© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 21 Temmuz 2012
Perşembe akşamı Cemil Topuzlu Açık Hava Sahnesi’nde büyük bir ekranda fotoğrafı görülen Oscar Wilde soruyordu: “Who is Morrissey?” Bu yazıda bunun yanıtını vereceğim.
İstanbul Caz Festivali’nin kapanış konserini veren Morrissey’i İstanbul’da bir kez daha dinlemek isteyenler o akşam mekana akın etti, biletler tükendi, içeri ayakta izleyiciler alındı. Öncesinde bir süre ozan şarkıcı Kristeen Young’ı dinledik ama performansı beni hiç çekmedi. Ayrıca herkes gibi ben de Moz için sabırsızlanıyordum. Young'dan sonra Nico, Dusty Springfield, The New York Dolls gibi Morrissey’in sevdiği isimlerin performanslarından oluşan bir video kolaj izledikten sonra sonunda Moz karşımızdaydı.
Sahneye ilk geldiğinde ülkemizin bayrağı vardı elinde. Onu tutup sallarken söylediği sözler son derece önemliydi ama oradaki simgesel anlamı fark edemeyenler derhal bunu eleştirdi. Oysa o sırada birkaç kez üst üste “People Have the Power” dedi Morrissey. Söylediği her söze ve harekete ince anlamlar katan bir müzisyen o. Bayrağı ülke simgesi yapmış, bu ülke halkın, sizlerin diyordu; sonra da bayrağı dinleyicilere verdi. Tamamen simgesel bir halk desteğiydi o. Morrissey'i tanımadan bunu miliyetçi damarının kabarması ya da savaş kışkırtıcılığı olarak yorumlayan bazı yorumlar gördüm internette. Onun amacı, ülkenize halk olarak sahip çıkın demek; bu nedenle aynı şeyi turne boyunca gittiği diğer ülkelerde de yaptı. Bu dünyadaki en şiddet karşıtı ruhlardan birisidir Morrissey. Bunu anlamak için onun kariyeri boyunca "günlüğüm" diye tanımladığı şarkılarını ve müziğiyle birlikte çok boyutlu karakterini iyi bilmek gerekir.
Kendisine eşlik eden müzik direktörü ve gitaristi Boz Boorer, elbisesi, file çorapları, peruğu ve makyajıyla tam bir drag queen gibi giyinmişti ama diğer erkek elemanlar “Assad Is Shit” yazan tişörtlerle çıktılar sahneye. Bunu da eleştirenler oldu; fakat Moz'un sadece halkına zulmeden diktatör olarak değerlendirdiği Esad ile değil, tüm politikacılarla sorunu var. Şarkı arasında “Bütün politikacılar kötülüğün köküdür” dedi. Esad konusundaki bu tavrını, onun Batılı ülkelerin Suriye'de yaptığı operasyonu desteklediği şeklinde değerlendirenler oldu. Oysa o daha bu yıl şöyle konuştu: "Herkes gibi ben de Suriye ve hiçbir milleti birleştirmeyen Birleşmiş Milletler'in işe yaramazlığı konusunda endişeliyim. Ama ister Suriye'de Esad olsun, ister İngiltere'deki kraliyet ailesi olsun; bütün dünya liderleri diktatördür. Ortadoğu'da gördüğümüz gibi, onlar da sorgulandıklarında tankları kendi halklarının üzerine sürmekten çekinmeyecektir."
Ülkesi İngiltere'de de kraliçeyi, başbakanı acımasızca eleştirmekten hiç çekinmedi, bugüne kadar tek bir geri adım atmadı Morrissey. Konserde de bir ara bir izleyici, üzerinde “Anti Royal” yazan bir kağıt uzattı Moz'a. İngiliz yoksulunu sömürdüğünü söylediği kraliyet ailesine olan öfkesi hiç dinmediği için aldı o kağıdı başının üstüne koydu.
Amerika'da Irak Savaşı zamanında George W. Bush'a kafa tuttuğu için FBI ve MI5'ın sorguladığı bir müzisyen o. Bugün de hiçbir açıdan işe yaramaz diye nitelediği Obama'dan duyduğu hayal kırıklığını anlatırken şunları söylemekten çekinmiyor: "Artık bir başkana sahip olmayı anlamsız buluyorum. Artık başbakanları gereksiz görüyorum. Onlar hep aynı ve her zaman halklardan nefret ediyorlar. Bunun başka bir yolu olmalı."
İşte Morrissey'in bayrak ve Esad sembollerini kullanarak anlatmak istediği bu. Politikacılara güvenmediği için, her gittiği yerde dinleyicilere ülkenizi diktatör politikacılara bırakmayın diyor; yoksa hiçbir şekilde Batılı devletler önderliğinde savaş önerdiği yok. Zaten sadece onun sahip olduğu bu Morrisseylik tavrı, ruhu ve aklı buna olanak vermez.
Bir sanatçıyı tanımadan yapılan yorumların ne kadar yanlış olabileceğini kanıtladı Morrissey konseri. Ama bu ne ilk ne de son olacak ne yazık ki. İnsanlar analiz edip fikir üretmek yerine halihazırdaki kuru gürültüye dahil olmanın kolaycılığını seçecekler hep...
"SAHİP OLDUĞUM TEK ŞEY YÜREĞİM"
Bu ayrıntıları açıkladıktan sonra müziğe dönersek, açılış The Smiths grubunun unutulmaz şarkısı “How Soon Is Now?” ile olunca büyük bir coşkuyla başladı konser. O anda sahne kenarına gelip ilk benim elimi sıkmasını, üzerimdeki “Meat Is Murder” albümünün kapağı olan tişörte bağlıyorum. Konser boyunca sahne önünde biriken hayranların hiçbirisinin elini geri çevirmedi, güvenlik elemanlarının engellemesine karşın sahneye çıkıp kendisine sarılmak isteyenleri tutup elinden çekti. Hayranlarına değer veren, yüreğini tamamen açan bir müzisyen Morrissey. Nitekim konserin bir yerinde, “Yüreğimi hissediyor musunuz? Sahip olduğum tek şey o” dedi.
Konserin benim için en çarpıcı iki anından birisi, 27 yıl önce The Smiths’in vokalistiyken yazıp hayvan haklarının marşı haline getirdiği “Meat Is Murder”ı söylediği anlardı. Dünyada hayvan haklarını onun kadar militanca ve etkili savunan bir başka müzisyen yok. Tıkabasa dolu mekanda binlerce insana Peta’nın “Meet Your Meat” (Etinle Tanış) adlı videosunu izletti. O anda marketlerde et olarak satılmadan önce hayvanların mezbahalarda yaşadığı kanlı katliamı ayrıntılı olarak gösteren görüntüleri izleyenlerin yaşadığı şoku konser sonrasında kendilerinden dinledim. Şarkı sözlerine “KFC is murder”ı ekleyip, "Öldür Ye, Öldür Ye" diye üzerine bastırarak söylerken endüstriyel hayvan katliamına da vurgu yaptı.
“I Know It’s Over”ı söylediği dakikalarda önceden tahmin ettiğim gibi benim bütün koruyucu kalkanlarım indi aşağıya. Bugüne kadar çok konsere gittim, çok müzisyeni canlı dinledim ama Morrissey kadar dokunaklı şarkı söyleyeni görmedim. Kendisine gösterilen ilgiden o da çok etkilendi, sesi titreyerek göğsüne vurdu; “Görüyor musunuz, şu anda aşırı duygulandım. Zorlanarak söyleyeceğim bu şarkıyı” dedi ve ağlattı beni. Bir müzisyenin şarkıları aracılığıyla dinleyicileriyle kurabileceği en özel içtenliği yaşıyor Morrissey. Çünkü sahnede giyinik olduğuna bakmayın; aslında duygusal anlamda çırılçıplak duruyor orada. Söylediği her söz bir yaşanmışlığın eseri ve onları söylerken her defasında yeniden yaşıyor geçmişini.
Morrissey'in hem The Smiths döneminden hem de solo kariyerinden sevilen şarkılarla Açık Hava Tiyatrosu’nu ayağa kaldırdığı konser 1 saat 40 dakika sürdü. Hayatın zorluklarını, açmazlarını öylesine dokunaklı bir şekilde anlatıyordu ki, hem sesinin güzelliği hem de karizmatik beden diliyle çarptı herkesi. Sahne önünden izlediğim konserde bir ara arkaya baktım, herkes ayaktaydı. Çığlıklar arasında bis için geri geldiğinde geceyi “I Will See You In Far Off Places” ile noktaladı.
Genellikle konserlere yalnız gitmeyi tercih ederim ama bu defa yanımda 17 yaşında bir öğrenci vardı. Morrissey'i çok görmek istese de bilet alamadığı için konsere gidemeyecek olan bir öğrenciyi Twitter'dan yaptığım duyuruyla davet etmiştim. Daha önce hiç tanımadığım Ayça Recen'le konserden hemen önce girişte buluşup tanıştık. O da ben de heyecanlıydık. Sahne önünde Morrissey'i dinlerken bir ara Ayça'ya baktım; öyle mutlu görünüyordu ki, benim aldığım zevk o gece iki katına çıktı. Ona daha nice güzel konserler diliyorum. Hayat hep karşısına Moz gibi derin incelikler çıkarsın.
Konserin bir yerinde bir gece önce soğuk otel odasında yalnız olduğundan söz etti Morrissey. Aslında o yalnızlığa alışkın; “Ben kendimin en iyi dostuyum. her gece yatağa kendimle gidiyorum, kendimle uyanıyorum. Ben ve kendim asla boşanmayacağız ve hep iyi geçineceğiz, şanslıyım” diyor. Oscar Wilde’a yanıt veriyorum: Ben Morrissey'den daha şanslıyım. Çünkü çok uzun yıllardır her gece yanımda onun sesi var. Evimin kapısını kapayıp odama girdiğimde kimseye anlatmadığım duygularımı inanılmaz bir benzerlikle o bana söylüyor. Morrissey, benim iyi günümde, kötü günümde yanımda olan en yakın dostum.
Setlist:
How Soon Is Now?
Everyday Is Like Sunday
You’re The One for Me, Fatty
You Have Killed Me
Shoplifters of the World Unite
Ouija Board, Ouija Board
Maladjusted
I’m Throwing My Arms Around Paris
I Know It’s Over
Black Cloud
Alma Matters
When I Last Spoke to Carol
Last Night I Dreamt That Somebody Loved Me
People Are The Same Everywhere
To Give (The Reason I Live)
Speedway
Still III
Meat Is Murder
Let Me Kiss You
I Will See You In Far Off Places
(2. fotoğraf İstanbul Caz Festivali'nin Facebook sayfasından, diğerleri bana ait.)
-