© Zülal Kalkandelen / 18 Mayıs 2011
Hooverphonic'in Salon'da iki gece arka arkaya konser vereceği duyurulduğunda, neredeyse herkesten gelen ortak bir tepki vardı: "Geike Arnaert'siz Hooverphonic mi?!"
Grubun müziğinin karakteristiğinde en önemli faktörlerden biriydi vokalist Geike Arnaert. Çoğu kişi Hooverphonic'i onunla özdeşleştirmiş, şarkıları onun sesinden dinleyip sevmişti. Aslında grubun ikinci vokalistiydi. Hooverphonic, 1995'te kurulduğunda mikrofonda Liesje Sadonius vardı. Ancak ilk albüm "A New Stereophonic Sound Spectacular"ın yayınlanmasından sonra ayrıldı. Geike'nin 1998'de Sadonius'un yerini almasıyla Hooverphonic'in yükselişi de başladı.
Bu birliktelik, 10 yıl sürdü. Hooverphonic'in saykedelik etkilerle daha deneysel bir soundu yansıtan 2008 tarihli "The President of the LSD Golf Club" adlı albümünün yayınlanmasının ardından, Geike kariyerine solo devam edeceğini duyurarak ayrıldı. Onun gibi grupla bütünleşmiş bir sesin ayrılışı, hayranları için büyük hayalkırıklığıydı. Grup için de yeni bir vokalist bulmak kolay olmadı. Ancak 2010 yılının sonlarına doğru yeni vokalistleri Noemie Wolfs'a kavuşabildiler.
Noemie'yi tanıtmak için çıkardıkları ilk single "The Night Before" adını taşıyordu. Parçayı dinlediğimde ben de ister istemez herkes gibi Geike ile Noemie arasında bir kıyaslama yaptım. İlk izlenimim olumluydu. Noemie Wolfs'un hafif puslu sesinin Hooverphonic'in trip-hop'tan daha dream pop'a kaymaya başlayan sounduna uygun olacağını düşündüm. Nitekim albümün tümünü dinlediğimde bu öngörünün yerinde olduğu ortaya çıktı. Evet, artık Geike Arnaert yok ama Hooverphonic'in müziğinde de bire bir eski sound yok.
Bu uzun girişi yazdım; çünkü aslında konserden önce en çok merak ettiğim konuyla bunların bağlantısı var. Acaba Noemie Wolfs, Geike'nin meşhur ettiği parçaları konserde nasıl söyleyecekti? Asıl merak konusu buydu. "Mad About You", "2 Wicky" gibi hafızamıza Geike'nin sesiyle yerleşen şarkıları nasıl yorumlayacaktı?
Bunun yanıtını almak üzere 17 Mayıs Salı akşamı Salon'daydık. 22:00'da başlayacağı açıklanan konser tam 22:05'te başladı. (Önceden duyurdukları konser saatine sadık kaldıkları için yetkilileri kutluyorum.) Alex Callier (bas) ile Raymond Geerts (gitar), kendilerine bateri, klavye ve kemanda eşlik eden üç müzisyenle birlikte sahnedeki yerlerini aldılar. Ardından ince uzun siluetiyle Noemie Wolfs geldi sahneye.
Hiçbir şey söylemeden hemen çalmaya başladılar. Yeni albümden "One Two Three", "The Night Before" ve "Heartbroken"ı dinledik. Ancak bu üç şarkının sonunda Alex Callier, Türkçe "İyi akşamlar İstanbul" diyerek dinleyicileri selamladı.
Noemie Wolfs'un sahnede oldukça gizemli, hatta biraz uzak bir duruşu var. Sadece bir kez "Bu benim İstanbul'da ilk konserim. Burada olduğum için mutluyum" dedi. Onun dışında şov, bir dinleyicinin doğrudan Callier'e söylediği gibi onundu. Buna karşılık Callier, "No, no, I'm embarrassed. It's ours" diyerek eliyle grup üyelerini işaret ettiyse de, şov gerçekten onundu. Dinleyicilerle karşıklıklı yaptığı konuşmalar, arka arkaya patlattığı espriler, onu konserin yıldızı yaptı. Grubun şarkılarının arkasındaki asıl yaratıcı isim de kendisi olunca, sanırım bu tartışılmaz bir gerçek. Ancak Noemie'nin geri plandaki o gizemli duruşunu sevdim ben. Zaten Callier varken ikinci bir grup üyesi daha sahnede yıldızlaşma çabasına girse çekilmez olabilir. O nedenle aralarında ilginç bir uyum sağlanmış bana göre.
Ne zaman eski albümlerden çalacaklar diye düşünürken bir de baktık dördüncü şarkı "Club Montepulciano"! "The Last Thing I Need Is You"dan sonra "Norwegian Stars"la yine yeni albüme döndük. Ama sıra hala herkesin merak ettiği şarkılara gelmemişti. "2 Wicky"nin giriş melodisi duyulunca salonda kuvvetli bir alkış koptu.
Callier, "Anger Never Dies"ı çalmadan önce, bu yeni single'ın İtalya'da listelerinde 1, Belçika'da 2 numara olduğunu söyledi. Dinleyicilere "Biliyor musunuz bu şarkıyı? Albümü alan kaç kişi var?" diye sordu. Kalabalıktan birkaç ses yükseldi ama Callier de anladı ki durum iç açıcı değil. Bu arada farkında mısınız, hemen hemen İstanbul'da konser veren bütün yabancı gruplar dinleyicilere "Albümümüzü duyan oldu mu? Kaç kişide var?" diye soruyor. Başka ülkelerde gittiğim konserlerin hiçbirinde bu soruların dinleyicilere sorulduğunu duymadım. Türkiye'de albüm satışlarında ortaya çıkan utanç verici manzarayı herkes biliyor. Bu konuda ünlü olduğumuzun bir göstergesi bu da...
Konsere geri dönersek, en başta merak ettiğim sorunun yanıtını "Jackie Cane", "Vinegar & Salt" ve "Mad About You" çalındığında aldım. Noemie, "Jackie Cane" ve "Vinegar & Salt"un altından kolaylıkla kalkarken, "Mad About You"da durum biraz farklıydı. Noemie'nin yorumu da oldukça iyiydi ama belli ki o şarkı bence hala Geike'ye ait. Yine de şunu özellikle eklemem lazım: Noemie Wolfs, Hooverphonic'e çok yakışmış. Güçlü bir sesi, etkileyici bir yorumu var. Önyargısız önce dinleyin, sonra kararınızı verin.
İlk biste "Eden" ve "Vinegar & Salt"un ardından daha önce hiç canlı çalmadıkları bir parçayı çalacaklarını duyurdu Callier. 1998 tarihli ikinci albümleri "Blue Wonder Power Milk"de yer alan "Renaissance Affair"di bu. (Callier, neden çalmadıklarını uzun uzun anlattı aslında. Şarkının bir yerinde Geike'nin farklı söylemesini istiyormuş. O kısma her geldiklerinde "Öyle değil!" diye bağırıyormuş. Sonunda Geike'nin siniri bozulup ağlamaya başlamış ve o şarkıyı canlı çalmak bu olay nedeniyle onlar için olanaksız hale gelmiş.) Doğrusu bu şarkının bugüne kadar canlı yorumlanmaması çok yazık olmuş. Çünkü çalındığında konserin en güzel dakikalarını yaşattı bana.
Yoğun alkışlardan sonra Hooverphonic ikinci kez sahneye geldiğinde bir sürprizle karşılaştık. White Lies'ın "Bigger Than Us" adlı şarkısını cover'ladı grup. "Danger Zone" ve "How Can You Sleep?"le 21 şarkılık seti tamamladıklarında saat tam 23:50'ydi. Bu konserden çıkan sonuç şudur: Geike'li Hooverphonic'i sevmeye devam eder, Noemie'li Hooverphonic'i yürekten alkışlarız.
Jackie Cane:
Mad About You:
Bu arada konserin bir yerinde klavye çalan Cedric, Alex Callier'in zoruyla bir Tarkan şarkısı mırıldandı. "Gündüz sahne arkasında söylüyordun. Hadi şimdi burada da söyle!" diye öyle bastırdı ki, Cedric utana sıkıla "Şımarık"ı söyler gibi yaptı. Baktı ki tam beceremiyor, bu geceki ikinci konserde daha iyi olacağını da ekledi. O anların videosunu da aşağıya ekliyorum.
Hooverphonic from zülal on Vimeo.
(Fotograflar Ali Güler'e, videolar bana aittir.)
Konserde çalınan parçaların listesi: (Aslıhan Tuna, konserden önce kuliste cep telefonuyla çektiği bu listeyi bana göstermişti. Baktık ki ne dilersek var listede! Kendisine teşekkür ediyorum.)
1-One Two Three
2-The Night Before
3-Heartbroken
4-Club Montepulciano
5-The Last Thing I Need Is You
6-Norwegian Stars
7-2 Wicky
8-Anger Never Dies
9-Identical Twin
10-Expedition Impossible
11-George's Cafe
12-The World Is Mine
13-Jackie Cane
14-Mad About You
15-Sometimes
----
16-Eden
17-Vinegar & Salt
18-Renaissance Affair
----
19-Bigger Than Us
20-Danger Zone
21-How Can You Sleep?