© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 9 Kasım 2011
REYKJAVİK- İzlanda’nın başkenti Reykjavik’te ortalığı yıkıp geçen, Atlantik Okyanusu’nu kasıp kavuran fırtınalı bir günün akşamında Björk’ü kendi memleketinde izledim. Son üç yıldır üzerinde çalıştığı ve bu yıl yayımladığı “Biophilia” adlı albümünün İzlanda turnesine yoğun talepten dolayı eklenen dokuzuncu konserdi benim gördüğüm.
Fırtınaya karşın, Harpa adlı adeta bir uzay üssünü andıran muhteşem güzellikte binadaki konser salonu tamamen doluydu. Sokakta yürümenin bile olanaksızlaştığı bir gecede herkes konsere geldiği gibi, tam da vaktinde geldi. Saat tam sekizde başladı konser.
“Biophilia” her ne kadar albüm olarak yayınlansa da, bir müzik albümünden çok daha boyutlu bir proje. İçindeki her şarkı, iPad üzerinde App olarak geliştirilmiş. Müzik, teknoloji ve doğa arasındaki ilişkiyi bugüne kadar işlenmeyen bir derinlikte ve çok çarpıcı bir görsel malzemeyle sunuyor.
Konser öncesinde gördüğüm basın fotoğraflarından etkileyici bir sahne tasarımı olduğunu anlamıştım ancak düşündüğümün ötesinde olağanüstü bir performanstı.
Björk, üzerinde yine sadece onun giyebileceği kadar sıra dışı bir elbise, platform topuklu kocaman ayakkabılar ve başında afro benzeri dev bir kırmızı perukla karşımızdaydı. İzlandalı kadınlardan oluşan 24 kişilik The Graduale Nobili korosu ve üç müzisyen ile birlikte aynı anda selamladı izleyicileri.
Sahnede tanıdık enstrümandan daha çok ilk kez gördüklerimiz vardı. Klavsen, org, bateri, klavye ve synth gibi bilinenlere ek olarak, Biophilia için özel olarak tasarlanan tellerin içine yerleştirilmiş Tesla bobinleri, celeste ile gamelanın birleşiminden oluşan gameleste, tahta ve metalden yapılan dev bir sarkaç görünümündeki arp ve birbirine yapıştırılmış iki kavisli çelikten oluşan hang ile karşılaştık. Elbette Björk’ün kendisinin dokunarak sesler yarattığı iPad de bir enstrüman olarak sahnedeydi.
Işıklar karardığında ortadaki büyük ve iki yanındaki küçük video ekranlarında Biophilia için tasarlanan App ekranı belirdi. Aynı anda David Attenborough’nun sesi duyuldu: “Dinleyin öğrenin ve yaratın.”
Albümdeki her parçasını doğadan aldığı ilhamla yazan Björk, böylece doğa ile müzik arasındaki bağı ortaya koyarken, bir yandan da iPhone ve iPad için tasarlanan App’lerle de müziğin yapısını, sesin oluşumunu görsel olarak anlatıyor; bir başka deyişle müziğin 3D resmini çekiyor.
Yıldırımı anlattğı “Thurderbolt”ta Tesla bobinlerinden elektrik akımı boşalırken, ekranlarda sesle uyumlu şimşeği andıran çizimler beliriyor. “Mutual Core”da tektonik tabakalar arasındaki ilişkiyi anlatmak için korodaki kızlar farklı konumlar alıyor, bir yere kapanıyor bir ellerini havaya kaldırıyor. “Hollow”da insan DNA’sının oluşumu ve proteinler arasındaki karışık ilişkiler, yazıyla anlatılması olanaksız, büyüleyici görseller eşliğinde sunuluyor.
Konserin Biophilia albümüyle ilgili en etkileyici dakikaları, “Crystalline” ve “Mutual Core” olsa da, Björk’ün çok sevilen eski şarkılarını da seslendirmesi güzel bir sürprizdi. “Venus as a Boy”, “Pagan Poetry” ve bis için tekrar geldiğinde ayakkabılarını çıkarıp sahne kenarına oturarak hang eşliğinde tek başına söylediği “One Day” büyük alkış aldı.
1 saat 45 dakikalık konserin kapanışını herkesten ayağa kalkmasını isteyerek, korodaki kızlarla çılgınca dans ettiği “Declare Independence” ile yaptı.
Björk’ü üçüncü kez konserde izledim. Yakında 46 yaşını tamamlıyor ve hâlâ günümüzün en enerjik, en yenilikçi müzisyenlerinden. Sesi hiç yıpranmadı; hâlâ o kendine özgü çocuk saflığıyla söylüyor. Yaratıcı yönetmenliğini üstlendiği Biophilia, dehasının en güçlü kanıtı.
O kadar ki, konserden çıktığımda, “Björk sahnede fırtına gibi esmek için gerekli doğal gücü de herhalde ülkesinin bu meşhur fırtınalarından aldı” dedirtti bana.
KONSERDEN NOTLAR:
-Björk konserin ilk 30 dakikası boyunca seyircilere konuşarak hitap etmedi. Ancak 30. dakikada İzlanda dilinde hoş geldiniz dedi. Konser boyunca da konuşmalarını kendi dilinde yaptığı için, ancak etrafımdakilerin çevirdiği kadarını anlayabildim.
-Konserde Björk'ten ünlü yaşgünü kutlama şarkısı "Happy Birthday"i de İzlanda dilinde dinledik. Tuşlu çalıgıları çalan müzisyen arkadaşının yaşgünüymüş; onun için bunu söyleyerek sürpriz yaptı.
-Harpa salonunun kapasitesi 1800 kişi. Björk'ün orada 9 konser verdiği ve Reykyavik nüfusunun 120 bin olduğu düşünülürse, kentin yaklaşık % 14'ü Björk'ü bu turnede izlemiş demektir. Herhalde bir rekor sayıdır bu da. "İstanbul'da kendi ülkemizden hangi sanatçı bir turnede kentin %14'ü (yani 17 milyon nüfus diye kabul edersek, 2.380.000 kişi) tarafından izlenirdi acaba?" diye düşünmeden edemedim.
- 120 bin nüfuslu bir kentte Harpa gibi içinde restoranı, barı, müzik dükkanı ve hediyelik eşya mağazası olan büyük bir yapı var. 17 milyon nüfuslu İstanbul'da onun gibisi yok. Yıllardır AKM'yi çürümeye terk edenler utansın!
-Biophilia'yı konserde görsellerle birlikte dinledikten sonra, zatan albüm çıktığından bu yana söylediğim fikrim iyice pekişti. Sesin yapısal olarak anlaşılması, müziğin insan zihnindeki yerinin belirlenmesi açısından bu yüzyılda yapılmış çok önemli bir proje. Bugün anlamayanlar olsa da, müzik kitapları yazacak Biophilia'yı.