© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet Hafta Sonu/ 12 Eylül 2009
Kapitalizmin dayattığı idealize edilmiş güzellik anlayışının toplumu nasıl esir aldığına hep birlikte tanık oluyoruz. Bu güzellik ölçütlerine uymak için akıl dışı yollara başvuranlar giderek artıyor.
Yaşanan çılgınlıkları gördükçe, birileri de buna karşı çıkmalı diyor insan... Sonunda bir müzisyen yaptı bunu. Hem de öyle beklenmeyen bir şekilde yaptı ki, herkesin ağzı açık kaldı...
Alternatif rock sahnesini yakından izleyenler, Gossip grubunu mutlaka tanır. Homofobik görüşlere ve dayatma güzellik anlayışına karşı çıkan şarkıları çok ünlüdür. Bunların arasında, özellikle Bush yönetiminin Amerika’da gay evliliğini yasaklama girişimine karşı tepkileri yansıtan “Standing in the Way of Control” gelir.
On yıl önce Amerika’da kurulan grup, bugünlerde yeni albümü “Music For Men”i yayımladı. Bu Gossip'in dördüncü albümü; ama grup, müziğinden çok vokalist Beth Ditto’nun görüntüsüyle biliniyor...
Bir müzisyenin müziği ile değil başka özellikleri ile tanınıyor oluşu, bana hep garip gelmiştir. Üstelik bunun, Beth Ditto gibi, sıfır beden modasının yayıldığı bir dünyada, kalıplaşmış güzelliğe savaş açan aşırı kilolu bir müzisyenin başına gelmesi, daha da garip...
POPÜLER KÜLTÜRE ONUN YÖNTEMLERİYLE YANIT
Beth'in öyküsü gerçekten ironik. Çünkü incecik modelleri yücelten medyayı eleştireyim derken, kendisi de, o devasa cüssesini kapaklara taşıyan medya aracılığıyla ünlendi...
Haziran 2007’de müzik dergisi NME’yi eline alan herkes şoke olmuştu. Kapakta çırılçıplak bir Beth Ditto fotoğrafı vardı... Ardından bu yılın şubat ayında, moda ve magazin dergisi “Love”ın kapağında tekrar gördük onu. Yine çıplaktı...
Fotoğrafın bir yanında zayıflığıyla ünlü popüler kültür ikonlarının ismi sıralanırken, diğer yanda Botero heykellerini andıran görüntüsüyle “Kuşağımızın ikonu Beth Ditto” yazısı yer alıyordu.
Ama Gossip’in müziği değildi konuşulan; herkes onun Paris Hilton’a, Beckham çiftine karşı sözlü saldırılarından, çıplak fotoğraflarından ve lezbiyenliğinden söz ediyordu. Beth, bunu haklı mesajını yaymak için yapmış olsa da, seçtiği yöntem müziğini gölgeledi...
Eleştirdiği sistemle yine o sistemin yöntemleriyle mücadele ederken kendisi de bedeniyle dikkat çekmiş ve bir ikon olup çıkmıştı. İnternet üzerinde yayın yapan etkin müzik dergisi Pitchfork’un deyişiyle, “Yeni Milenyumun Madonnası” olmuştu...
Beth, bu eleştirilere yanıtını, en açık şekilde, soni albümdeki “Pop Goes the World” adlı şarkıda vermiş: “Dikkatlerini çekeceğiz/ Bütün hedeflerimizden haberdar olacaklar/ Durup bakmalarını sağlayacağız/ Tekrar bakıp yeniden düşünecekler...”
BÜYÜK PLAK ŞİRKETİNE TRANSFER
Benim Gossip ile tanışmamsa, tamamen işitsel yoldan oldu. 2001 yılında ilk duyduğumda hoşuma gitmişti müzikleri...
Vokal, bas ve davul üçlüsünün abartısız birleşiminden doğan organik bir altyapı hakimdi müziğe. En fazla 2 dakika süren enerjik şarkılardaki asıl dikkat çekici unsur, vokaldeki Cyndi Lauper ve Aretha Fraklin karışımı sesti.
“That’s Not What I Heard” adlı o albümü severek dinledim. Fakat Beth’in popülerleşmesinden sonra, Gossip’in müziği farklılaşmaya başladı.
Aynı dönemde Sony’nin yan kuruluşu olarak kurulan bir plak şirketiyle anlaşma imzaladılar. “Music With a Twist” adlı bu şirket, kitlelere hitap etme potansiyeli olan gay, biseksüel ve transseksüel sanatçıların albümlerini yayımlayacağını duyurmuştu.
Gossip, bu şirketle anlaşınca, yeni albümünü de Columbia Records'ın eşbaşkanı, Grammy ödüllü prodüktör Rick Rubin ile kaydetti.
Ama bağımsız bir plak şirketine bağlıyken büyük bir ilgi yakalayan çoğu grubun başına gelen Gossip’in de başına geldi. İlk zamanlar müziklerinde var olan garaj rock ve post-punk etkisi, yerini hissedilir ölçüde disco ve pop türüne bıraktı. Bu nedenle yeni albüm, Gossip’in daha sert rock soundunu özleyenler için pek tatmin edici olmayabilir.
Sonuç olarak "Music For Men", listeleri altüst etmese de, zevkle dinlenilebilir ve dans edilebilir bir albüm olmuş. Bu defa konser salonlarını yerinden oynatacak yeni bir “Standing in the Way of Control” yok albümde, ama yine de başarılı bir pop-rock çalışması...
İyi kalpli bir sokak kadınının hikayesini anlatan “Dimestore Diamond”, akılda kalıcı, güzel bir melodiyle giriş yapıyor albüme. “Risk varsa ben alırım,” diyerek eşcinselliğe gönderme yapan “8th Wonder”, albümün en iyi şarkısı. “2012”, “Heavy Cross”, ve “Love Long Distance” da, kayda değer şarkılar.