Cumhuriyet / 17 Kasım 2011
Tahmin edilebileceği gibi adını, en sevdiği yazar Emile Zola ile Jesus’ı birleştirerek oluşturmuş. Opera eğitimi alan, genç yaşına karşın üç albüm yayımlayan Danilova, 2011’de birçok festivale katıldı. Kariyerinin bu parlak döneminde İstanbul’da konser vermesi sevindirici. Çünkü bu, İstanbul’un da müzik alanında dünyada yaşanan gelişmeleri diğer metropollerle eşzamanlı takip etmesi açısından önemli.
Zola Jesus’ın pek çok konser görüntüsünü izledim ve hakkında yazılar okudum. Hepsinden de Danilova’nın sahnede adeta bir tür duygusal boşalma yaşadığı, gözleri kapalı bir şekilde kendine ait ayrı bir dünyadaymış gibi şarkı söyleyerek derin bir atmosfer yarattığı izlenimini edindim.
Bu izlenim, bir yerde onun müziğini de tanımlıyordu. Bu yıl çıkan “Conatus” adlı üçüncü albümünü sadece dinleyip, hiçbir görsele bakmasanız da aynı çıkarsamayı yapabilirsiniz. Synth, davul ve elektronik seslerle yapılandırılan ve nihilist felsefeye referans veren sözlerle kurgulanan o dramatik müziğin ancak böyle bir şekilde sahneye taşınabileceğini düşünürsünüz.
Müziğin sunumu hakkında iddialı konuşan bir sanatçı olduğu için bu konuya özellikle dikkat ettim. Yoksa Zola Jesus’ın sesi ve yorumu mükemmeldi. Üstelik konser öncesinde boğazında bir ağrı duyduğunu öğrendim. Buna rağmen dinleyicilere yansıyan hiçbir şey olmadı. Albümde duyduğumuz o müthiş ses, bu defa salonu inletiyordu.
Boyu tahminimce 1.50 civarında, çok ufak tefek bir kadın Danilova. Tayt ve açıldığında yarasa kollarını andıran gri üstüyle çıktığı sahnede, yalın ayak şarkı söyledi. Konser ne yazık ki çok kısa sürdü. 50 dakika yetmedi bize. Umarım yine ağırlarız Zola Jesus’ı.
(Fotoğraf ve videolar bana aittir.)
-