2 Temmuz 2012 Pazartesi

Vitrindeki Albümler 122 : Liars - WIXIW - (Mute Records)


By on 13:15:00

© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 8 Temmuz 2012

Eğer insanların aklını karıştırmıyorsak, o biz değilizdir.” Bu iddialı cümlenin sahibi Liars grubunun vokalisti Angus Andrew. Cümleyi kimin söylediğini bilmesem ve tahminlerimi sorsanız, mutlaka onun da adını sayardım. 2000’den beri müzik yapan üçlü, önceleri New York dans-punk sahnesinin temsilcilerinden biri olarak adını duyurdu. Geçen ay çıkan 6. albümleri “WIXIW”ya kadar art-rock, post-punk, noise rock, deneysel rock olarak tanımlanan çalışmalar yaptılar. Kendilerini tekrarlamaktan özenle kaçındıkları için her defasında farklı bir ruh halini yansıtan albümler yapıyorlar. Yaratıcılıklarını kendi elleriyle sınırlamadıklarından en heyecanla izlediğim gruplardan birisi Liars. Yeni albümde de yine iddialarını kanıtladılar; gerçekten şaşırtıp aklımızı karıştırdılar.

Bundan bir önceki albüm 2010’da çıkan “Sisterworld” sert gitar efektleri ile insanı sarsan, yolu ve yöntemi açık bir albümdü. Liars, bu kez gitar ya da piyanonun başına oturup melodi yaratma yöntemini bir kenara bırakmış ve elektronik aletlerle farklı ses kullanma çabasına girişmiş. Çeşitli yazılım programları ve analog synth’lerle çok vakit geçirmişler. Vokalde de belirgin bir farklılık var; Angus Andrew’in sesine bir sakinlik gelmiş, kimi zaman sözcükleri ağzında yuvarlarcasına, usulca şarkı söylüyor.

“WIXIW”, bütün bu özellikleri nedeniyle, birçok kişi tarafından Radiohead’in Kid A ve Amnesiac dönemine benzetiliyor. Gerek müziğin altyapısı, gerek Angus’un vokali kaçınılmaz olarak akla bunu getiriyor. Özellikle “His and Mine Sensations”da benzeyiş doruk noktasına ulaşıyor. Ama yine de bu yöndeki yorumları ihtiyatla karşılamak gerekir. Ben Liars’ın kimseye benzemeye çalıştığını düşünmüyorum. Angus Andrew’in dediği gibi Radiohead’le tura çıktıklarında yaptıkları albüm “Sisterworld” oldu ve o bunun tam tersiydi.

Liars’ın müzik yapma tarzına ilişkin sevdiğim bir diğer özellik de, her albümü farklı ortamlarda kaydetmeyi adet haline getirmeleri. Kayıt yapılan fiziksel ortamın albümün karakterinde ne kadar belirleyici olduğu konusunda benim bir fikir yürütmem pek doğru olmaz. Bunu müzisyenlerle konuşmak lazım. Ama şunu söyleyebilirim; belli ki bu Liars üzerinde etkili oluyor. Sisterworld’ü Los Angeles’ta kaydetmişlerdi ve o kentin tüm hırçın tuhaflığı sounda yansımıştı.

Bu kez yine LA’de ama göz önünde olmayan bir sığınak bulmuşlar kendilerine. Hiç penceresi olmayan bir mekanı stüdyoya çevirip kaydı orada yapmışlar. Amaçlarının soyutlanmayı yansıtan “yoğun ve soğuk” bir sound elde etmek olduğunu söylüyor Angus. Albümü baştan sona dinleyince, Mute Records’ın sahibi prodüktör Daniel Miller’ın da katkısıyla yaratılan elektronik seslerin, sample’ların bu hedefi 12’den vurduğu ortaya çıkıyor. Sakın bunu olumsuz bir özellik olarak algılamayın; bence “WIXIW”, Liars’ın en iyi albümü olmuş.

“Wish you” olarak okunan albüm, grubun aklını meşgul eden meselelere ilişkin bir fikir veriyor. Apparat’ın solo çalışmalarını hatırlatan atmosferik bir havadaki “The Exact Colour of Doubt” ile açılıyor albüm. Bu şarkıda Angus Andrew, birine ihtiyaç duyduğunu anlatırken, hemen arkasından gelen, elektronik altyapısıyla albümün en güzel şarkısı “Octagon”da adeta bir sarhoş edasıyla o kişinin kendisini terk etmesini istiyor. Sadece müzik olarak değil, şarkı sözleri açısından da kendi içinde karşıtlıklar barındıran bir albüm “WIXIW”.

Yazdıklarımdan kafanız mı karıştı? Öyleyse, yeniden Angus Andrew’a başvurabiliriz bu aşamada. SPIN dergisine verdiği röportajda, “İlginç olma özelliğini koruyan sanat, size açık bir giriş noktası sunar ama bu mutlaka size bir çıkış noktası sunacağı anlamına gelmez” demiş. Bu durumda albümü dinleyin ve yolunuzu kendiniz bulun. Zaten bütün ilginçlik burada.

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate