İnternet üzerindeki yaratıcı projeler arasında beğeniyle izlediğim Musicincolors için bu haftaki playlist’i ben belirledim. Dört şarkı seçmem ve bunları renklerle ilişkilendirmem istendi.
Peki neden bu şarkıları seçtim ve neden o renklerle ilişkilendirdim? Merak edenler için açıklamak istedim.
Öncelikle seçeceğim dört şarkının da enstrümantal olmasına karar verdim. Böylece alternatifler sınırlanacağı için, seçme işlemi çok daha kolaylaşmış olacaktı. Gerçi şarkıların beğendiğim sözlerini de bildirip renk belirlemem istenmişti. Ama bu parçaların soundları o kadar güçlü ki, söze gerek yok; renkleri çok açık. Onları da ayrıca tanımlayacağım.
1-İlk seçtiğim parça David Bowie’den “Subterraneans” oldu. Çünkü ben büyük bir Bowie hayranıyım. Çok sevdiğim, benim için ayrı bir yeri olan, özel bir müzisyen. Hep söylerim; bana göre Bowie’nin olmadığı bir liste eksiktir. O nedenle şarkı seçmem istenince aklıma her zaman ilk onun şarkıları gelir. Yine öyle oldu.
Yüzlerce Bowie şarkısı arasından “Subterraneans”da karar kılmamsa, parçanın büyük oranda enstrümantal olmasından kaynaklandı. “Büyük bir oranda” diyorum; çünkü şarkının ortalarında bir yerde Bowie sadece bir kez “Share bride failing star/ Care-line Care-line Care-line Care-line driving me Shirley, Shirley, Shirley own/ Share bride failing star” şeklinde anlamı pek açık olmayan sözler söyler. Toplam 5 dakika 39 saniye süren parçanın geri kalan kısmında vokal yoktur.
Berlin üçlemesini oluşturan albümlerin ilki “Low”un kapanış parçası “Subterraneans”, kanımca, Bowie’nin değeri yeterince bilinmemiş ama en güzel çalışmalarından biridir. “Low”un genel karakterine uygun olarak, karanlık ve deneysel bir soundu vardır. Bence “dark beauty” tanımlaması bir şarkı ile anlatılacak olsa, bu şarkı kullanılabilirdi.
Parçanın 1975’te Los Angeles’ta yapılan orijinal kaydında David Bowie elektro piyano, gitar ve saksofon çalıyor. Evet, sadece Bowie’nin free-jazz saksofon solosunu duymak için bile bu şarkı dinlenmeli. Analog synthesizer ve piyanoda bir başka müzisyen kahramanım Brian Eno var. Carlos Alamar gitarda, George Murray ise basta eşlik ediyor. Böyle usta bir kadrodan böyle büyüleyici müzik çıkar işte!
2-İkinci parça, hayatımın soundtrack albümünü yapacak olsam, içinde mutlaka şarkıları yer alacak bir gruptan geldi. The Durutti Column! Ne yazık ki ülkemizde çoğu müziksever, ana akım medyanın, radyoların görmezden geldiği bu müthiş grubun varlığını bile bilmeden yaşıyor...
Madem Musicincolors aracılığıyla böyle bir fırsat çıktı, ben de bunu iyi değerlendirip sizlere grubun son albümünden “Anthony” adlı parçayı dinletmek istedim.
2007’de ölen gazeteci ve radyo programcısı Anthony (Tony) Wilson, çok önemli bir müzik adamıydı. Aslında çoğunuz onu tanıyorsunuz; “24 Hour Party People” filminde Steve Coogan’ın canlandırdığı, Factory Records’ın ve Haçienda kulübünün efsanevi kurucusuydu o. İlk plak anlaşmasını The Durutti Column’le imzalamış, Happy Mondays, Joy Division gibi unutulmaz grupları müzik dünyasına kazandırmıştı.
İlk evladım dediği The Durutti Column, bu yıl çıkan albümünü Tony Wilson için kaydetti. Vini Reilly, Wilson’ın hayatı boyunca kendisine öğütlediğini yapmış ve bu albümde hiç vokal söylemeyip sadece gitar çalmış. Ama ne çalmak!
Bu muhteşem albümden “Anthony” adlı şarkıyı dinleyin ve hiç söz olmasa da enstrümanların dilinden Vini Reilly’nin hüznünü nasıl etkileyici şekilde aktardığını duyumsayın...
3-Autechre’nın 2010 tarihli “Oversteps” adlı albümü, çıktığı andan beri her gün hayatımda. İngiliz elektronik müzik ikilisi, 21. yüzyılda müziğin geldiği noktayı daha da ileri götüren deneysel çalışmalarıyla takdiri hakediyor. Saygıyla şapka çıkarıyor, sizleri “see on see” eşliğinde hayallerinizle baş başa bırakıyorum.
4-Ve son parçamız müzik dehası Brian Eno’dan geliyor.
Bu ay Warp Records’dan çıkan “Small Craft on a Milk Sea” adlı çalışmasını bütün müzikseverlere ve tabii öncelikle elektronik müzik dinleyicilerine öneriyorum. Ne yapın edin; ısmarlayın, yurtdışından getirtin ama edinin bu albümü. Değişen ruh halleri bir albümde ancak bu kadar güzel aktarılabilir. Eno’nun Jon Hopkins ve Leo Abrahams’la kaydettiği bu çalışma, hala genç kuşakların ne kadar ilerisinde olduğunun tartışmasız bir kanıtı. Düşündüm ki, Musicincolors “Dust Shuffle”sız kalmamalı!
Şarkıların renklerine gelince...
1-“Subterraneans” koyu gri olsun derim. Aralık ayında Berlin’de kaydedilen bu karanlık sound, başka bir renk olmaz. Siyah da olabilirdi ama Bowie’nin saksofonu o siyahı bir parça açıyor kanımca. Sanki az da olsa bir umut ışığı var o anlarda...
2-”Anthony” “blue hour” renginde olabilir. Fransızca deyim "l'heure bleue"dan gelir "blue hour" kavramı. Günde iki kere, sabah ve akşam saatlerinde ne tam gündüz ne de tam geceyken, alacakaranlıktaki geçiş sırasında gökyüzünde görülen o müthiş maviyi tanımlar.
Ben bu şarkıda, Tony Wilson’ın ardından gökyüzüne bakıp ona “Merhaba” diyen Vini Reilly’yi düşünüyorum hep. İçinde derin bir acı duysa da, onunla uzun yıllar paylaştığı dostluğu anımsayıp piyanonun tuşlarında kendini teselli ediyor sanki... Ya da ben öyle hayal ediyorum.
3-Melankolik hava ağır basıyor “see on see”de. Geçmişe veda etmekle geleceğe adım atmak arasındaki kararsızlığın izleri var melodide. Kırmızı ile maviyi karıştırırsanız hangi renk çıkarsa odur bu şarkının rengi... “Mor çıkar” diyorsunuz; ama burada geçiş naif bir romantizm içerdiğinden koyu değil açık tonda bir eflatun olabilir ancak.
4- “Dust Shuffle”, bütün dinamizmi ve hafif ajite edilmiş sounduyla sarıdır. Ama kanarya sarısı değil, çöl sarısıdır...
Bu parçaları dinlerken, renkler ve melodilerle süslü harika dakikalar geçirmenizi dilerim. Hayalsu'ya bu güzel siteyi kurduğu için teşekkürler!
Seçtiğim parçaları dinlemek için : http://www.musicincolors.com/
* Bu yazı, aynı zamanda Indie Istanbul adlı blogun takipçileri tarafından belirlenen En İyi 10 Türkçe Müzik Blogu arasında yer alan Musicalife için yazılmış ve ilk olarak orada yayınlanmıştır.
_