© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 29 Nisan 2012
80 ve 90’lıyıllarda, belirgin bir şekilde 60’ların saykedelik pop/rock akımının etkisinde kalan grupların müziği, “neo-psychedelia” diye tanımlanmaya başladı. Ben, her şeyin başına “neo” koyup yeni türler icat etmektense, deneysel rock grubu demeyi tercih ediyorum.
Bu grupların kimisi gitar temelli rock soundunu sürdürürken, kimisi elektronik sesleri öne çıkardı. Ne olursa olsun, saykedelik sound, içinde deneysellik ruhunu barındırdığı ve sınırları net bir şekilde çizilmediği için, her zaman ilgi odağımda oldu.
The Flaming Lips de o grupların içinde yer aldığından, yaptığı çalışmaları hep takip ettim. Bir konserlerinde vokalist Wayne Coyne’u seyircilerin üzerine fırlatılan dev bir balon içinde şarkı söylerken görünce, saykedelik etkinin sadece müziklerine değil, sahne performanslarına da yansıdığına bizzat tanık oldum. Gerek grubun şarkılarına seçtiği isimler ve videoları, gerekse Coyne’un sosyal medyadan yazıp çizdikleri, ulaşabilecekleri çılgınlığın boyutunu sergilemesi bakımından da ipuçları veriyor zaten.
1986 tarihli ilk albümleri “Hear It Is” ile yeni yayımlanan “The Flaming Lips and Heady Fwends”e kadar toplam 14 albüm çıkardı TFL. Bunlar arasında “The Soft Bulletin”, “Yoshimi Battles the Pink Robots” ve “Embryonic” beni yakalayan çalışmalardı. Ancak deneyselliğin doğal bir sonucu olarak, albümlerin aynı dinleyicide bıraktığı etki, dramatik şekilde farklı olabiliyor. Hatta bu aynı albüm içindeki şarkılar arasında sa söz konusu olabiliyor. Benim The Flaming Lips konusundaki deneyimim de böyle.
“The Flaming Lips and Heady Fwends” konusunda da benzer duygular içindeyim. Record Store Day için sadece ikili plak olarak yayımlanan albümde toplam 13 şarkı yer alıyor. Bunların hepsi, grubun 2011 ve 2012’de ünlü grup ve müzisyenlerle yaptığı işbirliklerden oluşuyor. İçlerinde severek dinlediklerimin yanı sıra, hiç hoşlanmadıklarım da oldu. Ortak çalışma yapılan isimler arasında, Tame Impala, Edward Sharpe and the Magnetic Zeros, Lightning Bolt ve Prefuse 73 gibi The Flaming Lips sounduyla uyuşabileceği önceden tahmin edilebilecek gruplarla birlikte, Bon Iver, Neon Indian, Ke$ha, Chris Martin, Erykah Badu, Yoko Ono ve Nick Cave gibi şaşırtıcı olanları da var.
Ancak ilginç olan şu ki, önceden TFL ile uyuşabileceğini düşündüklerimin yer aldığı şarkılarda da hayal kırıklığına uğradıklarım oldu. Örneğin elektronik müzikteki deneysel çalışmalarıyla tanıdığımız Prefuse 73 ile kaydedilen “Supermoon Made Me Want to Pee”, dinlemesi işkenceye dönüşebilecek bir kakofoni gibi... Aynı yorumu, Ke$ha’nın vokali üstlendiği “2012 (You Must Be Upgraded)" için de yapmak olanaklı. Üstelik The Stooges’ın “1969” adlı şarkısına referans yapar gözüküp, berbat bir sonuç almışlar. Kayıt sırasında Ke$ha’nın LSD kullandığını medyaya anlatmayı belki bir pazarlama taktiği olarak kullandı Coyne ama bana kalırsa ne yapsa boş...
Bir diğer dikkat çekme tekniği ise, sansasyonel şarkı ismi seçmeyi tatsız bir noktaya vardırmaları oldu. Geçen yıl Neon Indian grubuyla yaptıkları bir şarkıya “Is David Bowie Dying?” ismini verdiler. Bowie’nin sağlığı ile ilgili yayılan dedikodulardan yararlanıp dikkat çekmeyi tasarlamışlardı ve istedikleri bir ölçüde oldu. Aslında hüzünlü sounduyla albümde dinlenebilecek birkaç şarkıdan biri; fakat belli ki Wayne Coyne skandalları ve şok edici işler yapmayı çok seviyor.
Dinlemeye değer bulduğum diğer iki şarkı, “Tame Impala” ile kaydedilen space rock türündeki “Children of the Moon” ile Erykah Badu’nun vokali üstlendiği “The First Time Ever I Saw Your Face”.
Piyano tınılarını açıklıkla duyabildiğim Chris Martin’li “I Don’t Want You To Die”ı, sürpriz bir şekilde tekrar tekrar dinleme isteği duydum. “You and me/ We're both so fucked up / But you're fucked up in the good way / And I'm fucked up in the bad” sözleriyle açılan “Ashes in the Air”, Wayne Coyne’un ekolanan vokaliyle buluşan Bon Iver’in sesiyle ayrı bir güzellik kazanmış. Albümün geri kalanında ise, kanımca, ne yazık ki konuk sanatçılar harcanmış.
Müzikte deneysellik beni her zaman heyecanlandırıyor. Elbette adı “The Flaming Lips and Heady Fwends” olan bir albümün sıradışı olması beklenir; ama iş, altyapıda belli bir dinamikten ve bütünlükten yoksun gürültü boyutuna varırsa tadı kalmıyor.
Wayne Coyne, albüme katkıda bulunanların kanlarından bir miktar alıp plağın özel versiyonunun içine koysa da, bu çılgınlıklar durumu kurtaracak gibi değil. Son tahlilde, bana göre birkaç şarkı dışında ihmal edilebilir bir albüm yapmış TFL. Fakat bundan sonra dümeni yine farklı bir rotaya kıracaklarına göre, endişe edilecek fazla bir şey yok diye düşünüyorum.