5 Kasım 2009 Perşembe

Yazarların DJ’lik Macerası


By on 23:31:00

© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet/ 5 Kasım 2009

Kültür Servisi Şefimiz Celal Üster, İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali’nin kapanış partisi hakkında bir yazı yazmamı önerdiğinde eğlenceli olabileceğini düşündüm.

Beyoğlu’ndaki Ghetto adlı kulüpte yerli ve yabancı yazarlar DJ’lik yapacaktı. Profesyonel DJ olmadıklarından, scratching, mixing gibi yetenekleri de olmasa gerekti.

Kendilerine ayrılan 15-20 dk.’lık sürede sadece şarkı çalacaklarsa, seçimleri ilginç olabilirdi. O kadar kısa bir sürede, ya kendi oturma odalarında dinledikleri şarkıları çalacaklardı ya da profesyonel bir DJ gibi şarkı araştırması yapıp, gelenleri eğlendirme yolunu tercih edeceklerdi.

Gecenin sonunda durum şuydu: Biri hariç bütün yazarlar, birinci yolu seçti. O istisna yaratan kişi, Sloven yazar Andrej Blatnik’di. Bir Eddy Grant klasiği “Give Me Hope Jo’anna” ile başladığı setine aynı dinamizmle devam etti. Dans edenlerin sayısı aniden arttı, sonuçta en çok alkışı Blatnik aldı. Bir ara yanıma gelen yazarı kutlama olanağı da buldum. Meğer bir zamanlar bir punk grubunda bas çalıyormuş, birkaç sene öncesine kadar da profesyonel DJ’lik yapıyormuş.

Sanırım bir de hayal kırıklığı yaratanlardan söz etmek gerek... Aksi halde yazı eksik kalır. Bana göre bu konuda öncülük, yazar Berrin Karakaş’a aitti. Belli ki DJ’lik yaparken çok eğleniyordu ama aynı durum salondakiler için geçerli olamadı. “Derbeder oldum” bağrışları arasında performansını noktalarken, hakikaten dinleyiciler de derbeder olmuşa benziyordu.

Bulgar yazar Ludmila Filipova ise, en garip şarkı seçimleri konusunda herkesi geride bıraktı. 1970’lerde Eurovision’da Bulgaristan’ı temsil edebilecek türden şarkılar çaldı. “Maria” diye inleyen bir şarkıdan sonra, sırayı parti boyunca bir ikili halinde gezdiği Tuna Kiremitçi’ye bıraktı. Gecenin en muhteşem şarkı geçişi de o anda yaşandı. Setine U2’dan “In the Name of Love” ile başladı Kiremitçi. Bu sarsıcı değişim bende şöyle bir düşünce yarattı: Bir önceki set, o kadar kötüydü ki, ancak aşk adına çekilirdi...

Yekta Kopan ve Hakan Günday’ın seti sırasında Ghetto bir rock bara dönüştü. “L’ombelico del mondo” ile yaptıkları giriş, ortalığı hareketlendirmişti ama sonradan ağırlıklı bir şekilde Türkçe rock çalmaya başladılar. Ve bir de baktık ki, herkes kendini yanındakiyle sohbete vermiş...

Özellikle fotoğrafçıların beklediği DJ, “Olasılıksız” adlı kitabıyla satış rekorları kıran Amerikalı yazar Adam Fawer’dı. Öğrendiğime göre, diğer bütün yazarlar, çalacakları şarkıları önceden belirleyip yanlarında getirmiş. Fawer ise, Ghetto’nun arşivinde kayıtlı olanlar arasından seçim yapmış. Bunu duyunca, The Offspring’den “Pretty Fly for a White Guy”, Scorpions’dan “Rock You Like a Hurricane”i çalması şaşırtıcı olmadı...

Gece başladığında, 12 olmadan oyun havaları çalınacağına dair bir öngörüde bulunmuştum. Haklı çıktım. Gönül Kıvılcım ve İngiliz yazar Andrew Miller, DJ’lik yaparken aniden başladılar karşılıklı göbek atmaya...

Aslında anlatacak çok şey var ama fazla yerim yok. Sadece birkaç tespitle bitireceğim yazıyı:

1-Ortaya çıktı ki, yaşları 35-45 arasında değişen yazarlar, günümüz müziğini pek izlemiyor; bu nedenle de, gece sanki bir 80’ler ya da 90’lar partisi havasındaydı.

2-DJ’lik kolay iş değildir. Herkesin hoşlanabileceği şarkıları çalıp eğlendirmek asla göründüğü kadar basit değildir. Her şeyden önce iyi müzik bilgisi gerektirir.

3-Yazarların kitaplarını okuyun ama müzik zevklerine pek de güvenmeyin. Ancak hem müzisyen hem edebiyatçıysa, iş değişebilir.

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate