© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet/ 27 Mart 2011
İstanbul son yıllarda festival dışında da sık sık caz efsanelerini ağırlıyor. Bu hafta da öyle oldu. Perşembe gecesi İstanbul Jazz Center’da Ron Carter, Mulgrew Miller ve Russell Malone çalarken, aynı akşam Salon’da füzyon cazın en önemli davulcularından Billy Cobham konseri vardı.
Daha önce canlı dinleme olanağı bulamamıştım Cobham’ı. Caz, rock ve funk’ı bir araya getiren albümlerinden ve internette izlediğim kayıtlardan konserde nasıl bir performansla karşılaşacağımı tahmin ediyordum. Ama itiraf etmeliyim ki, Cobham ve kendisine eşlik eden beş müzisyenin yarattığı etki, tahminimin ötesine geçti.
Salon’un masalı oturma düzeni, yine konser boyunca dinleyicilerin çıt çıkarmadan sadece müziğe odaklanmasını sağladı. Bu oturma düzeninin bir etkisi de, masalar birbirine yakın durduğu için samimi bir ortam yaratması oluyor. Birbirini hiç tanımayan insanlar, konser başlayana kadar az sonra dinleyecekleri müzisyen hakkında konuşmaya başlıyor. İlginç bir samimiyet doğuyor.
Ünlü davulcuya o akşam gitarda Jean-Marie Ecay, basta Michael Mondesir, perküsyonda Junior Gill, tuşlular ve kemanda Christophe Cravero ve tuşlularda Camelia Ben Naceur eşlik ediyordu.
Açılış parçası, "Palindrome" albümünden "Mirage" ve ardından “Fruit of the Loom”dan “Cat in the Hat”ti. Sahnenin ortasına yerleştirilen kocaman bir double bass setin arkasında gözleri kapalı, adeta trans halindeymiş gibi çalıyor Billy Cobham. Gözlerini açtığındaysa ya grup arkadaşlarına bakışlarıyla bir şeyler anlatıyor ya da gülerek izleyicilere bakıyor.
Genellikle davulcular attıkları güçlü sololarla insanların aklında yer eder. Cobham da müthiş sololar atıyor; ama benim aklımda, onların yanı sıra, Cobham’ın yeri geldiğinde arka planda kalıp diğer enstrümanların öne çıkmasına izin veren, dengeli ve yönlendirici tarzı da kaldı. Cobham’ın farkı, sadece vuruşlarının gücünden değil, aynı zamanda son derece ritmik ve melodik çalışından da kaynaklanıyor.
Billy Cobham, caz dünyasında “open-handed drumming” diye adlandırılan tarzın öncülüğünü yapan davulculardan birisi. Yani her iki elini de eşit şekilde geliştirdiği için, sol ayaktaki zil sistemini (hi-hat) ve trampeti, genel uygulamanın tersine, ellerini çaprazlama pozisyona getirmeden çalıyor.
Bunun davulcuyu yavaşlatabileceğini söyleyenler vardır. Oysa Cobham’da tersi söz konusu; gerektiğinde öyle hızlı ki, izlerken gözlerimiz ellerini seçemez oluyor. O akşam konserde güzel bir şov da yaptı. Her iki eliyle ikişer baget tutarak çaldı. Bugüne kadar gördüğüm en etkileyici davul soloyu o gece dinledim.
2007 albümü “Fruit of the Loom” ve geçen yıl çıkan “Palindrome”dan çaldığı parçalarla, konser boyunca bizi Brezilya’dan İsviçre’ye, Güney Amerika’dan Avrupa’ya dolaştırdı Cobham.
Konserin sonunda hayatını puro sarıp içmekle geçiren Kübalı bir kadından esinlenen “Cancun Market”le Küba’ya kadar gittik. O parçayı çalarken müzisyenlerin hepsi gülümsüyordu. Müziğin gücü bu işte; iyi çalındığında hem müzisyenin hem dinleyicinin yüreğine dokunur.
---
Konserden iki kısa video: (Cep telefonu kamerasıyla çekildiği için videolardaki ses ve görüntü kalitesi çok iyi değil ancak az da olsa bir fikir veriyor.)
(Fotoğraflar Ali Güler'e aittir.)
-