14 Haziran 2012 Perşembe

Morrissey'i tanımak


By on 13:39:00

19 Temmuz'a az kaldı. İstanbul Caz Festivali kapsamında Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi'nde Morrissey'i bir kez daha canlı dinleyecek olmanın heyecanı içindeyim. Bir süre önce Ezgi Aktaş'ın önerisiyle Alternatifistanbul için (http://www.alternatif-istanbul.net/), şarkılardan yola çıkarak Morrissey'i anlatmıştık. Onun gibi derin ve sofistike bir karakteri tam olarak tanımak bence olanaklı değil ama kendime duygusal olarak en yakın bulduğum müzisyen o. Onun şarkılarını dinlerken, "Benim için yazmış sanki" diyorum. O nedenle tanıma şansım diğer müzisyenlere göre biraz daha fazla olabilir. "Peki bir müzisyeni şarkılarından tanımak olanaklı mı?" diye sorabilirsiniz. Bu yolla bazen yanıltıcı sonuçlar alınabileceğini biliyorum ama bunun bir istisnası olacaksa o ancak Morrissey olur. Her zaman, gerek sahnede gerekse şarkılarında çok açıksözlü ve dürüst oldu o. Hatta bu nedenle başı çok derde girdi. Bu durumda o şarkıların izini sürmek şarttır. Yakaladığım bazı ipuçlarını blog okuyucularıyla da paylaşmak istedim.

"MEAT IS MURDER"



Bu şarkıyı ilk duyduğum günü hatırlıyorum. Bir arkadaşımın evindeydik, müziğe çok meraklı bir ablası vardı. Yabancı radyoları dinler, en yeni şarkıları kasete çekerdi. Bir gün yine onun kasetlerini dinlerken “Meat Is Murder” çalmaya başladı. İlk olarak şarkının girişindeki can yakıcı bıçak sesleri dikkatimi çekti. Adını öğrendiğimde tokat yemiş gibi oldum. O gün kasetten kendime bir kopya alıp eve götürdüm ve sonraki günlerde sürekli bu şarkıyı dinledim. Sarsılmıştım. Sözlerini tekrar tekrar dinleyip Morrissey’in ne dediğini anlamaya çalıştım. Tabağımdaki yemeğin, ağzıma giren lokmanın, içtiğim içeceğin niteliği üzerinde ilk kez ciddi şekilde düşünmeye başlamış, kendi kendimle bir hesaplaşmaya girişmiştim. Uykularımı kaçıran, yastığıma başımı gömüp geceler boyu ağlamama ve yaşadığım dünyayı sorgulamama neden olan bir devrimdi bu. “Başkaları tarafından çizilen yolu izlemek zorunda değilim. Kendi alternatifimi yaratabilirim” cümlelerini ilk o zaman kurdum. Önce vejetaryen, sonra vegan olma sürecimin başlangıcıdır o tarih. Hayatımı değiştiren bu şarkı için yaşadığım süre boyunca Morrissey’e minnet duyacağım. Beni bugüne kadar en çok etkileyen şarkıdır “Meat Is Murder”. Her duyduğumda aklıma kendi içimde yaşadığım o büyük devrim gelir.

"WELL I WONDER"



Esin kaynağını Kanadalı şair/romancı Elizabeth Smart’ın şair George Baker’la yaşadığı aşkı anlattığı “By Grand Central Station I Sat Down and Wept” adlı romanından alan bu şarkı, ruhuna uygun olarak müthiş kırılgan bir romantizm yansıtır. Morrissey’in bugüne kadar gerçekleştirdiği en güzel vokal kayıtlarından birisidir kuşkusuz. “Well I wonder / Do you hear me when you sleep? I hoarsely cry / Why...” dizelerini ondan daha anlamlı vurgu ve tınılarla söyleyebilecek ikinci bir insan olduğunu sanmıyorum. Hatta Morrissey ve Marr da, bu şarkının kaydındaki olağanüstü duygusallığı konserlerde ikinci kez yakalayamayacaklarını düşündüklerinden onu hiçbir zaman canlı çalmama kararı aldılar. Bir dönem yaşadığım aşk acısına çok iyi gelmişti bu şarkı. İlaç niyetine sınırsız dozda dinledim onu. O günlerde diyordum ki, “Morrissey olmasa beni kimse kurtaramazdı.” Doğruydu. Selam olsun kurtarıcıma!

"LIFE IS A PIGSTY"



2006 yılında Park Orman’da Morrissey bu şarkıyı söylerken bir kez daha büyülendim. İnsan ruhunun karanlığını en iyi yansıtan şarkılarından biridir ama bir yerinde beklemediği bir anda yine aşık olabildiğini itiraf eder Moz. Dünyanın yaşamak için harika bir yer olmadığını düşündüğüm zaman çok olmuştur. Morrissey’in bu şarkısını ilk duyduğumda, “İşte bunu lafı dolandırmadan söyleyen biri daha!” demiştim. Hayata bakışımız birçok noktada kesişiyor Moz’la. İlk gençlik dönemimden başlayarak bir gün onunla arkadaş olmayı hayal etmemin nedeni de buydu. Çünkü hiçbir arkadaşım, onun kadar dürüst ya da açıksözlü değildi ve hayatın karanlık yanları hakkında konuşmak istemiyordu. “Life Is a Pigsty”, Morrissey’in katıksız doğruculuğunun en çarpıcı kanıtlarındandır bana göre. Onun bu yanından rahatsız olanlar çoktur; ben hayran olanlardanım.

"HOW CAN ANYBODY POSSIBLY KNOW HOW I FEEL?"



Bugüne kadar kendi kendime en çok söylediğim cümleleri sıralasam, bu ilk 10’da yer alır. Ne hissettiğimi bilmeden beni yargılayanlara öfkelendiğim dönemlerin özetidir bu şarkı. Bir insanı “deli” ya da “tuhaf” diye nitelendirmek kolaydır ama o deliliğin ya da tuhaflığın nedenini anlamak zordur. Çevrenizdeki herkesin sizin için zor olanı yapmayacağını bilirsiniz ama yine de hak etmediğiniz çeşitli sıfatlarla damgalandığınızda hayal kırıklığınız büyüktür. Kimsenin sizi anlamadığını düşünürsünüz; yalnızsınızdır... Ve o anda Morrissey yetişir imdada. O da yaşamıştır bu saldırıları ve iç dünyasındaki gerilimleri en güzel şekliyle aktarmıştır şarkısında. Onu dinlerken bir kez daha anlarsınız ki, sonuçta “siz sizsinizdir, asla başkası olamazsınız.” Bunu kabul edenlerle yürürsünüz aynı yolda...

"BACK TO THE OLD HOUSE"



Yitirilmiş aşklar, kaybedilmiş yıllar... Umutsuzca sorulan “Hâlâ orada mısın?” sorusu ve eski dönemlere ait kalp acıları... Duyduğum yerde donakalmama neden olur bu şarkı. Çoğu kişinin hiç açılamadığı, karşılık bulamayacağını düşündüğü için sevgisini asla itiraf edemediği büyük aşkları olmuştur. Onlar hep saf kalır; yaşanmamış, tüketilmemiştir. Belki de o nedenle hep bir umut ışığı yanar insanın yüreğinde. Acaba yaşansaydı nasıl olurdu? Acaba eski mahallede midir hâlâ? Geri dönüş çoğu zaman olanaksız olsa da, hayal etmek değildir. Morrissey’in sesiyle buluşan akustik gitar tınıları, iç burkan melankolizmin sesle tanımıdır. Dinlemekten hiç bıkmayacağım bu şarkıyı. "Hatful of Hollow" versiyonu, hayatımın son günlerinde de geriye bakmak için ideal bir soundtrack olacak.

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate