22 Ekim 2011 Cumartesi

Etkileyici Bir Modern Caz Gecesi


By on 09:42:00

22.10.2011
 
Hint asıllı Amerikalı piyanist ve besteci Vijay Iyer, 21. Akbank Caz Festivali kapsamında kendi adını taşıyan üçlüsüyle birlikte salı akşamı bir konser verdi. Kendisine davulda Marcus Gilmore ve basta Stephen Crump’ın eşlik ettiği sanatçı, Babylon’da İstanbul dinleyicisiyle ilk kez buluştu.

Geçen yıl “Historicity” albümüyle En İyi Enstrümantal Caz Albümü dalında Grammy ödülüne aday gösterilen Iyer, bu yıl çıkan yeni çalışması “Tirtha” ile adından çok söz ettiriyor.

Konserde “Historicity” ve “Solo” dahil olmak üzere eski albümlerinden de örnekler sunan Vijay Iyer Trio’nun konseri, modern caz dinleyicileri için etkileyici bir performanstı. 2010’da Caz Gazetecileri Derneği tarafından “Yılın Müzisyeni” seçilen 40 yaşındaki sanatçı sorularımı yanıtladı.

Gitarist Prasanna ve tabla çalgıcısı Nitin Mitta ile kaydettiğiniz “Tirtha” adlı albümünüz Güney Hindistan’ın geleneneksel Karnatik müziği ile cazı buluşturuyor. Bunu yaparken aynı zamanda belirgin bir tarz yaratmak zor olsa gerek.

Farklı disiplin ve geleneklere sahip müzisyenlerle işbirliği yapıyorum ama biz tarzları karıştırmayı amaçlamıyoruz. Biz sadece bildiklerimize dayanarak yapıyı temelden birlikte geliştirip kurmaya çalışıyoruz. Hint müziği üzerine eğitim aldım; bu benim köklerimden gelen bir şey ve benim üzerimde büyük etkisi var. Ama aynı zamanda Afrika perküsyonu, Avrupa klasik müziği, modern düzenleme teknikleri ve elektronik müzik eğitimi de aldım. Bunların hepsi eşit derecede etkili. Kendime özgü bir sound geliştirmeye çalıştım elbette. Steve Coleman, Roscoe Mitchell, George Lewis, Wadada Leo Smith gibi saygın isimlerle çalışarak her tür bilgiyi edinebilmek için sürekli çalışmak gerektiğini öğrendim. Bildiğimiz her şey, yarattığımızın bir parçası olur.

Hindistanlı bir aileden geliyorsunuz ama Amerika’da doğup yetiştiniz. Bir insanın kökeni caz gibi bir müzik türünde yaptığı çalışmaları etkiler mi sizce?

Ancak yetişkin bir insan haline geldiğimde kökenlerimle bu anlamda yüz yüze geldim ve bir sanatçı olarak beni etkilemesine izin verdim. Daha önceden Hint müziği üzerine eğitim almamıştım. 20 yaşımdan itibaren daha çok takip etmeye başladım. Öğrenebileceğim her şeyi öğrenmeye gayret ettim; özellikle ritmik yapısı üzerine çalıştım ve Hint müzisyenlerle işbirliği yapma olanağı buldum. Evet, bu müzikle özellikle kökenlerim nedeniyle ilgiliyim ama genel olarak yaptığım müziğin gelişimini bütünüyle etkiledi mi bilmiyorum. Eğer bu anlamda bir etkiden söz edeceksem, o daha çok “hakiki” caz ya da “geleneksel caz” için söylenebilir.

Dünyada kendi yerel motiflerini müziğin içine yerleştiren ve yaptıkları müziğe caz adını veren çok sayıda insan var. Bizler de Amerika’da müziğin kökenlerinden çok uzaklardayız. Cazın başlangıcından bu yana, bu müziğin tarihi ya da toplumsal kökenleriyle hiçbir bağlantısı olmayan insanlar büyük isimler haline geliyor. Bix Beiderbecke, Paul Whiteman, Jack Teagarden, Bill Evans, Keith Jarrett, Brad Mehldau gibi birçok ismin kökenleri, caz müziğinin doğduğu Afrikalı Amerikan toplumunun dışında ama aynı soru onlara pek sorulmuyor.

Kariyerinize başladığınızda sizi tavsiyeleriyle yönlendirip destekleyen bir müzisyen oldu mu?

1994-2000 yılları arasında Steve Coleman’la çalıştım. Açıkçası, sanatçı olmak için adım atmama o yardım etti. Onunla tanıştığımda hala fizikle uğraşıyordum ve hala müziğe başlamak için gereken adımı atmamıştım. Ama Steve beni müzisyen olarak ciddiye aldı. Büyük zariflik ve sabır göstererek, kendisiyle çalışmam için bana çok önemli fırsatlar sundu. Müzik alanındaki gelişmem, bu deneyimler sayesinde mümkün oldu.

Hem piyano hem de keman çalan bir müzisyen olarak hangisi gerçek tutkunuz?
Piyano. Keman çalmayı 18 yaşımda bıraktım. Aynen 23 yaşımda fizik alanında çalışmayı bıraktığım gibi.

"MÜZİSYEN OLARAK MANTIK DIŞI BİR ALANA GEÇMENİZ LAZIM"

Ethio-caz’ın kurucusu Mulatu Astatke, “Müzisyenler, farklı kimyasallarla çalışan bilim insanları gibidir. Müzik ve bilim arasında fark yoktur; sadece biz sesle çalışırız. Bizler, ses üzerine çalışan bilim insanıyız” diyor. Siz de Yale Üniversitesi’nde matematik ve fizik okuduktan sonra, yine Yale’de fizik dalında yüksek lisans, California Üniversitesi’nde de Teknoloji ve Sanat doktorası yaptınız. Matematik ve fizik alanında akademik kariyer yapan bir müzisyen olarak katılıyor musunuz Astatke’ye?

Katılıyorum ve Astatke’nin hayranlarındanım. Ama ben şunu da eklerdim: Biz duygularla da çalışıyoruz. Müzik deneyimi her şeyden önce duygularla ilgili. Bir müzisyen olarak insanlarla iletişim kurabilmek için, gerçekten bilimsel mantığın ötesinde mantık dışı bir alana geçmeniz lazım.

“Tirtha” adlı albümünüzü eski çalışmalarınıza göre kıyaslarsanız, kayıt süreci açısından bir fark var mıydı?

“Tirtha”, Hindistan’ın güney kesimindeki kentlerde yetişip şu anda Amerika’da yaşayan iki müzisyenle yaptığım bir işbirliği. Çok ortak noktamız olduğundan, onlarla müzik yapmak, sanki kuzenlerimle takılmak gibi; çok eğlenceli ve kolay. Amerikalı caz müzisyenleriyle yaptığım çalışmalar gibi değildi. Çünkü burada müziğe yansıttığımız, bize esin veren alan biraz farklıydı ama işbirliği süreci diğer projelerimle birbirine çok yakın.

Bugüne kadar yaptığınız çok sayıda müzikal işbirliği arasında hangisi sizin için ayrı bir öneme sahip ve çalışmayı hayal ettiğiniz birisi var mı?

Yaptığım işbirliklerinin hepsinden gurur duyarım. Rudresh Mahanthappa ikilisi, Şair Mike Ladd’le yaptığımız çok yönlü çalışmalar, Steve Lehman ve Tyshawn Sorey’le yer aldığımız Fieldwork caz kolektifi, “Tirtha” için Prasanna ve Nitin Mitta ile kurduğumuz grup, elbette Marcus Gilmore ve Stephan Crump’la oluşturduğum kendi üçlüm ve Craig Taborn’la kurduğumuz ikili. Ayrıca Steve Coleman, Roscoe Mitchell, ve Wadada Leo Smith ile çalışmaktan çok hoşlandım. Zakir Hussain, Roy Haynes ya da Geri Allen’le çalışmayı da çok isterim.

Rap grubu Das Racist ile “Free Jazzmataz” adlı bir parça kaydettiniz. Onlarla Twitter’da tanıştığınızı biliyorum ama merak ettiğim kayıt süreci nasıldı?

Şarkının yapımcılığını birlikte üstlendik. Stüdyoda kısa bir birliktelik olsa da, aramızdaki dostluk Twitter’da zaten kurulmuştu. Bir araya gelip, istediğimiz sesleri yaratarak eğlendik. Ben analog synth, Victor (Kool A.D.) perküsyon çalarken doğaçlama birkaç parça çıktı ortaya. En sevdiklerinden birini seçip ona söz yazdılar. Tekrar duyduğumda benim için de güzel bir sürpriz oldu.

Sınırları zorlayan caz müzisyenlerinden birisiniz. M.I.A.’nın “Galang” ve Michael Jackson’ın “Human Nature” adlı şarkılarını yeniden yorumladınız. Bu şekilde başka çalışmalarınız da olacak mı? Olacaksa, bir yeniden yorumlamak istediğiniz bir müzik parçasında ne gibi özellikler arıyorsunuz?

Üçlü olarak yeni bir albüm kaydettik, orada beş parçayı yeniden yorumladık. Sanırım piano üçlüsünün etki alanından çıkmamı sağlayacak müziklere yöneliyorum. Daha sonra da onu nasıl bir yaklaşımla yeniden yorumlayıp, yeniden yaratabileceğimizi bulmaya çalışıyorum.

Hem beste yapıyor, hem albüm kaydediyor hem de konserler veriyorsunuz. Hangisini en çok severek yapıyorsunuz?

Canlı performansın verdiği heyecan, benim temel müzik yapma nedenim. Son zamanlarda özellikle başkalarının benim bestelerimi çalmasını dinlemekten de epeyce zevk almaya başladım. Bu nedenle beste yapmayı da seviyorum.

Birkaç yıl önce bir yerde “Kişisel hayatım yok! Dürüst olmak gerekirse sadece çalışıyorum ve kendimi gülünç duruma düşürmemeye çalışıyorum” dediğinizi okumuştum. Hâlâ aynı mı durum?

Hâlâ sürekli çalışıyorum ama gülünç duruma düşmemek için uğraşmayı bıraktım. Artık akışına bıraktım!

-

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate