© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 18 Ocak 2012
Ozan şarkıcı, şair, romancı, kültür ikonu Leonard Cohen, bu ay yeni bir albüm yayınlıyor. “Old Ideas” adını taşıyan albümün tanıtımı için Paris’te düzenlenen toplantıya Türkiye’den ben katıldım. Pazartesi akşamı, dünyanın çeşitli yerlerinden gelen bir grup gazeteci ile birlikte Paris’in ünlü otellerinden Hotel Crillon’da yerimizi alıp Leonard Cohen’ı beklemeye başladık.
Saat tam 19:30’da siyah takım elbisesi, siyah fötr şapkası ve gri gömleğiyle, her zamanki gibi en şık haliyle karşımızdaydı. Gazetecileri kısaca selamlayıp, hoş geldiniz dedi ve menajeriyle birlikte bizimle aynı koltuklara oturarak albümünü baştan sona dinledi. Arkasından da sorularımızı yanıtladı.
Albümden kısaca söz etmek gerekirse, “Old Ideas”, 2004’ten bu yana Cohen’ın yayınladığı ilk çalışma. 10 şarkıdan oluşan oluşan albüm, her zamanki gibi Cohen’ın aşk, sevgi, günlük hayatın işleyişi ve insanoğlunun zihnini meşgul eden endişeler üzerine düşüncelerini ve gözlemlerini aktarıyor.
Bu albümde blues formunda şarkılara da yer verdiği için mutluydu Cohen. “Blues’u ve müzikal yapısını her zaman sevdim. Ama blues söylemeye hakkım olmadığını düşünmüştüm hep. Bir otorite tarafından verilmiş değil ama sonunda bir şekilde bu formu kullanma hakkım olduğunu hissettim. Bazı şarkılar o şekilde ortaya çıktı ve artık blues söyleme hakkım var” dedi. Sesine de çok yakışmış blues, yazdığı sözlere de...
Şarkılarda odak noktası aşk ve sevgi olsa da hüzün hep hissediliyor. Bu tespitimi Cohen’a aktarıp “Acı çekmek, sevmenin gerekli bir parçası mı?” diye sordum. Bunu duymanın kendisi için ilginç olduğunu; çünkü albümü yaparken iyi bir ruh hali içinde olduğunu söyledi.
Sonra da şunu ekledi: “Ne kadar derinden acı çektiğimin ben de farkında değilim. Sevdiğimiz tüm parçalarda hep bir miktar acı olduğu bir gerçek. Jingle Bells bile, doğru şekilde söylenirse, insanı çok güçlü duygulara yönlendirebilir. Aslında daha önce yapılmış bir şey bu. İnsanlar yaşgünlerinde ‘Happy Birthday’ şarkısını söylüyor. Ama Marilyn Monroe da söyledi ve o izlenimi değiştirdi. Bir şarkı bulaşık yıkamakla da ilgili olabilir, daha büyük meselelere de işaret edebilir. Bu onu nasıl söylediğinizle ilgili. Ama bana göre iyi bir şarkıda bu unsurların hepsi olur.”
Cohen’ın müziğindeki sır da burada; hayatın her yönü var onun yazdığı sözlerde, şarkıların hüznün en zarif ve esprili halini yansıtıyor. Sözlerindeki ironiler depresif değil, aksine sakinleştirici bir etki yapıyor. Espri unsuru sorulduğunda, “Kadınların erkeği (Ladies’ man) olarak, hayatımın bu döneminde onlarla ilişkim çok miktarda espri içermek zorunda” diye yanıt veriyor.
Kendisiyle de dalga geçebilme olgunluğuna erişmiş, bilgeliğe uzanmış bir sanatçı o. “Going Home” adlı şarkısında “takım elbise içinde yaşayan tembel piç” diye söz ediyor kendisinden ama bizler onun geldiği bu noktada şiirlerine, müziğine, çizimlerine bakınca hâlâ öğrenebileceği bir şey kalmış mıdır diye düşünüyoruz. O ise, tüm alçakgönüllülüğüyle “Kendi aptallığınızdan asla kurtulamazsınız. Yetersizliğinize ya da utanç duyulacak davranışlarınıza ilişkin bolca örnek bulabilirsiniz. Kendi kendinizi acı verici şekilde eleştirme fırsatları bulsanız da bu gerçekler asla tam olarak çözüme ulaşmaz.” diyor.
Toplantıda albüm kapağındaki fotoğrafın Cohen’ın “çalışma arkadaşım, genç bir Türk dostum” diye andığı Kezban Özcan tarafından çekildiğini ve fotoğraftaki kadın gölgesinin de ona ait olduğunu öğrendik.
Daha sonra Cohen'a plak imzalatmak için yanına gittiğimde konuşurken, torununun da bir Türk bakıcısı olduğunu söyleyip, “Türklerle yakın ilişkilerimiz var” dedi. Gülerek imzasını attı plağıma, sesi, karizması, ağırlığı ve aklıyla 16 Ocak akşamını unutulmaz ve çok özel kıldı 77’lik eşsiz delikanlı!
LEONARD COHEN'A SORULAN SORULAR VE VERDİĞİ YANITLAR
Leonard Cohen'a sorulan sorulan diğer soruları ve verdiği yanıtları da aşağıda bir araya getirdim. (Cohen, albümü dinledikten sonra önce Fransız bir radyocunun sorularını yanıtladı, sıra sonra gazetecilerin sorularına geldi.)
-Gazetecilerle birlikte oturup kendi albümünüzü dinlemek nasıl bir deneyimdi?
LC: Bunu anlatmak çok zor.
-Herkes çok sessizce dinledi. Sanırım iyi bir işaret.
LC: Kimse salonu terk etmedi.
-Fransızlarla özel ilişkiniz dikkatimi çekti. Toplantıdan önce Fransızların sizin çalışmalarınızı daha rahat anladığını söylüyordunuz.
LC: Benim çalışma geleneğimin kuşaklar önce burada kurulduğunu düşündüm hep. Bu nedenle hiçbir şeyi ayrıca açıklama gereği duymadım. Bir şarkının müziği, şözleri, müzisyenin pozisyonu Fransa’da ve diğer Avrupa ülkelerinde açıklıkla anlaşılmış durumdaydı. Ancak bu Amerika’da bütünüyle alışılıp benimsenmiş bir durum değildi.
-Bizim için ne anlama geldiğinizin farkında mısınız? Bazen size gösterdiğimiz saygıdan sıkılabilirsiniz belki de. “Mükemmel şarkıcı”, “mükemmel şair“ “mükemmel akıl” vb. ifadeler ne hissettiriyor?
LC: Muhteşem. Gerçekten iyi hissettiriyor. Bu tür bir kibarlığa karşılık teşekkür etmekten başka bir şey söylemek çok zor.
-Çok akıllı ve parlak bir insansınız. Daima söylediğiniz, yazdığınız çizdiğiniz ve yaptığınız her şey hakkında düşünüyorsunuz. Bir sanatçının insanlar üzerinde nasıl böyle bir etki bırakabileceğini düşünüyordum...
LC: Ben de herkes gibi kendi hayatımı yaşıyorum. Günlük acil işler söz konusu olduğunda benim de o tür soruları sorma lüksüm olmuyor. Daha büyük boyutlu alanlarda onlara kafa yoruyorum.
-Dindar bir insansınız sanıyorum. Yanlışsam düzeltin. Sizin için dinin anlamı ne? Albümü dinlerken dinin insanı gerçekten özgürleştirebileceğini düşündüm. Siz gerçekten özgür bir ruha sahipsiniz, özgür bir insansınız. Bunun yaşla ilgili olduğunu da sanmıyorum.
LC: İtiraf etmeliyim ki yaşla çok ilgisi var. Bu konuda pratik yapmanın ya da disiplinin sonucu mu bilmiyorum ama bir yerde yaşlandığınızda beynin anksiyete ile ilgili belli hücrelerinin öldüğünü okumuştum. Bu nedenle kendinizi ne kadar disipline ettiğinizin bir önemi de yok. Hücrelerinizin durumuna göre çok daha iyi a da kötü hissedebilirsiniz.
Bir Zen hocası dostum var. Şu anda 104 yaşında ama yaşlılığa karşı hiç taviz vermiyor. Onunla zaman geçirmek çok güzel. Dinden söz ettiniz ama bu yaşlı hoca asla dinden konuşmaz. Konuşabildiği her sefer bu özel çalışmayı işaret eder. Bu dindar bir çalışma değil. Doğadaki işleyiş, kişi ve cisim arasındaki ayrılığı ve bir olma yöntemini anlatıyor. Bir anlamda bilimsel bir temeli var. Kesin durumlara değil, bireysel deneyimlere dayalı. Bir tapınma, tanrı yok. Bir toplumda yaşama bağlılık, kendi duygularınız ve diğerlerinin duygularının farkına varmak konusunda aşırı duyarlı olmak anlamına geliyor. Dinle gilili herhangi bir etkinlikten daha çok bu tür bir etkinlik. İman, inanç yok. Din tanımına girmiyor.
-"Old Ideas" ne anlama geliyor? Eski düşünceleri gözden mi geçiriyordunuz yoksa eski düşenceler en iyisi midir?
LC: Tam olarak ne anlama geldiği konusunda emin değilim. Sadece bir düşünce. Bizi en çok ilgilendiren konulara dönüp bakmak anlamında. Tan ne olduğunu söylemek zor. Bizimle kalıp yaşayan, günlük endişeler.
-Neşeli depresyon gibi ifade, kavram olabilir mi?
LC: Depresyon ciddi bir konu. Kötü bir buluşma ya da kötü bir hafta sonundan söz etmiyorum. Depresyon dediğinde klinik bir depresyondan, tüm geçmişinizden, anksiyete denilen durumdan, hiçbir şeyin iyi gitmediğini ve zevk alınabilecek hiçbir şeyin olmadığını hissettiğiniz ve bütün stratejilerinizin çöktüğü durumdan söz ediyorum. Bu tür depresyonu çok yaşadım. Ama açıklamaktan mutluyum ki, yaşamımın belli bir döneminde, hayatımın geç bir döneminde, iyi hocaların ve iyi şansın sayesinde depresyonu aştım ve tekrarlamadı. Umuyorum ki bitti ve bir daha dönmez.
-Hiç kötü bir özelliğiniz var mı?
LC: Hayır, yok. (Bunu gülerek söyledi.)
-İnsanlar sizi sahnede gördüğünde hep büyüleniyor. İnsanlardan bu tür tepkiler alınca ne hissediyorsunuz?
LC: Her yakın, yoğun ilişkide olduğu gibi, ilişkiyi tartışmak çok zararlıdır.
-Dinlediğimiz ilk şarkınız Going Home'da, "Leonard ile konuşmayı severim. O bir centilmen ve kılavuz. Takım elbise içinde yaşayan bir piç" diyorsunuz. Kim bu Leonard?
(Leonard Cohen, bu soruya eliyle kendini işaret edip gülerek yanıt verdi.)
-İsrail’e son ziyaretiniz hakkında sormak istiyorum. Herkes büyüleyici olduğunu söylüyor. İnsanlar, eleştirmenler İsrail’deki son konserinizin çok özel olduğu fikrinde. Siz de aynısını hissettiniz mi? Ayrıca İsrail’i boykot etmeniz için size baskı yapanlara nasıl karşılık verdiniz?
LC: Sanatsal iletişimde boykota inanmıyorum. Çünkü iletişim için son umut o. Biz insanlar arasında iletişim kurulması umuduyla bir açıklama yaptık, bu konuda bir fon oluşturduk. Konserden elde edilen tüm geliri o fona bağışladık. Orada 50 bin kişi var. İki toplum arasında iletişim kurulmasını teşvik etmeye çalıştık. Biliyorum umutsuz bir durum. Biliyorum birçok kişi için tartışma dışı ama bir noktada insan bir şeyler yapmak istiyor. Bizim yaptığımız da buydu.
-Albüm kapağındaki fotğrafta bir kadın gölgesi var. Kim o?
LC: Evimin bahçesinde çekildi o. O gölge fotoğrafçının gölgesi. Kezban Özcan, bir Türk çalışma arkadaşım, genç dostum. O gölge fotoğrafta aslında daha aşağıda, farklı bir yerdeydi. Onu Photoshop’la yukarı çekince iki tane gölge daha gizemli oldu. Sanırım böyle de iyi oldu.
-Bir keresinde birçok çalışmanızın hazır halde olduğunu ve aralarında şarkıların da bulunduğunu söylemiştiniz. Onları kullanmayı düşünüyor musunuz?
LC: Bitmemiş çok materyalim var elimde. Ama şu anda üzerinde çalıştığım yeni bir albüm için yeterli malzemem de bulunuyor. 1 yıl ya da biraz daha uzun bir süre içinde yeni bir albüm yapabilirim.
-Hepimiz için geçerli olan kesin sonla ilgili nihai bir düşünceye vardınız mı?
LC: Bir sonuca vardım. Öleceğim. Düşündükçe çeşitli olasılıklar bu tür soruları gündeme getiriyor tabii ama ben bunu bir galibiyetle yapmak istiyorum.
-Ölümden sonraki gelecek yaşantınızda ne yapmak isterdiniz?
LC: O süreci pek anlamıyorum ama kızımın köpeği olarak yeniden hayata dönmek isterdim.
-Bu albümde eskilere göre daha çok flamenko etkisi hissediliyor. Burada Enrique Morente'yi anmak isterim. Dostunuzdu sanıyorum ve geçen sene öldü. Flamenko seviyor musunuz, dinliyor musunuz?
LC: Flamenkoyu çok seviyorum. Kimse dinlemezken ben flamenko dinlerdim. Bana derinden dokunan bir müzik. Flamenko, fado, blues, rembetika, country bunlar daima beni en çok etkileyen müzikler. Müzik hayatımdaki en büyük ayrıcalıklardan birisi, Enrique Morente'nin müziğimi flamenko formunda yorumlamasıydı. Enrique Morente'yi buradaki insanlar tanıyor mu bilmiyorum ama geçen sene öldü. Kendi kuşağının en önemli sanatçılarındandı. Rocksteady etkisini flamenkoya yansıttı, tutkuyu ve özgünlüğü feda etmeden diğer birçok unsuru flamenkoya taşıyıp sağlam bir füzyon yarattı. Çok iyi bir şarkıcı ve müzik alanında çok yaratıcıydı. Benim çalışmamla ilgilenip kendi geleneklerinde yorumladığı için büyük bir onur duydum. Bu şarkıları topladığı Omega adlı bir albüm yaptı. Principe Asturias Ödül Töreni'nde ünlü flamenko şarkıcısı Duquende'nin "The Gypsy's Wife" adlı şarkımı flamenko formunda söylemesi beni derinden etkileyen bir olaydı.
(Leonard Cohen buluşması ile ilgili diğer yazımı okumak için link: Leonard Cohen
(Fotoğraflar bana aittir.)