Bu yıl SXSW kapsamında canlı dinleme lanağı bulduğum gruplar içinde performanslarını en çok beğendiğim ilk 10 gruptan biriydi Cloud Nothings. Ancak daha önceki bir yazımda da belirttiğim gibi, orada konsere ilgi çok yoğundu ve koşulları pek de iyi olmayan bir mekanda çalmıştı grup. Kalabalığın da etkisiyle müziğe odaklanmak zor olmuştu.
Neyse ki grubun dün akşam New York'ta Mercury Lounge'da verdiği konsere gitme olanağım oldu. Aslında konserin biletleri günler öncesinden tamamen tükenmişti ve benim biletim yoktu. Yine de şansımı deneyeyim, belki gider kapıda bilet satan birini bulurum dedim. Önce gidip gişedeki görevliye bilet almak istediğimi söyleyip epey dil döktüm ama işe yaramadı; oldukça sert yanıtlar veren kadın, "Olanaksız. Bilet kalmadı!" diyerek yanıtladı talebimi.
Sonra başka bir görevli, akşam mekanın kapasitesi çok zorlanmazsa birkaç bilet satabileceklerini söyleyince geri dönmek üzere ayrıldım. Saat 22.00 civarında tekrar Mercury Lounge'un önünde beklemeye başladım. Kapıdaki güvenlik görevlisi, "Birisini mi bekliyorsunuz?" diye sorunca, durumu anlattım. O anda cebinden bir bilet çıkarıp uzattı ve "Al bunu gir içeri. Sadece güzel olduğun için yapıyorum bunu!" diye de ekledi. Böylece kendimi bir anda içeride buldum.
Dört ayrı grubun arka arkaya çaldığı bir gece olduğundan Cloud Nothings, 23.00'da sahneye çıktı. New York'ta Mercury Lounge'a gidenler bilir; oldukça ufak, kapasitesi en fazla 100 kişilik bir mekan. Ses sistemi de mükemmel değil ama sahne ile seyirci arasına engeller koymayan, yoğun etkileşimli konserlere elverişli bir salon. Fotoğraf ve video çekmeyi istediğim için, en önde kendime yer bulmam da hiç zor olmadı. Austin'deki izdihamın tersine New York'taki salonda ferah ferah izledik konseri. Cloud Nothings'in damarlardaki kanı ateşleyen müziği başlayınca pogo dansı yapanlar oldu elbette; bir ara üzerime arkadan gelen bira da döküldü ama Austin'deki itiş kakışla kıyaslayınca çok daha sakin bir ortam olduğunu söyleyebilirim.
Vokalist Dylan Baldi'nin 3 yıl önce Cleveland, Ohio'da yatak odasında yaptığı lo-fi kayıtlarla başlattığı müzik serüveni, New York'ta alternatif rock'ın belli mekanlarından birine bu kadar kısa sürede taşınmış olması bir başarıdır. Bu yıl çıkan "Attack On Memory" adlı albümleriyle de sadece kendilerini eğlendirmek için giriştikleri bu serüvenin önünün çok açık olduğunu kanıtladılar. Gitarların adeta nehir gibi akıp gittiği konserleri, özellikle davulda Jayson Gerycz'in olağanüstü performansının da katkısıyla, dinleyeni uyandırıp kendine getiren son derece dinamik bir atmosfer yaratıyor. Çıkışta belki kulaklarınız çınlıyor ve bir süre az duyuyor ama ruhunuz şaha kalkıyor.
(Aşağıdaki videlordan ilkinde Jason Gerycz'in 05:20 ile 06:50 arasındaki solosuna dikkatinizi çekerim. O arada öyle kendinden geçti ki, bir küfür de salladı. Ayrıca Jason'ın konser henüz başlamadan önceki haliyle, çaldığı andaki görüntü farkını ortaya koymak için iki fotoğraf paylaşıyorum. O farkı yazıyla anlatamam. Müthiş bir davulcu kendisi.)
1 fotoğrafı konser başlamadan az önce, 2. fotoğrafı konser sırasında çektim.
(Fotoğraflar videolar bana aittir.)
-