28 Ağustos 2011 Pazar

Vitrindeki Albümler 82:


By on 11:15:00

© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 28 Ağustos 2011

STEREO MCS- Emperor’s Nightingale (K7 Records)

Müzik meraklılarının oynadığı bir oyun vardır; bir şarkı ismi söylersiniz, karşınızdaki de hangi gruba ya da müzisyene ait olduğunu bulur. O oyunda “Connected” derseniz, anında “Stereo MCs” yanıtı gelir ya da gelmelidir. Çünkü bu isimdeki en sevilen ve bilinen şarkıdır.

İngiltere’de rap'in en büyük temsilcilerinden Stereo MCs, 1985'te kuruldu ama bugüne kadar varlığını bir şekilde devam ettirdi. Bir şekilde diyorum; çünkü “Connected” albümünün 1992’de dünya çapında elde ettiği başarıdan sonra ikiliden 9 yıl boyunca yeni albüm gelmedi. (2000’de mikslerini yaptıkları DJ-Kicks: Stereo MCs albümü dışında.)

Vokalist Rob Birch (Rob B) ve Nick Hallam’ın (The Head) kurdukları grubun etkileyici rap tarzını, soul, breakbeat, rock ve dans müziği ile harmanlayan müziği, 90’lı yıllarda onlara belki de hayal bile etmedikleri bir başarı getirmiş, ilk başlarda kendi hallerinde Londra'da müzik yaparken birden kendilerini U2 ile turneye çıkıp, stadyumlarda yüzbinlerce kişiye seslenirken bulmuşlardı. “Connected”ten önce 1990’da “Elevate My Mind” ile listelere girip dikkatleri çekmişlerdi ama “Connected”ın etkisi farklı oldu.

Bu albüm için iki yıl boyunca neredeyse hiç ara vermeden devam eden bir turneye çıktılar. Bu, Stereo MCs için yaratıcılığı baltalayan bir süreç oldu. Turne bitip döndüklerinde yeni şarkı yazamayacak bir noktada buldular kendilerini. Bir süre ara verebilirlerdi elbette ama bu ara çok uzadı. Bu zaman içinde, Massive Attack ve David Bowie için remiks yapmaları, hatta Robbie Williams’ın ilk solo albümünün yapımcılığını üstlenmeleri yönündeki önerileri bile reddettiler.

Ancak 2000’de biraz kendilerine gelip, Madonna ve Jungle Brothers için remiksler yaptılar. Aynı yıl DJ-Kicks serisinden remiks albümleri çıktı ama yeni bir stüdyo albümün çıkışı 2001 yılını buldu. Ne yazık ki, ne o yıl yayımlanan “Deep Down and Dirty”, ne de 2005 tarihli “Paradise” beklentileri karşılayabildi.

Belli ki Stereo MCs kendisine yeni bir yol açmaya çalışıyor ama çıkış yolunda zorlanıyordu. Ağırlıklı bas ve beat kullanımıyla, sample’ları (ses örneği), acid caz ve rap’le buluşturan müzikleri 2000’lerde artık eskisi kadar ilgi çekmiyordu. 2008’de çıkardıkları “Double Bubble” da bu yalpalama döneminin ürünü oldu.

Nihayet geçtiğimiz günlerde Stereo MCs’in 7. stüdyo albümü “Emperor’s Nightingale” yayımlandı. Bu albüm için “Yeniden müzik yapmayı öğrenmemiz gerekti” diyor Rob B. 26 yıldır müzik yapan bir grup için çok çarpıcı bir açıklama bu. Bu defa, rap baskısından kurtulup, ses örneklerinin etrafında gelişerek loop ve beat’ler üzerine oturan bir altyapı yerine, eski tarzda bas, gitar, davul ve vokal buluşmasıyla şekillenen bir müzik yapmayı tercih etmişler.

Hip-hop yine temel unsurlardan birisi, ama bu kez Rob B’nin vokalleri bunun dışında daha çok çeşitlilik gösteriyor. Eskiden bildiğimiz, tanıdığımız sesleri daha karmaşık yöntemlerle birleştiriyordu Stereo MCs ve bu nedenle de hemen hiçbir türe tam olarak uymuyordu yaptıkları. Bu albümle onları yine belli bir türün temsilcisi diye göstermek olanağı yok kanımca, ancak artık duyduklarımız daha tanıdık.

Jamie Cullum’ın piyanoda eşlik ettiği “Boy”, 80’lerin New Wave havasından epeyce solumuş. “Manner”, sanki yeni bir Dirty Vegas parçası gibi , “Phase Me”de Prince’i hatırlatan funk etkisi belirgin.

Eski Stereo MCs’i, yani “Connected”i bugüne getiren parça ise, “Bring It On (Path to the Mind and the Soul and the Spirit)”. Onun kadar akıllara yerleşecek bir melodisi yok ama yansıttığı hava, 1992’deki Stereo MCs. En ilginç parçalardan birisi de, Robbie Williams’ın “Free” adlı parçasının girişteki piyano melodisiyle başlayan “Tales”. Belki yıllar önce dostları Robbie’nin albümünün prodüktörlük önerisini kabul etmedikleri için bir özür niteliğinde de düşünülebilir bu sample. Bana kalırsa güzel bir selam olmuş Robbie’ye.

Bunların yanı sıra, albüme dair söylenmesi gereken olumsuz eleştiriler de var. “Sunny Day”, “Manner”, “2cando”, “Levitation” gibi parçaları albümü tekrar dinlerken her defasında atlamak istediğimi belirtmem lazım.

Yeni bir yolda girmiş Stereo MCs ama albümde bir bütünlük yok. Sanki tek bir albüm gibi değil de, farklı zamanlarda yapılmış single’lar toplamı gibi. Örneğin “Leviathan”da elektro gitarların baskın olduğu bir rock havası varken, hemen ardından gelen “Desert Song”da drum & bass sularında gezen bir elektronika rüzgarı esiyor. Çeşitlilik iyidir ama aynı albüm içinde bütünlük olmadığı gibi, bir şarkıdan diğerine geçişlerde kopukluklar var.

Ancak ikilinin bunu, hiçbir sınıra bağlı kalmamak adına yapmış olmaları da muhtemel. Çünkü bu farkındalığı gösterdiği düşünülebilecek bir işaret var. Açılışta piyano, synth ve elektro gitarın öne çıktığı görkemli bir “Wooden Heart” dinlerken, kapanışta aynı parçanın sadece synth ve piyano ile çalınarak yeniden düzenlenmiş çok yalın bir versiyonunu dinliyoruz. Aynı parçanın başlangıca ve en sona çok farklı iki versiyonunu yerleştiren ikili, kanımca bununla bir mesaj veriyor: Bu ikisinin arasında bir yerlerdeler hala.

Yine de kesin olan şu ki, 1990’lardan tanıdınız Stereo MCs değişmiş. Teknoloji değişiyor, müzik yapım yöntemleri değişiyor, doğal olarak onlar da değişmiş. Tabii bu değişikliği sevip sevmemek dinleyenin keyfine kalmış. Bana göre grubun yeni bir şarkı yazma tekniğini denemesi önemli; kimi keyifli anları da barındıran bir çalışma ama doğrusu zayıf yanları da kulaklardan kaçmıyor.





-




Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate