© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet/ 28 Ekim 2010
Güzel bir konserden çıkınca kendinizi ruhen daha zenginleşmiş hissedersiniz ya, işte bize bunu yaşatan konserlerden birini dinledik bu hafta! Salı ve çarşamba akşamları Şişhane’deki Salon’a giden müzikseverler, dünyanın en iyi basçılarından Marcus Miller’ı “Tutu Revisited” turnesinde canlı dinleme olanağı buldu.
Uzun süredir dünya turnesini sürdüren Miller için bu proje ayrı bir öneme sahip. Çünkü bu kez, trompetin efsane ismi Miles Davis’e saygı duruşunda bulunuyor. Turne, adını Davis’in 1986 tarihli “Tutu” albümünden alsa da, konserlerde albümün tümü çalınmıyor.
“Bu Davis’i hoşnut etmezdi” diyor Marcus Miller. O nedenle turnede albümün hepsini değil ama bazı şarkıları yeni bir ekip ve ruhla çalmayı uygun bulmuş. Bir zamanlar Davis’in grubunda en genç kendisiyken, şimdi kendisinin en yaşlı olduğu bir grupla aynı parçaları yorumluyor...
ALEX HAN ÖNE ÇIKTI
İstanbul konserlerinde Miller’a trompette Sean Jones, saksofonda Alex Han, davulda Louis Cato ve klavyede Federico Pena eşlik etti.
Turnenin Amerika ayağında Sean Jones’un yerine Christian Scott yer almış ve basında çok olumlu eleştiriler çıkmıştı. Hatta Miller, trompetin dev ismi Miles Davis’i andığı bu projede özellikle Scott’ı ön plana çıkarmıştı.
Ancak kanımca, İstanbul’da öne çıkan Sean Jones yerine Alex Han’dı. 22 yaşındaki bu müthiş yetenek, gerek sololarıyla gerekse Miller’la yaptığı düetlerde olağanüstü bir performans sergiledi.
Saat tam 22:00’de sahneye çıkan ekip, açılışı “Tutu” albümünden “Tomaas” ile yaptı. Ardından yine aynı albümden George Duke imzalı “Backyard Ritual” geldi. Aynı albümden “Tutu”nun yanı sıra, Miller bestesi “Splatch” da çalındı.
ORİJİNAL KAYITTAN FARKLI YORUMLAR
Ancak dinlediğimiz şey, gerçekten de orijinal albüm kaydından farklıydı; notası notasına aslına sadık kalınarak çalınan bir yorum dinlemedik. Marcus Miller’ın gruptaki müzisyenleri içlerinden gelen sesi takip etmeleri konusunda teşvik ettiği anlaşılıyor. İyi ki de öyle yapmış; çünkü ancak bu şekilde “Tutu Revisited” isminin hakkını verebilirdi.
Konserde duyduğum bir diğer ilginç yorum, “Jean Pierre”di. Miller’ın 2007 albümü “Free”de yer alan bu parçanın daha enerjik bir versiyonunu dinledik.
Miles Davis’i anmak için seçilen en güzel parçalardan birisi de, 1981 tarihli “The Man with the Horn” adlı albümde yer alan “Aïda” oldu.
Gecenin en romantik kısmı ise, popüler müzik tarihinin en sevilen şarkılarından “When I Fall in Love”ın çalındığı dakikalardı. Geçmişi 1950’lere kadar giden ve bugüne kadar yüzlerce farklı kaydı yapılan şarkıyı, Marcus Miller da “Free” albümüne almıştı. Salon’da çalınan versiyonu ise, Miller’ın bas klarnet çaldığı, Alex Han’ın saksofonda tam anlamıyla döktürdüğü kusursuz bir yorumdu.
Grubun sahneye çıkışı 1.5 saati henüz geçmişti ki, Marcus Miller “İstanbul sizi seviyoruz. Yine görüşmek üzere!” diyerek ayrıldı. Yoğun alkışlarla geri geldiklerinde, “İngilizce’yi anladığınız için teşekkür ederim. Benim artık biraz Türkçe öğrenmem lazım. Çünkü hiçbir şey bilmiyorum. Ama müzik müziktir değil mi?” dedi.
Doğru; Marcus Miller eline bas gitarı alıp konuşturunca onu anlamamak mümkün mü? O, sahneden ikinci kez ayrılırken, kulaklarımıza ve yüreklerimize teşekkür etti; ama asıl yürekten teşekkürü hak edenler, bu müthiş müzisyenlerdi!
----------
İlk günkü konserden görüntüleri içeren videoları aşağıda izleyebilirsiniz:
(Fotoğraflar ve videolar: Zülal Kalkandelen)
_