© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 4 Mart 2012
Dramatik. Öfkeli. Politik. Radikal. Özgür. Sınırsız. Deneysel. Sarsıcı. Doğrudan. Farklı. Kaotik.
Xiu Xiu’yu anlatmak için hangi sıfatları kullanabilirim diye düşünürken, bir çırpıda üst satırdakiler geldi aklıma. Bir çırpıda desem de aslında 10 yıldır yaptıkları müziğin yarattığı bir izlenim bu. Bu yıla kadar sekiz ayrı müzisyen girip çıktı gruba ama kurucusu Jamie Stewart başından beri sırtlayıp taşıyor bütün ağırlığı. Yeni çıkan “Always” adlı albümü ise Angelo Seo ile kotarmışlar.
Synth-pop, techno, post punk ve klasik müziği karanlık vokallerle buluşturan, perküsyon ağırlıklı provokatif bir art-pop yapıyor grup. Daha önce çıkan sekiz albümde de müziğe deneysel bir bakış açısıyla yaklaşıp risk almaktan hiç çekinmediler.
Ama Xiu Xiu’nun beni en çok etkileyen yönü, Stewart’ın söyleyeceklerini hiçbir süzgeçten geçirmeden, aynen hissettiği gibi dürüstçe ifade etmesi. Hiçbir zaman çoğunluğa hoş görünme amacını taşımadı, daima kalbindeki acıyı, dünyada olup bitenlere ve sömürücü sisteme karşı tiksintisini, babasının intiharından duyduğu dehşeti, bir biseksüel olarak Amerika’daki aşırı sağcı muhafazakarlara kızgınlığını bağıra çağıra ilan etti. Dokuzuncu albüm “Always”, bu yolu izleyen en çarpıcı ve en güzel çalışma.
Bangır bangır perküsyon ve synth eşliğinde “If you’re wasting your life, say hi / If you’re alone tonight, say hi, If you wish you should die, say hi” sözleriyle başlıyor “Always” ve daha ilk dakikadan yalnızlara, kaybedenlere, hayatın sillesini yemişlere sesleniyor. Bir isyanın yıkıcı derecede dürüst bir dışavurumu bu albüm; kimi zaman rahatsız edici olabilecek kadar kaotik ve zorlayıcı ama bütün bunlar albümün kışkırtıcı ruhuna çok uygun.
Sözlere özelikle dikkat edilmesi gereken şarkılar var “Always”de. İşlerin giderek kötüleştiği bir dünyada yataktan kalkma umudunun yok oluşunu dile getiren “Honey Suckle”, çığlık çığlığa bir histeri içinde Amerika’daki kürtaj tartışmasına değinen “I Luv Abortion”, eşcinsellere yönelik saldırıları protesto eden “Smear the Queen”, Amerikalı askerler tarafından öldürülen Afgan çocuğun öyküsünü anlatan “Gul Mudin”, dinlerken insanın kalbinde hiç sönmeyecek yangınlar çıkarıyor.
Jamie Stewart, Çin’de sömürülen fabrika kızlarının dramından ilham alan “Factory Girl”ü duyduğum en etkileyici vokal performanslarından birisiyle yorumlamış. Albümdeki diğer şarkılara göre daha yavaş ritimli ve daha sakin ama etkisi çok büyük. Belki de ben Stewart’ın sesinin perküsyon ile boğulmadığı şarkıları daha fazla seviyorum. Piyano eşliğinde söylediği “The Oldness”ın hüznü ise bağımlılık yaratacak kadar güzel.
Albümün kapanışındaki “Black Drum Machine”, “Your brother was the first boy inside of you / Your father was the first man inside of you” sözleriyle yaşanan acıları ve kayıpları, yaylıların titrek sesleriyle birlikte adeta haykırıyor. Her şeyi affeden Kathy adlı birisinden defalarca özür diliyor Stewart ve yıkıcı bir şekilde sona eriyor albüm.
Xiu Xiu’nun müziğinin pikniğe giderken ya da evde rahatlamak için dinlenmeyeceği kesin ama “Always”i CD çalara ya da pikaba koyduğunuz andan itibaren başkalarının acısını yüreğinizin derinliklerinde hissetmeye hazır olun. Dinleyeni önce duvara çarpıp yere fırlatan, tutup sallayarak yüzüne okkalı bir tokat atan albümlerden biri daha müzik arşivimize katıldı.
Trajedilerin müzisyenleri beslediği bilinen bir gerçek. “Always” de bu gerçeğin en yeni kanıtı. Ancak duyguları böylesine dürüstçe ve sansürsüz müziğe yansıtabilmek, her müzisyenin başarabileceği bir iş değil. Şimdi en büyük heyecanım bu şarkıları canlı dinlemek. Unutulmaz bir deneyim olabilir.