© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 24 Temmuz 2011
Pink Floyd’un davulcusu Nick Mason ile Londra’da ünlü Abbey Road Stüdyoları'nda röportaj yaptık
Glastonbury Festivali için Londra’ya gittiğim tarihlerde Nick Mason’la röportaj olanağı doğdu. “Nasıl?” derseniz, rock tarihinin en büyük gruplarından Pink Floyd, plak şirketi EMI ile yapılan anlaşma sonucu, eylül ayından itibaren çok kapsamlı bir albüm serisi yayınlayacak. Bunun için başlatılan kampanyanın tanıtımı için yapılan bir röportajdı bu.
Bu seride grubun 14 albümünün yeniden elden geçirilmiş versiyonlarının yanı sıra, “The Dark Side of the Moon”, “Wish You Were Here” ve “The Wall” albümleri 6 disklik özel bir box-set ve koleksiyonerler için plak olarak olarak yayınlanacak. Ayrıca bugüne kadar hiç yayınlanmamış miksler ve internette hiçbir yerde görülmemiş konser videoları da yer alacak.
Plak şirketinin CD, DVD, Blu-ray disk ve çeşitli dijital formatlar halinde dinleyiciye ulaştırılacak bu albüm serisi için başlattığı kampanyanın adı “Why Pink Floyd?...”
Olan biteni anlatmak için Nick Mason (NM) ve bütün malzemenin dijital ortama aktarılması işini üstlenen Andy Jackson (AJ - Sound Engineer) dünya basınıyla Abbey Road Stüdyosu’nda buluştu. Türkiye’den bu buluşmaya ben katıldım.
Hayranların bugün bile gelip hâlâ kapısında hatıra çektirdiği tarihi öneme sahip bir stüdyo Abbey Road. İçeri girdiğimizde üzerimizde ne varsa aldılar. Bir kalem ve bir parça kağıtla kayıt odasına alındığımızda heyecanlanmamak olanaklı değildi. The Beatles’ın ve Pink Floyd’un unutulmaz albümleri kaydettiği stüdyodaydık! Röportajdan önce tam bir saat boyunca yeni yayımlanacak albümlerden parçaları dinlettikleri için kayıt yapılmasından çekiniyorlardı.
Dinlediğimiz parçalardan birisi, “Wish You Were Here”in 1975’te kemancı Stephane Grappelli ile birlikte yapılan kaydıydı. Pink Floyd, o albümü kaydederken yandaki stüdyoda Yehudi Menuhin ile Stephane Grappelli de bir orkestrayla kayıttaymış. Grup, parçada kendilerine eşlik etmelerini isteyince, Menuhin isteksiz davranmış ama Grappelli kabul etmiş. Bu kaydın kaybolduğu sanılırken son yapılan araştırmada bulunmuş.
İkinci olarak, “Speak To Me/Breathe in the Air”in 1975 Kuzey Amerika turnesi sırasında yapılan kaydının yeniden düzenlenmiş halini dinledik. Orijinalinden oldukça farklı, müthiş bir versiyon.
“The Dark Side of the Moon”un Alan Parsons tarafından yapılmış orijinal miksi de yayınlanacaklar arasında. Bize o gün stüdyoda “The Great Gig in the Sky”ın Clare Torry’nin vokali olmadan yapılan, son halinden farklı bir enstrümantal versiyon dinletildi.
“Money”in 1974 Wembley konserinde çalınan space-jam versiyonu inanılmaz. BBC’nin o tarihte canlı yayınladığı ve şimdi yeniden elden geçirilen bu kayıt, çok daha sert gitarları ve daha hızlı ritmiyle mükemmel bir sounda sahip.
“The Wall” albümü gerçekte tam üç kere kaydedilmiş ve herkesin bildiği üçüncüsü yayınlanmış. Biz stüdyoda “Another Brick in the Wall (Part I)”ın ikinci kaydını dinledik. O kayıtta şarkının sözlerinde bile değişiklik var.
Görsel materyallerden de bugüne kadar hiçbir yerde yayınlanmamış ve YouTube'da bile bulunmayan videolar izledik. Gerald Scarfe’ın “Shine On You Crazy Diamond” için yaptığı animasyon video, elden geçirilerek hayranlara sunulacak. 1975’te yapılan bu orijinal videoyu izleyince Pink Floyd’un döneminin ne kadar ilerisinde işler yaptığı bir kez daha anlaşılıyor.
NEDEN PINK FLOYD?
“Why Pink Floyd?...” diyorsunuz bu yeni kampanya için. Sizin buna yanıtınız ne?
NM: Bence bunun yanıtı “Neden Pink Floy olmasın?” şeklinde de düşünülebilir. Pink Floyd’un farklı dinleyici tipleri var. Öncelikle grubun tam olarak ne olduğunu bilmeyenler olabilir. 21. yüzyıldayız ve doğal olarak bazı insanlara ulaşamamış durumdayız. Bir diğer grup da, grubu yakından tanıyan ve neyi nasıl yaptığımız konusunda daha derine inmek isteyenler. Yaptıklarımızı neden yaptığımız konusuna tam açıklık getirebildiğimizi sanmıyorum ama nasıl yaptığımızı ortaya koyabiliriz. Bu projenin asıl sorumlusu EMI’dır. Çünkü işi başlatan onlardı. Elimizde ne var ve araştırırsak neler bulabiliriz diye bir düşünceyi onlar ortaya attı ve her şey öyle başladı. Böylece grup olarak elimizde olan materyalleri keşfederken organik bir şekilde gelişen bir süreç oldu. Hatırımızda kalan ve bulduğumuz her şeyin ilginç olabileceğini düşündük. Daha önce hiç yayınlamadığımız materyallerdi bunlar. Aslında benim açımdan, ilk başta bir insanın böyle derinliğine bir proje ile ilgilenmesinin nedenini anlamak zordu. Ancak daha sonra düşününce şunu fark ettim ki, benim kendi arşivim de örneğin Charlie Parker’ın Verve serisiyle dolu ve o seriden çıkan bütün kayıtlara sahibim. Bu nedenle, ben böyle derinliğine bir seri ile ilgilenebiliyorsam, birileri de Pink Floyd kayıtlarıyla ilgilenebilir diye düşündüm. Ayrıca bu, muhtemelen, her şeyin tamamen sadece internetten indirilebildiği bir dönemden önce, kayıtlara fiziksel olarak sahip olmak isteyenler için son fırsat. Yıllar içinde ne yaptığımıza bakmak için de bir olanak. Çünkü bunlar birkaç yıl içinde tamamen ortadan yok olabilir. Gelecekte bunları indirdiğinizde belki yanında videolar, grafikler olabilir ama fiziksel kopyalar kesinlikle bulunmayacak.
Bu süreç nasıl başladı ve siz nasıl dahil oldunuz?
NM: İşin en zor kısmı Andy Jackson ve James Guthrie tarafından yapıldı. Aslında yapılan şuydu: Onlar işi tamamladılar. Bazıları teknik olarak yayınlanmaya uygun hale getirildi. Bazılarıysa 10 yıl önce yayınlamamızın olanaklı olmadığı materyallerdi. Çünkü bunların dinlenebilecek düzeyde aktarılabilmesi için gereken teknoloji o dönemde yoktu.
AJ: Wembley’de 1974’te The Dark Side of the Moon’un tümüyle çalındığı konser vardı elimizde. Ama kayıtlarda bazı teknik sorunlar olduğu için kullanılamamıştı. Ancak bugün sahip olduğumuz teknik olanaklar bunları elden geçirip kullanılabilir hale getirmemize olanak veriyor. 5-10 yıl önce yapılabilecek şeyler değildi bunlar. Bazı kayıtları da bu araştırmalarımız sırasında bulduk. Özellikle The Dark Side of the Moon’da yer alan bazı şarkıların albüm yayınlanmadan önce konserlerde çalınan versiyonları var. Bazıları gerçekten albüm versiyonlarından çok farklı. Bir şarkının ilk yaratılma sürecinden yayınlanana kadar geçirdiği dönüşümü göstermesi bakımından çok ilginç.
Bu çalışmaları yaparken sizi en çok şaşırtan şey ne oldu?
NM: Beni en çok şaşırtan şey, Stephane Grappelli ile “Wish You Were Here” için yaptığımız kaydı bulmak oldu. Kaybolduğu sanılıyordu ama hep üzerine başka bir kayıt yapıldığı düşünüldü; ki bu neredeyse suç sayılabilecek bir davranış!
AJ: O dönemlerde 16 ya da 24 kanallı kayıtlar yapılırdı. Kayıt için kullanabileceğiniz kaset hemen biterdi. Eğer istediğiniz kadar iyi değilse silmek durumundaydınız. Şans eseri, bu kaydın bir miksini bulduk.
NM: Eskiden nasıl çalıştığımızı hatırlamak açısından da ilginç bu. Yer kalmayınca bazı kayıtları silmek zorundaydık. Bu durumda mesela bir gitar solo varsa onu kaydeder, şarkının vokal kısmına geçerdik. Böyle bir çalışma da miksi çok eğlenceli bir hale getirirdi tabii.
“BİZ PINK FLOYD'UZ; BİRLİKTE ÇALIŞMAYIZ!”
Pink Floyd bu projede grup olarak mı çalıştı?
NM: Biz Pink Floyd’uz; birlikte çalışmayız! (Bunu gülerek söyledi Mason.) Birbirimize oldukça uzak mesafelerden çalıştık.
AJ: Ortada olmayan yeni bir şey yaratmadık. Boş bir sayfa yoktu önümüzde. The Dark Side of the Moon’un nasıl olduğunu herkes biliyor, elimizde albüm var. Süreç şöyle işledi: James ve ben yapılabilecek olanı yaptık ve gruba sunduk. Onlar da görüşlerini söylediler.
NM: Herkes yapılan işi dinledi ve başkalarının etkisi altında kalmadan kendi yorumunu yaptı. James ve Andy’ye tavsiyelerde bulunduk. Bu tavsiyelerin iyi ya da kötü olup olmadığını onlar değerlendirdi. Ama önemli olan şu ki, kayıtların bize gönderilen son versiyonlarında kimseyi hayal kırıklığına uğratacak bir şey olduğunu düşünmüyorum. Yapılabilecek olanın en iyisinin yapıldığını biliyorduk.
“The Dark Side of the Moon”u bugün dinlediğinizde ne hissediyorsunuz?
NM: Aslında eski materyalleri dinlemiyorum. Ama bazı şeyleri hatırlamam gerektiğinde dinlemem gerekirse, oldukça eleştirel yaklaşıyorum. Bazen de ender olarak, “Bu gayet iyi, bunu seviyorum, güzel” dediğim oluyor. Ancak eski kayıtları dinlediğimde yaşadığım hisse örnek vermek gerekirse, Time’ın girişindeki Intro’yu söyleyebilirim. Oradaki fikri seviyorum ama bugün çalsaydım çok başka çalardım. Nasıl yapardım bilmiyorum ama oradaki vuruşlar başka türlü olurdu.
O zaman yeni bir konser verip bize nasıl olduğunu gösterebilirsiniz.
NM: Ne yazık ki, bu tür şeyleri tekrar tekrar üretmeye karşı sadece benim ilgim var.
O dönemde siz grubun bütün ses efektlerinden sorumluydunuz. O sırada teknolojinin yapmak istedikleriniz için yeterli olmadığını düşündüğünüz oldu mu?
NM: Hayır, biz her zaman en son, en yeni teknolojiyi kullandığımızı düşündük. Bugünden The Dark Side of the Moon’a bakıp stüdyoda etraftaki kasetleri, mikrofon ayaklarını ve herkesin aletleri elle kontrol ederek yaptıklarını düşününce komik geliyor. O zamanlar sistem buydu. Her şeyin dijitalleşeceğini ve ProTools’da yapılabileceğini kimse düşünemezdi.
“LONDRA KONSERİ VEDA DEĞİLDİ.”
Mayıs ayında Roger Waters'ın The Wall turnesi kapsamındaki Londra konserinde Waters, siz ve David Gilmour yine aynı sahneyi paylaştınız. Bu yeni bir başlangıç mıydı yoksa bir tür elveda mı?
NM: Bunların hiçbiri değildi. Özellikle David için Roger’la yeniden bir şey yapmak açısından güzel bir fırsattı. Çok etkileyici bir an olduğunu söylemem gerek. Bu tür bir anın yeniden yaşanmasını dilerim. Benim planladığım bir şey değildi ama kesinlikle bir elveda anı olarak görmedim. Diğerlerinin de öyle gördüğünü de sanmıyorum.
Pink Floyd’dan yeni müzik gelme olasılığı var mı?
NM: Buna evet demek harika olurdu ama ne yazık ki yok. Her yayınladığımız basın bülteninin eski müzikler yerine yenileri hakkında olmasını isterdim. Ama bunun olasılık dahilinde olduğunu sanmıyorum. Başka bir Live 8 ya da yeniden birlikte çalma fırsatı çıkması umudunu taşıyorum. Fakat yeniden stüdyoya girmek, tekrar tura çıkmaya kıyasla bir parça anlamsız gözüküyor. Çünkü konserlerin hâlâ gerçek bir değeri var. Tek bir konser biletinin bütün bir koleksiyondan daha fazla ücrete satıldığı karanlık bir dönemi yaşadığımızı düşünecek olursanız durum bu.
Neden kendi solo çalışmalarınız yayınlamayı bıraktınız?
NM: Çünkü kendi kendime çalışma yapmakla çok ilgili değilim. Az sayıda davulcu grup lideri var ama ben tek başıma değil de başkalarıyla çalışmayı tercih ediyorum.
“The Dark Side of the Moon” mu yoksa “Wish You Were Here” mi sizin favoriniz?
NM: Sanıyorum The Dark Side of the Moon. Her şey yerli yerine oturdu orada, her şey uyumlu. “Wish You Were Here”ı da kendine özgü dağınıklığı nedeniyle seviyorum. Ama Dark Side yapısal olarak tatmin edici.
“21. YÜZYILDA MÜZİĞİN DEĞERİ GİDEREK AZALIYOR.”
Sizce The Rolling Stones, The Who ve Pink Floyd gibi gruplar, yıllar geçmesine karşın bugün neden hala insanların zihninde ve yüreğinde aynı coşkuyla yer almaya devam ediyor?
NM: Aslında tam yanıtı bilmiyorum. Ama bence bu müziğe değer vermekle ilgili. 1960’ların sonu ve 70’lerin başında müzik çok değerliydi. Ne yazık ki 21. yüzyılda müziğin değeri giderek azalıyor. Çok kolay bir şekilde internetten indirilebiliyor, insanlar müziğe plak ya da başka bir şekilde fiziksel formatlar aracılığıyla sahip olmuyor. Ama bir yandan da müziğin eskiden taşıdığı önemi hala hatırlayan büyük bir kitle de var. Bugün müzik endüstrisinin karşı karşıya kaldığı en önemli sorunlardan birisi bu değersizleştirme. Canlı müzik sahnesi oldukça hareketli ama albümlerin ortaya çıkışı ve hayran kitlesi edinme yolları eskiye göre çok daha zorlu. Eski dönemlerde bir albümün maddi olarak büyük değeri vardı. Çünkü 1 pound karşılığında hayatınız boyunca sahip olabileceğiniz bir şey edinebilirdiniz. O parayla o kadar önemli olabilecek başka bir şey alamazdınız. Ama şimdi o 1 pound ile belki 7 ay sonra silip atacağınız tek bir şarkı alıyorsunuz. Bunun müziğin kalitesiyle ilgili bir şey olduğunu sanmıyorum. Bugün genç gruplar tarafından yapılan müziğin daha az iyi olduğunu düşünmüyorum; hatta birçok durumda eskisi kadar iyi ve önemli. Ama artık daha az önemi olan bir dünyada yer alıyor.
Buna önerebileceğiniz çözüm var mı?
NM: Üzgünüm ki yok... Belki uzun dönemde olabilir. Birincisi, insanları müzik konusunda eğitmek ve onlara önemini hatırlatmak gerekecek. Eğer internetten hiçbir karşılık ödemeden indiriyorsanız, bütün yasal durumu bir kenara bırakın, bu bir anda ünlenen ve paraya ihtiyaç duymayan pop yıldızlarına değil, ne kadar iyi olurlarsa olsunlar, bir grupta yer alıp müzik yapmaya çalışan genç çocuklara zarar verir. Bu durumda ayakta kalmalarına olanak yok. Gidip başka bir şey yapmaları mesela para fonu yönetmeleri gerekir... Birincisi, insanlara yaptıkları çalışma karşılığında makul bir ücret ödemenin mantıksız olmadığını herkesin anlamasını sağlamak gerek. Böylelikle daha çok ve daha iyi müzik dinleme olanağı olur. İnternetten indirme olayı çok büyük çapta uluslararası bir konu. Örneğin Çin telif hakları konusuna ilgi göstermiyor. Bu durum Çin’den başarılı bir grup ya da sanatçı çıkar çıkmaz değişecektir. O zaman derhal, “Hmm... Neler oluyor?” denecektir. Küresel bir müzik ekonomisine sahip olsaydık, müziğin bu kadar ucuz olmasına sevinebilirdik. Çünkü sonuçta milyarlarca insana satış yapıyorsunuz. Tekelleşme de bu durumu anlatmak için doğru kelime olurdu ve her şeyi değiştirirdi.
AJ: Bence genç insanların neden müzik için para ödemeleri gerektiğini anlamamaları konusunda yaşanan sıkıntının önemi var. Açgözlü dev plak şirketleri bu sektörü öldürüyor. Yeni, orijinal müzik bulma çabasında değiller, fabrikasyon şekilde bazı pop yıldızlarını sürüyorlar piyasaya.
“DEV EKRANLARDA KENDİMİZİ GÖRMEK İSTEMEDİK.”
Yıllar içinde Pink Floyd’un görsel yanı müziği kadar önemli hale geldi. Roger Waters, bununla gurur duyduğunu söylüyor ama David Gilmour’un müziğin görselleştirilmesi konusunda çok istekli olmadığını da biliyorum. Sizin bu konuda yaklaşımınız ne?
NM: Grup içinde bu konuda her zaman bir ayrışma vardı. Roger ve ben işin şov kısmına, efektlere, sahnelemeye düşkündük, David işin müzik kısmına ağırlık verirdi. Bu Roger’ı çıldırttı. David, görselliğe Roger ve ben kadar ilgili değildi. Ben filmleri, sahneyi kullanma şeklimizi hep çok sevdim. Çünkü canlı performanslarda bu tür bir tiyatrovari sahnelemeye gitmemizin nedeni, ki bu Dark Side’ın başarısıydı, müziği performanslarda sunmanın en iyi yöntemi olmasındandı. Biz asla o dev ekranlarda kendimizi görmek istemedik. Ekrana açıklayıcı, güzel filmler koymanın müzik açısından daha değerli olduğuna inandık.
Bugün geriye dönüp 47 yıllık müzik yaşamınıza baktığınızda elinizde olsa neyi değiştirirdiniz?
NM: Albümlerde yer alan bazı parçaları değiştirmeyi düşünürdüm. Ayrıca daha fazla yapabileceğimiz şeyler vardı. Örneğin bence ilk yıllarda daha fazla tura çıkmalıydık.