© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 5 Ağustos 2012
70’lerin ortalarında başlayıp bugüne uzanan çalkantılı bir öyküsü var Ultravox’un. Değişen vokalistler, ayrılan üyeler, yeni katılanlar, müziğe ara vermelerle geçen uzun bir öykü bu. Ticari anlamda başarı kazanmaları ancak 1980’deki Vienna albümüyle gerçekleşse de, önemli olan New Wave ve New Romantic akımları anlatılırken es geçilemeyecek kadar önemli bir iz bırakmış olmaları.
Ben Ultravox’un 1979’a kadar John Foxx’un vokalist olduğu yılları, 1. Ultravox dönemi diye adlandırıyorum ve karanlık synthlerle dikkat çeken, post punk etkisinin daha yoğun olduğu o dönemi daha çok seviyorum. Foxx’un ayrılışından sonra Midge Ure’ün katılımıyla yaşanan değişim, daha ticari bir dönemin başlangıcıydı ve artık 80’lerde Alman soundunun hissedildiği elekropop egemendi.
1987’de artık bu kadar yeter diyerek son noktayı koyduklarını söylemişlerdi ama klavyeci Billy Currie yanına tamamen farklı müzisyenleri alarak Ultravox adı altında yeniden bir grup toplayarak 1993 tarihli “Revelation” albümünü çıkardı. Onun arkasından bir yıl sonra yine tamamen değişik isimlerle “Ingenuity” albümü yayınlandı. Sonunda 1996’da ikinci kez grup dağıldı. 2008’de grubun Midge Ure’lü döneminin üyeleri sadece tek bir konser için bir araya geldiklerini duyurdular ve yeni bir albüm yayınlamayacaklarını açıkladılar. Ama aradan tam iki yıl geçmeden grubun “Return to Eden II” turnesine çıktığını gördük. 2011’de de yeni bir albüm kaydettiklerini açıkladılar.
Bugün müzik dükkanlarında gördüğünüz “Brilliant”, Ultravox’un 1994’teki “Ingenuity”den bu yana kaydettiği ilk albüm olmanın yanında, aynı zamanda 1984 tarihli “Lament”ten sonra Midge Ure’lü klasik grupla kaydettikleri ilk albüm. O nedenle merakla bekliyordum sonucu. Ölüp ölüp dirilen grupların macerasını izlemek ilginç geliyor bana.
“Brilliant”ı ilk dinlediğimde orta tempolu vasat şarkılar ve stadyum dolusu bir kalabalığı coşturabilecek olanlarla dolu bir albümle karşılaştım. Synth, davul, piyano ve gitara büyük bir dinamizmle eşlik eden vokalle başlayan “Live”, albümün daha açılışında enerji pompalıyor dinleyiciye. “Yeniden yaşamayı öğreneceğini bilmiyor musun?” diyerek belki de grubun yeniden dirilişine atıf yapıyor ama sözler tüm albümde olduğu gibi sıradan ve basit.
Arkasından gelen “Flow”, kontrolü kaybetmenin güzelliğinden dem vuruyor ve yine dinlerken hareketsiz kalamayacağınız bir melodiye kapılıyorsunuz. Hem Pet Shop Boys var şarkıların içinde hem Kraftwerk.
Temponun düştüğü anlarda, örneğin “Change”, “Remembering”, “One”, “Fall” ve “Contact” gibi şarkılarda Midge Ure’ün sesini daha net duyabildiğim için o şarkıları da sevdim.
“Bugün new wave / synth-pop türlerinde daha iyi müzik yapan gruplar da var. Neden yeniden dirilen bir gruba kulak vereyim?” diyenler olabilir ama bence bir grubun eski ya da yeni olması önemli değil; önemli olan albümün verdiği his. O his size yakınsa 70’lerden de gelebilir, 2000’lerden de... Ultravox, 1980’lerde yarattığı heyecanı bugün yaratamayabilir ve “Brilliant” adı gibi çok parlak bir albüm değil; ama vasat ya da daha önce yaptıklarından kötü değil. Bunca yıl sonra yeniden dirilmelerine sevindim.