© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 9 Ekim 2011
Son üç yıldır en çok severek dinlediğim grupların başında geliyor Future Islands. 2010’da çıkan ikinci albümleri “In Evening Air”i ana akım medyanın görmezden geldiğine bakmayın; yılın en iyi albümlerinden biriydi.
Baltimore’da kurulan üçlünün müziği için çeşitli tanımlar yapılıyor. Kimisi post-wave diyor, kimisi synthpop. Bana kalırsa 80’lerin new wave tarzını punk, dans ve deneysel öğelerle buluşturan bir post-punk grubu.
Müziklerinin temelinde elektro gitar yerine synth, çello, keman, marimba ve saha kayıtları var. Şarkıları akılda kalıcı melodileriyle insanı daha ilk dinleyişte yakalıyor. İnsanın içine işleyen bir müzik yapıyorlar.
Ancak bu özelliği sağlayan ne synth, ne keman ne de marimba; vokalist Samuel Herring’in hafif çatallı ama çok güçlü sesi. Bazı gruplar vardır, vokali müzikten çıkarırsanız etkisini kaybeder. Diğer grup üyelerini önemsemiyor gibi algılanmak istemem ama Future Islands’ın karakterini belirleyen temel unsur Herring’in vokalidir. Söylediği her sözcüğe ayrı bir anlam katan, sesini bazen yumuşak, bazen olabildiğince sert, gereğinde fısıldarcasına, gereğinde kararlılıkla yükselterek kullanabilen bir şarkıcı Herring.
NPR’da Bob Boilen’ın “Tiny Desk Concert” serisine konuk olduklarında “Ağlamanızı, benim hissettiklerimi hissetmenizi istiyorum. Ezip geçmek istiyorum!” demiş Samuel. Doğrusu canlı performanslarında göğsüne vura vura söylediği şarkılarla bu hedefini tam 12’den vuruyor. Ama işin ilginci, grubu konserde değil de albümden dinliyorsanız da aynı etkiyi yapıyor. Göğsüne vurduğu yumrukları büyüleyici bir şekilde sesine yansıtıyor; her bir mısrasında dinleyici o yumrukları kendi göğsünde hissediyor.
Kaybedilen aşklardan, karşılıksız sevgilerden, yalnızlıktan söz ettiği şarkı sözleri dinleyeni tam anlamıyla sarsıyor, bazen bir tokat gibi geliyor. Yeni albümleri “On the Water”da yer alan “Before the Bridge”de yaşanılanları unutamayacağını söyleyip, “Çünkü bir aşkı unutmak pişmanlıktır” diyor. Samuel Herring’in hayatına dair ayrıntıları bilmiyorum; ama hissediyorum ki şarkılarının ilham kaynağı kendi hayatı.
“On the Water”da bir önceki albüm “In Evening Air”e göre daha sakin ve olgun bir ton yakalamış grup. O albüm daha isyan dolu, daha kızgındı. Bu defa sanki bir köşeye çekilmiş geçmişe dair bir değerlendirme yapıyor Future Islands. Belki de bu nedenle anlatılması zor bir melankoli yansıtıyor.
Albümün en güzel şarkılarından biri, kuşkusuz Samuel Herring ile Wye Oak’tan tanıdığımız Jenn Wasner düet yaptığı “The Great Fire”. Wasner'a karşılık verirken Herring'in sesine de bir dinginlik hakim olmuş; diğerlerinden farklı özelliğiyle albüme yeni bir renk vermiş bu şarkı.
Albümle aynı adı taşıyan “On the Water” ise, hem melankolik hem de öfkeli bir ruhun, iki duygu arasında gidip gelen anlık krizleri arasında kurduğu ilginç bir dengeyi yansıtıyor.
Samuel Herring, basta William Cashion ve klavyede Gerrit Welmers, North Carolina’da okyanus kıyısında bir eve kapanıp kaydetmişler bu albümü. Hem ruhlarını dinlendirmişler, hem de içlerinde yer eden dertleri müziğe dökmüşler. İçtenliği beni çok etkilendi. Yılın en iyi albümü olmaya adaydır “On the Water”.
Organizatörlere buradan yine sesleniyorum. Future Islands'ın albümünü dinleyin, Youtube'dan konser videolarını seyredin ve bu grubu İstanbul'a getirin lütfen. Nasıl bir konser olacağını tahmin edebileceğinizden eminim. Risk alacaksanız böyle bir grup için alın; emin olun değecek.