pek hoşlanmıyorum. Ben, albümün sanatsal yönüne odaklanıp, ticari tarafını kendi haline bırakmak istiyorum.
PUNK TAVRINI KORUMA ÇABASI
David Lynch, 2000’de New York’ta Cow Parade için yaptığı inek heykeli beğenilmeyip reddedilince, “Benim ineğim güzel olmayabilir ama benim için güzel,” demişti. Kendiniz dışında başka kimsenin beğenmediği bir albüm yapmış olsanız, aynı şeyi söyler miydiniz?
Söylerdim. 1996’da “Animal Rights” adlı bir albüm yaptım. Bildiğim kadarıyla, o albümü seven tek insan benim. İlk yayınlandığında çok kötü eleştiriler aldı ve satmadı. Fakat ben hâlâ seviyorum. Çünkü bana göre ilginç bir albüm.
Yaptığınız seçimlerle bazı dinleyicileri yabancılaştırmaktan çekindiğiniz oluyor mu?
Eski punk rock günlerimde insanların kafasını karıştırmaktan hoşlandığım bir dönem vardı. Artık sadece sevdiğim müziği yapmak istiyorum. Eğer insanlar müziğimi beğeniyorsa bu harika. Ama hoşlanmıyorlarsa, herhalde sevebilecekleri başka albümler vardır.
Çoğu kişi başarılı olmak için müzik yapıyor. Sizin başarı tanımınız ne?
Çok basit bir başarı tanımım var: Dürüstçe istediğim müziği yapmak ve başkalarının da o müziği sevmesi... Beni yeni albüm yapmaya motive eden şey de bu. Alexander Solzhenitsyn ve Flannery O’Connor gibi saygın yazarlar, sanatçılar, hayatları boyunca her günü çalışarak geçirdiler. Ben de yaşadığım her gün çalışırsam, çok seveceğim albümler yapma şansımı arttırmış olurum diye düşünüyorum.
“Shot in the Back of the Head” adlı enstümantal parçayı ilk single olarak yayımlamak hiç ticari olmayan bir tavır. Bu defa neden bir hit çıkarma ihtiyacı duymadınız?
Albümü kendi plak şirketimden yayımladığım için, radyoda çalınmayacak bir single olsun istedim. David Lynch de bu parçaya televizyonlarda gösterilmeyecek türden bir video yaptı. Sanırım benim punk tavrımı koruma ve kendimi mutlu etme yöntemim bu...
İNSANIN MÜZİKLE KURDUĞU DUYGUSAL BAĞ DEĞİŞMEDİ
Albüm çok satsın diye müzisyenler genellikle ünlü isimlerle çalışır. Siz bu defa tersini yaptınız. Önceden planlanmış pazarlama taktiklerini bir yana bırakmış gibisiniz...
Sevdiğim müziği Shania Twain'le yapabiliyor olsaydım, o zaman onunla çalışırdım. Ama bunu New York’ta burlesk yıldızı olan bir arkadaşımla yapabildiğim için onunla çalışıyorum. Aslında albümü kiminle, nasıl ve nerede yaptığımı çok da fazla düşünmüyorum; benim için önemli olan tek şey, sonuçta ortaya çıkan müzik hakkındaki hislerim...
Geçmişte müziğinizin reklamlarda kullanılmasına izin verdiğiniz için epey eleştirildiniz. Belki müziği duyurmak için etkili bir yol, ama sistemi kullandığınız sürece o da sizi kullanıyor...
Doğrusunu söylemek gerekirse, içimde yaşattığım o eski punk rockçı, büyük ticari kuruluşlara para vermektense her zaman onlardan para almanın daha akıllıca olduğunu düşündü...
Müzik endüstrisinin çöküşe girdiği günümüzde sistemi değiştirip neyin popüler olacağına marketin değil, dinleyicinin karar vermesi sağlanabilir mi?
Bence son değişiklikler müziği çok daha iyi bir yöne çekti. Artık bu işten çok fazla para kazanma şansı kalmayınca, birçok insan para yerine müzik odaklı kararlar alıyor. Bu çok sağlıklı. Milyoner müzisyenler dönemi bitiyor. Ben bencilim ve müzisyenlerin sadece içtenliği yansıtan albümler yapmasını istiyorum. Çünkü Top 40 listesinde yer alsın diye yapılan bir albüm, bana katkıda bulunmuyor. Duyguları işin içine katarak yapılan albümler hayatımızı zenginleştiriyor.
Peki, insanlar müziğe hâlâ anılarda yaşayacak bir deneyim gibi değer veriyor mu?
Müzik, insan hayatında her an var olabilme özelliğine sahip. İnsanlar ağlarken, sevişirken, dans ederken, bilgisayarda çalışırken, evlilik ve hatta cenaze törenlerinde müzik dinliyor. Müziğin yapım ve dağıtım yöntemi bugün artık çok farklı; ama bana göre, insanların onunla kurduğu duygusal bağ hiç değişmedi.
Sizin duygusal bağ kurduğunuz ve “ebedi refakatçim” diyebileceğiniz şarkı hangisi?
Nick Drake’den “Northern Sky”...
-