8 Eylül 2010 Çarşamba

PROTESTOLU, LİVANELİ KATKILI BİR U2 KONSERİ


By on 13:18:00

© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet/ 8 Eylül 2010

Yıllardır “gelmiyorlar, gelmeyecekler” derken, sonunda geldiler. Rock grubu U2, pazartesi akşamı İstanbul’da dinleyicisiyle buluştu.

U2’yu ülkemizde ve bu turnede ilk kez görenler için beklentileri karşılayan bir konserdi. Ben bir ay önce Torino’daki konseri de izlediğimden, ister istemez bir karşılaştırma yaptım.

İstanbul konseri, Atatürk Olimpiyat Stadı’nın şehir merkezine uzaklığı, konformist Türk konser izleyicisinin biraz zahmeti göze alamaması, hafta içi bir güne ve ramazan ayına rastlaması gibi nedenlerle, kanımca beklenen sayıda seyirciyi toplayamadı. Türkiye’ye ilk kez gelen U2, dünyanın en büyük rock gruplarından birisi. Bilet fiyatları da uygun tutulmuştu ancak stadyumun önemli bir bölümü boştu...

Gece boyunca “Ah, bu konser İnönü Stadı’nda olsaydı” dedik durduk. Orada yapılsaydı, hem “The Claw” (pençe) denilen muhteşem sahne görkeminden bir şey yitirmeyecek, hem de tribünler dolu görünecekti. Mekan seçiminin doğru olmadığı açık. Umarım bir daha orada konser yapılma hatasına düşülmez...

U2’nun performansına gelince... Her zamanki profesyonelliklerini sergilediler.

Ancak böyle büyük grupların dünya turnelerinde birden fazla konseri izlemek pek doğru bir iş değil. Çünkü müzisyenlerin, her anı önceden belirlenen bir etkinliği sahnelemekte olduklarını görüyorsunuz. Tanık olduğunuz şey kusursuz da olsa, anlıyorsunuz ki sahnede hiçbir şey kendiliğinden gelişmiyor... Ne Bono’nun The Edge’e sarılması, ne de seyirciler arasından bir kızı sahneye çıkarıp dans edişi...

EGEMEN BAĞIŞ'A PROTESTO VE KÖPRÜ

Konserin İstanbul’a özgü yanları da yok değildi elbette. Bono, Boğaz’ın güzelliğinden söz ederken, kendisini İstanbul’a davet eden Egemen Bağış’a teşekkür etti. “Türkiye’de ilginç şeyler oluyor. Bir değişim yaşanıyor. Tüm dünyayı ilgilendiren bir değişim bu. Dün köprüyü Egemen Bağış’la geçtik” demesiyle stadyum “Yuh!” sesleriyle inledi.

Çıkan ses o kadar güçlüydü ki, Bono şaşkınlıkla, “Tamam, bundan sonra hiçbir politikacının adını anmayacağım. Köprüden söz edebilir miyim? Köprü harika” diyerek durumu düzeltmeye çalıştı.

Belli ki Bono, politikayla bu kadar ilgili bir müzisyen olmasına karşın, Türkiye’deki duruma pek hakim değil. Referandum öncesi bıçakla yarılmış gibi ikiye bölünen bir toplumda iktidardaki bir politikacıyı anmak, hiç akıllıca değildi...

Ayrıca bana göre, AKP’nin U2 konserine gösterdiği aşırı ilgi, Başbakan’ın mitingde Bono’yu kendi emellerine alet etme çabası, Dolmabahçe’de görüşmeler vs. bir kesimi gruba karşı soğuttu.

"U2'YA BİR HEDİYE"

Konserin en önemli anlarından birisi, sahneye Zülfü Livaneli’nin çıkmasıydı. Bono ve Livaneli, önce birlikte grubun “Mothers of the Disappeared” adlı şarkısını söylediler. El Salvador’daki sivil savaş sırasında çocukları öldürülen annelere adanan bu şarkı, bu kez İstanbul’da 1995’te gözaltında kaybolan Fehmi Tosun’a adandı.

Livaneli’nin “U2’ya bir hediye verelim” demesiyle, bütün stadyumun hep birlikte “Yiğidim Aslanım” adlı şarkıyı söylemesi, herhalde grup için de oldukça etkileyiciydi.

Bono’nun köprü hakkında söylediği şu sözler, Türkiye hakkında düşüncelerini de ortaya koyan ilginç sözlerdi: “Bu köprü, sadece dini olanla ve laik olan arasında, Batı’yı Doğu’ya bağlayan bir köprü değil. Geçmişi, geleceğe de bağlıyor.

Hakkında çok konuşulan ve daha da konuşulacak bir konser oldu. Torino konserinden daha az heyecanlı ve daha durgun olsa da...

-

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate