© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 17 Eylül 2012
En başarılı dönemini 80‘ler ve 90‘larda geçiren bir grubu kurulduğundan yaklaşık 30 yıl sonra sahnede izlemek, insanın içinde heyecanla birlikte endişe de yaratıyor. Acaba o eski günlerde üzerinizde bıraktığı izi bırakacak mı, yoksa yitip giden bir dönemin hatırına mı dinleyeceksiniz? Alternatif rock grubu The Jesus and Mary Chain’in New York’taki konserine giderken aklımda bu soru vardı.
80‘lerin ortasında çıkış yapıp 90‘larda zirvedeki günlerini yaşayan grup, Glasgow’da vokalist Jim Reid ve gitarist William Reid kardeşler tarafından kuruldu. Cayır cayır çalan gitarlarla karanlık sözleri buluşturan şarkıları, kısa sürede üniversitelileri peşinden sürükledi.
O dönemde onlara hayran olan gençler, bugün orta yaşlı insanlar. Ama Irving Plaza’daki konsere gelenlere bakılırsa, The Jesus and Mary Chain, günümüzün üniversite gençliğini de yakalamış. Nedenini çalmaya başladıkları anda anlamak zor değil. Jim Reid’in sesinde en ufak bir bozulma olmamış, William Reid gitarına yine çok hakim, grup mükemmel bir uyum içinde, genç müzisyenlere taş çıkartacak bir ustalıkla çalıyor.
Değişen şey, artık konserlerinde 30 yıl önceki kargaşa görüntüleri yok. Jim Reid yine içine dönük ama hayranları onu o haliyle seviyor. Aslında mesafeli bir tavır sergilese de, dinleyiciden hiç kopmuyor. Nitekim yanımdaki kadın sürekli “Jim, seni seviyorum!” diye seslenince, hiç beklenmedik bir anda utangaç bir sesle, “Biz de sizi seviyoruz” dedi. Dinleyiciyle ikinci kez diyalog kurduğu anda ise, bağırarak şarkı talep edenlere “Biz istekleri çalmıyoruz” diyerek yanıt verdi. Kalan diğer anlarda, o da diğer grup üyeleri gibi içkisini yudumlayıp shoegaze edasına büründü.
Duman makinesinin salonu göz gözü görmez hale getirdiği, çok loş ışıklı bir ortamda yaklaşık 80 dakika boyunca 17 şarkı çaldılar. 1985-1998 yılları arasında yayınladıkları 6 stüdyo albümünden ağırlığı, 4 şarkıyla ilk albüm “Psychocandy” alırken, “Automatic” ve “Honey’s Dead”den üçer şarkı dinledik.
“Darklands”den “Happy When It Rains”i çaldıklarında gecenin en coşkulu dakikaları yaşandı. “Just Like Honey”de sahneye Mad Men dizisindeki rolüyle tanınan oyuncu Jessica Paré geldi ve Jim Reid’e vokalde eşlik etti, fakat müziğin bastırdığı sesinin nasıl olduğunu bile anlayamadık.
İki ön grup olduğundan konserin gece 23:00'da başlaması ve ses sisteminin kötülüğü, Irving Plaza'nın New York'un en kötü işletilen mekanlarından biri olduğu şeklindeki düşüncemi daha da kuvvetlendirdi. Ot kokuları ve konuşmalar arasında konsere yoğunlaşmaya çalışırken yanımda duran kadının sürekli şarkı ismi bağırması da canımı sıkmaya başlamıştı ki, sonunda Jim Reid, "Biz istekleri çalmıyoruz" dedi ve böylece kadın da sustu. Jim Reid'in son derece ciddi bir surat ifadesiyle sahnedeki duruşunu seviyorum.
Konser bittiğinde, başlamadan önce aklımda yer eden soruya da yanıt verdim. The Jesus and Mary Chain’i 30 yıl önce 20 dakikalık kaotik konserlerinden birinde canlı dinlemenin zevki çok daha fazla olabilirdi. Ama 2012’de tavır olarak olgunlaşıp durulsalar da, müziklerinden yansıyan enerji aynı; şarkıları hiç yıpranmamış. Büyük grup olmak böyle bir şey; zamana meydan okuyan şarkıları herkes yapamıyor.
Setlist: Snakedriver - Head on - Far gone and out - Between planets - Blues from a gun - Teenage lust - Sidewalking - Cracking up - All things must pass - Some candy talking - Happy when it rains - Halfway to crazy - Just like honey - Reverence - Hardest walk - Taste of cindy - Never understand