© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet/12 Aralık 2009
Çarşamba akşamı Jimi Hendrix Babylon’daydı; müziğiyle, ruhuyla... Nigel Kennedy Quintet, ünlü gitaristin eserlerini yorumlarken, Kennedy’nin elektro kemanından çıkan her nota, Hendrix’in ruhunu getirdi Babylon’a...
Vokalsiz ve farklı bir formda çalınıyor olsa da, o geceki müziğin içinde ana unsurdu Hendrix. Herhalde böyle etkileyici bir performansı duymuş olsa, o da gururlanır, mutlu olurdu...
Babylon’un en kalabalık gecelerinden biri yaşandı o gün. Saat 21.30’da başlayacak konser için içeri adım attığımızda, giriş katının tamamen masalı oturma düzenine ayrıldığını gördük. Yukarıya çıktık; orada da ön kısımlara masalar yerleştirilmişti.
Barın kenarında bir yerde durup beklemeye başladık. Önümüzden birbirini iterek ilerleyen kalabalığın içinde birden Nigel Kennedy’yi gördük. O da elinde birasıyla alt kata inip sahneye ulaşmaya çalışıyordu.
Bize bakıp, çok cana yakın bir şekilde, “Merhaba, nasılsınız?” deyince, konsere birlikte gittiğim arkadaşım, “Ben plak şirketiniz EMI’dan Arzu,” diyerek kendini tanıttı. Nigel Kennedy’nin “It’s fucking lovely to meet you here!” şeklinde ifade ettiği sevinci görülmeye değerdi.
SEMPATİK TAVIRLI, BOL ESPRİLİ BİR PERFORMANS
Herkes yerini bulunca, saat tam 21:55’de başladı konser. Nigel Kennedy ve kendisine eşlik eden dört müzisyen, Hendrix’in “Fire” adlı parçasıyla öyle bir giriş yaptı ki, müthiş bir gece yaşanacağı belliydi.
Müziğin titreşimlerinden yansıyan gücün, yalnızca mekânın zeminini değil, dinleyicinin ruhunu da sarstığı performanslar vardır; onlardan biriydi tanık olduğumuz. Tam 15 dakika sürdü “Fire”...
Dinleyici ile müzisyenler arasındaki sıcak etkileşim, daha o ilk parçada kuruldu. Nigel Kennedy’nin sahnedeki sempatik tavırlarının da büyük etkisi var bunda. Bol bol espri yapıyor, bir yandan birasını içerken bir yandan dinleyicilerle konuşuyor, kimisine adını sorup “Bu en sevdiğim isim. Bu şarkı sizin için,” diyor, kimisine elindeki yayı verip kemanı çaldırıyor...
Klasik müzik konserlerine hakim olan ciddi havadan eser yok sahnede. Zaten dinlediğimiz de sıra dışı bir yorum; klasik müzikle rock ve cazı bir araya getiren çok özgün bir performans.
KAPANIŞ DUKE ELLINGTON’LA
“Fire”la salonu adeta ateşe veren Kennedy ve ekibi, ardından “Little Wing”le melankolizmin doruklarına çıktı. Burada Polonyalı gitarist Jarek Smietana’nın rolünü de vurgulamak gerek. Smietana, gece boyunca elektro gitarla yaptığı mükemmel sololarla, özellikle “Purple Haze”de herkesi büyüledi.
“Third Stone from the Sun”da gruba bir kişi daha eklendi. Kennedy’nin “Pek yakışıklı olmasa da çok iyi bir saksofoncu,” diye takıldığı bir diğer Polonyalı sanatçı Tomasz Grzegorski geldi sahneye. Gecenin en caz havasında çalınan Hendrix parçası da buydu.
“Drifting” ve arkasından olağanüstü bir “1983... (A Merman I Should Return To Be)” yorumu vardı sırada. Smietana’nın cam bir bardağı gitarın tellerine dokundurup çalışı ilginç anlardandı.
O akşam, sürpriz yapıp sadece Hendrix çalmadı Nigel Kennedy. Gecenin kapanışını, Duke Ellington’la yaptı. Alkışlarla sahneye gelip yine Ellington çaldı. Aralıksız 2.5 saati geçen performans sonunda, dinleyicilerin yüzünde hayranlık, onun yüzünde mutluluk ifadesi vardı...