© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 21 Haziran 2011
Uzun maratondu gerçekten. Yıllardır gelmesi için kampanyalar yürütülen Iron Maiden, sonunda İstanbul’da dinleyicisiyle buluştu. Grup, gördüğü ilgiden çok da memnun görünüyordu. Vokalist Bruce Dickinson, “Bu akşam biletlerin hepsi tükenmiş. Bir dahaki sefer bunun iki katı büyüklükte bir yerde çalalım” deyince büyük alkış aldı. Organizatörler şimdiden mekan düşünsün derim.
Aslında Maçka Küçükçiftlik Park’a 15 bin insanı toplayabilmek için sadece Iron Maiden’ın adı bile yeterdi. Ama onun yanına Mastodon, In Flames, Slipknot ve Alice Cooper da eklenince, tam bir heavy metal şöleni yaşandı.
Sahneye ilk çıkan Mastodon, progresif sounduyla güzel bir set sundu. Ancak binlerce insanın çok geç açılan tek bir kapıdaki güvenlik kontrolünden geçip içeriye girmesi uzun zaman aldığından az sayıda insana çaldılar. Biz basın mensuplarına ise, festivale giriş için güvenlik bilekliği takılmadı nedense. O yüzden tuvalete gitmek için bile dışarı çıkınca geri girmek büyük sorun oldu. Hatta bazılarımız güvenlik görevlilerinin çok kaba tavırlarına maruz kaldı. Ben güvenlik görevlisi tarafından tartaklanmaktan gazete kimliğimi göstererek kurtuldum...
İsveçli melodik death metal grubu In Flames sahneye çıktığında alan biraz daha kalabalıktı. Hem yeni hem eski şarkılarını çaldılar fakat istedikleri coşkuyu bir türlü görmediler. Bir ara vokalist Anders Friden, “Çok sakinsiniz” diyerek herkesi zıplamaya davet ettiyse de dinleyicileri bitiren aşırı nemli sıcaktı. O kadar sıcak bir günde koca mekanda tek bir gölgelik yerin olmaması, arada bayılanları görmemize de neden oldu.
Sahnenin solunda ve sağında yer alan birer adet yiyecek ve içecek standı da talebi karşılamaya yetmedi. Sadece sucuk, köfte ve salamlı sandviç satılan festivalde vejetaryenler asla düşünülmemişti. Dışarıya çıkmak da yasak olduğundan, toplam 11 saat aç kaldık. Ayrıca bir bardak su alabilmek için bile yarım saat sırada beklemek gerekti. Akşam 8 sıralarında ne su kalmıştı ne de yiyecek... O saatten sonra aç kalan bir tek ben değil herkesti.
Alice Cooper, sıcağın biraz daha hafiflediği bir saatte çıktı. İlginç kostümleri, şapkaları, makyajı ve koltuk değneği, kılıç gibi oyuncaklarıyla hem sahne görselliği hem de performans başarısı açısından alkışı hak etti.
“Feed My Frankestein” adlı şarkıda dev bir Frankestein kuklası çıktı sahneye. Bir ara Türk bayrağı ile sahneyi turlayan Cooper, konfetiler içinde şovunu tamamladığında 63 yaşında o dinamizmi canlı tutabildiği için takdir ettik.
Bir ara Pink Floyd'dan "Another Brick in the Wall"u söylemeye başlayınca, kısa bir süre önce aynı parçayı cover'layıp tepki çeken Serdar Ortaç'la ilgili esprilere neden oldu; ama doğrusu Alice Cooper versiyonu hiç de fena değildi.
Üzerlerinde kırmızı tulumları ve yüzlerinde her zamanki gibi maskeleriyle çalan Amerikalı grup Slipknot, üç ayrı perküsyon setiyle nu metalin kulakları zorlayan sınırlarında müthiş bir enerji yansıttı. Palyaço maskeli perküsyoncu Shawn Crahan, alçalıp yükselen ve aynı zamanda dönen setinin başında görülmeye değerdi.
Gecenin yıldızı Iron Maiden, son albümden “Satellite 15... The Final Frontier” ile sahneye çıktığında mekan alkıştan yıkıldı. Diğerlerinin aksine çok daha yalın bir sahne tasarımı kullandı Iron Maiden. Sadece bir ara albüm kapağında da yer alan yaratığı gördük.
Türk bayrağıyla koşan Alice Cooper’a karşılık, Bruce Dickinson İngiliz bayrağı ile koştu. Neyse ki ardından lafı Lübnan, Irak, Suriye’ye getirdi, onlar için cinsiyet, din ve ırk farkının olmadığını belirtti ve “Blood Brothers”ı dünyanın her yerindeki hayranlara adadı.
Gün Iron Maiden’ın mükemmel performansıyla sona erdiğinde yorgun, aç ve susuzduk. Dedim ya zorlu maratondu...
-