9 Ekim 2012 Salı

Radiohead'in En İyisi


By on 08:53:00


© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 9 Ekim 2012


MANCHESTER- Bir grubun beşinci kez konserine gitmek için ya müziklerini çok sevmeli ya da o grubun gerçekten çok etkileyici bir canlı performansı olmalı. Konu Radiohead olunca benim açımdan her iki madde de sağlanmış durumda. Bu nedenle onları her turnede izlemek istiyorum.

Şubat 2012‘den bu yana geçen yıl yayımladıkları “The Kings of Limbs” albümünün dünya turnesini sürdürüyor Radiohead. Grubu özellikle Manchester’da izlemek farklı bir deneyim; çünkü hemen herkesin şarkı sözlerini ezbere bilip iştirak ettiği, çok coşkulu bir izleyici kitlesi var bu kentte. 

Avrupa’nın en büyük kapalı salonu MEN Arena’da yaklaşık 25 bin kişinin katıldığı konser, bugüne kadar izlediğim Radiohead konserlerinin içinde hem ses, sahne tasarımı gibi özellikler hem de grubun performansı açısından en iyisiydi.

Sahnenin her iki yanına büyük ekranlar koymak yerine, daha önce grubun video kliplerinde de gördüğümüz bir tekniği kullanmışlar; mikrofonlara yerleştirilen kameralar doğrudan sahnenin çeşitli yerlerinde asılı duran küçük ekranlara yansıtılmış. Böylece grup elemanlarının yakın görüntüleri salonun her yerinden görünmüş oluyor. Renkten renge giren farklı boyutta paneller aracılığıyla da müziğin karışık yapısına uygun olarak çok göz alıcı bir dekor tasarlanmış. 


Kanadalı müzisyen Caribou’nun yarım saatlik mükemmel setiyle açılan gecede, daha sonra sahnenin hazırlanması için 45 dakika ara verildi. Dikkatimi çeken nokta, o sırada çalınan müziklerin Thom Yorke’un son dönemde DJ setlerinde çaldığı dubstep ağırlıklı şarkılardan oluşmasıydı. Radiohead’in müziğine elektronik unsurları katması kimilerince hep eleştirildi ama bence bugün hâlâ bu kadar çok seviliyorlarsa, bu, müziği statik bir olgu olarak görmemelerinin bir sonucu. 

Grubun sahneye çıkış anının, geçen yılın en iyi elektronik albümlerinden birini kaydeden Zomby’nin “Mozaik” adlı şarkısından Radiohead’in “Lotus Flower”ına geçişle yapılması da, müziğe yaklaşımlarına dair önemli bir işaretti. Rock, caz ve elektronika unsurlarının oluşturduğu bir mozaik içinde, çok sağlam bir altyapıyla müzik yapıyor Radiohead ve bunu büyük ölçüde “Kid A” albümünde girdiği maceraya borçlu. Müzikte daima risk alan, vizyonu geniş ve öncü bir anlayışın temsilcisi onlar.

Yaklaşık iki buçuk saat süren konser, “The King of Limbs” turnesi kapsamında gerçekleşti ama şarkı seçimlerine bakarsak, bir anlamda Radiohead’in en iyilerinden bir seçim yaptığı ortada. Ancak en iyiler derken hit şarkıları kastetmiyorum. Seçilenler genel olarak düşünülen klasik “best of” anlamının dışındaydı. Birçokları için "Myxomatosis" ya da "Planet Telex"in çalınması beklenmedik bir durumdu ama Radiohead alışılmıştan farklı bir şarkı listesi yapmış. Bu liste benim en iyi tanımıma çok uyduğu için ayrıca memnun oldum.


Manchester'da sadece ilk albümleri “Pablo Honey” dışında, yayımladıkları diğer yedi albümden de çaldılar. 8‘i biste olmak üzere konserde dinlediğimiz toplam 24 şarkının içinde “These Are My Twisted Words”, “Full Stop”, “The Daily Mail” ve “Staircase” gibi herhangi bir albümde yer almayan, single olarak yayımlanan ve yeni kaydedilenler de vardı. 

Setlist'e dair beklentiler bazılarını hayal kırıklığına uğratsa da, sonuçta konserin bütünü düşünüldüğünde salondaki enerji seviyesi hiç düşmedi. Her biri ayrı güzel olan şarkılar arasında favori seçmek zor ama  bir punk konseri havası yaratanlar  “The National Anthem”, “Myxomatosis” ve “Paranoid Android” oldu. 

Thom Yorke’un kendine özgü çılgın danslarıyla renklendirdiği sahnede diğer grup üyeleri de her zamanki gibi büyük bir uyumla çaldı. Geçen yıldan beri Clive Deamer’ın gruba ikinci baterist olarak katılması, kuşkusuz grubun soundunu daha da güçlendirdi. 2011'de ilk kez Glastonbury'de altı üyeli Radiohead'i dinlemiş ve farkı görmüştüm; zaman içinde Deamer'ın gruba tam olarak enjekte olduğunu gözlemledim. Konserde fazla göze batmasa da asıl kahramanlardan birisi ise, yine gitar, elektronik sesler, perküsyon ve tuşlu çalgılarda oradan oraya koşuşan Jonny Greenwood’du. 

Merhaba, Adım Lady Gaga” diyerek konsere espriyle başlayan Thom Yorke'un 44. yaşgününü dinleyicilerin hep bir ağızdan söylediği ünlü “Mutlu Yıllar Sana” şarkısıyla sahnede kutlayışı ilginç bir andı. Gülümseyerek teşekkür ederken bu sürprize çok sevindiği belliydi. 

Gece “Kid A” albümünden “Idioteque”te Thom Yorke'un kendini kaybettiği dansla sona erdi. O anlara büyük bir keyifle tanıklık ederken, Radiohead’in 27 yıldır yalnızca dünya alternatif rock sahnesinin en başarılı gruplarından birisi değil, aynı zamanda günümüzün en iyi grubu olduğunu da düşünüyordum.



(Videolar bana aittir.)


Setlist-





Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate