© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet/ 16 Ekim 2010
NEW YORK- 90’lı yılların sonunda, Gorillaz ilk kurulduğu günlerde bir gün New York’un devasa salonlarından Madison Square Garden’da konser vereceği söylense inanır mıydınız?
Acaba grubun kurucuları İngiliz müzisyen Damon Albarn ile karikatürist Jamie Hewlett inanır mıydı?
1998’de bir proje olarak başlayan ve karikatür karakterleriyle ünlenen Gorillaz’ı “Escape to Plastic Beach” turnesinin New York ayağında izleme fırsatı buldum.
SEKİZ YILIN ARDINDAN
İlk albümleri çıktığında, 2002’de yine New York’ta ama bu kez daha ufak bir salonda görmüştüm grubu. O konserde, müzisyenler sahneyi kapatan dijital bir perdenin arkasında kaldığından görünmemişlerdi. Onların yerine perdeye yansıyan karikatür karakterleri çalar gibi algılamıştı seyirci. Fikir ve teknik olarak çok akıllıca bir tasarımdı.
Aradan geçen sekiz yılın ardından, grubun karakterleri 2-D, Murdoc, Noodle ve Russel müzik dünyasında iyice ünlendi. Son albümlerinde yeni kurgusal dünyaları “Plastic Beach”e götürdüler bizi. Ama artık sahnede perde arkasında değiller; kanlı canlı karşımızdalar.
İlk konserde kullanılan teknik herkesi büyülemişti. Bu defa sahneye yerleştirilen büyük bir ekran ve oynatılan videolardan başka çarpıcı bir teknoloji yoktu. Ama video görüntülerinin içinde biri vardı ki, seyirciler üzerinde oldukça etkili oldu.
“White Flag” çalmaya başlamadan önce şunları söyledi Damon Albarn:
“Bizler, bu yaz Şam’da konser verdik. Orada konser veren ilk İngiliz grup olduk. Bu, bizim için çok büyük bir ayrıcalık. Şimdi çalacağımız şarkıda da, Amerikalı ve İngiliz müzisyenlere Lübnan Ulusal Arap Müziği Orkestrası eşlik edecek. Amerikalılar, alkışlayın bu müzisyenleri!”
Arkasından da Arapça altyazıların belirdiği ekranda birden semazenler göründü. Sonra dansöz görüntüleri rapçilerin görüntülerine karıştı. Müzik türleri birbiriyle kaynaşırken, sahnenin ortasında duran Damon, kocaman beyaz bir bayrağı sallıyordu. Müslümanlara karşı ırkçılığın giderek arttığı Amerika’da, büyük kesimi 20’li yaşlarında olan seyirci kitlesinin bu manzarayı alkışlarla karşılaması önemliydi.
Toplam iki saat süren konserde, “Plastic Beach” albümünün tümünün yanı sıra, grubun çok sevilen hitleri “Dare”, “Feel Good Inc.” ve “Clint Eastwood” da çalındı.
MUHTEŞEM BİR YILDIZLAR GEÇİDİ
“Hip-hop, soul, alternatif rock, pop ve elektronik müzik gibi birçok ayrı tür bir araya gelince kaos olmuyor mu?” diye sorabilirsiniz. Gorillaz’da olmuyor; aksine kendine özgü bir uyumu var yaptıkları müziğin.
Bir ara saydım; tam 25 müzisyen gördüm sahnede. Çelik üflemeliler, 7 kişilik yaylı grubu, gitaristler, geri vokaller, bateristler derken, büyük bir cümbüş havası vardı.
Üstelik, o cümbüşün içinde kimler yoktu ki! “Plastic Beach”e katkıda bulunan ünlü isimlerden Lou Reed, Mos Def, Bobby Womack, The Clash’dan Mick Jones ve Paul Simonon, Little Dragon, De La Soul, Bootie Brown, Kano, Miho Hatori ve Roses Gabor!
Bu grup ve müzisyenlerin hepsi ayrı ayrı konsere çok şey kattı ama belirtmem gerekir ki Bobby Womack olağanüstüydü. Sesinin o koca salona yaydığı enerjiyi hissetmeden anlatmaya olanak yok. Ölmeden önce canlı dinlenmesi gereken isimlerden birisi kesinlikle!
Bu kadar farklı ve önemli ismi aynı konserde sahneye çıkarmak, başlı başına bir iş. Sadece bu yönüyle bile müzik tarihine geçecek, çok kültürlü ve çok eğlenceli bir konserdi. Keşke yıl sonuna kadar sürecek dünya turnesinde İstanbul’a da uğrayabilseydi Gorillaz...
-