© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 7 Ekim 2012
Bir müzisyenin ya da grubun yeni bir albüm kaydetmek için daha önce hiç görmediği bir yere gitmesi, önceden hazırladığı materyallerle donanımlı bir stüdyoya girmek yerine kişisel konforu için kurgulanmış yaşamından uzaklaşıp farklı seslerin peşine düşmesi, her zaman ilgimi çeken bir durum. Böyle bir maceranın sonunda ne olacağını bilemezsiniz; felaket de olabilir, mucize de. Müzisyen olsam aklıma gelen en uzak yerlere bile gitmeyi göze alırdım ama Kuzey Kutbu’nu düşünür müydüm emin değilim. Soğuk havayı severim ama Türkiye’den kalkıp gitsem, o kadar soğukta sanırım donar kalırdım.
Efterklang üyeleri, Danimarkalı olmanın avantajını kullanıp dördüncü albümleri için bunu da göze almış ve Norveç ile Kuzey Kutbu arasında kalan Piramiden adlı terk edilmiş bir kentte 9 gün geçirmiş. Böyle bir yerin varlığından haberleri rastlantısal bir şekilde gelişmiş. Albümü yeni bir yerle ilişkilendirme düşüncesi akıllarında varmış ama neresi olabileceğine henüz karar vermedikleri bir sırada İsveçli bir yönetmenden o bölgede video çekme önerisi gelmiş. Onun gönderdiği fotoğraflara baktıklarında bu düşünce onlarda tutku halini almış. 1927’de Sovyetler Birliği’nin İsveç’ten satın aldığı bu kenti, devlete ait bir kurum tamamen madencilik kenti olarak inşa etmiş ama 1998’de orayı terk etmişler. Grup üyelerinin röportajlarda anlattığına göre, şu anda bir hayalet kent olsa da, eskiden kalan binaların aynen yerinde durduğu son derece garip ama bir o kadar da ilginç bir yer Piramiden. Efterklang’ın orada her şeyi, 1998’den kalma bir bitkinin üzerindeki kuru yaprakların sesini bile kaydettiklerini düşünmek heyecanlandırıyor insanı.
Piramiden’in Efterklang elemanlarını cezbetmesinin en önemli nedenlerinden birisi de, bir konser salonunun içinde duran büyük bir piyano olmuş. Uzun süre izin alıp onu kullanmaya çalışmışlar. Bir adanın üzerinde yer alan kente zorlu bir yolculukla ulaştıktan sonra, çevrede araştırmaya girişmişler. 8 metre yüksekliğinde dev bir petrol tankeri bulduklarında, üzerindeki her bir çentiğe vurulduğunda değişik sesler çıktığını fark etmişler. Miss Piggy adını verdikleri bu enteresan alet de albüm kayıtlarında kullanılmış. Etrafta çok sayıda alan kaydı yapıp ülkelerine geri dönmüşler.
Sonuçta dinlediğimiz “Piramida”, bu alan kayıtları ile genç kızlardan oluşan 70 kişilik bir koro, Andromeda Mega Express adlı bir bakır nefesliler grubu, kemanda Peter Broderick ve piyanoda Nils Frahm’ın katkılarıyla örülü, çok eklektik bir çalışma. (2010’da kendi davulcuları Thomas Husmerhas’ın ayrılmasından sonra bu albümde onun yerine Tindersticks ile de çalışan Earl Harvin çalıyor.)
Piramida’da Efterklang’ın daha önce Danimarka Ulusal Oda Orkestrası ve Amina yaylılar dörtlüsü ile yaptığı çalışmayı bilenler için çok farklı bir sound yok aslında ama albümün genelinde daha melankolik, karanlık ve yalnız bir atmosfer hissediliyor. Ayrılık sonrası bocalayan birinin iç sorgulamaları şarkı sözlerine yansımış; daha açılış şarkısı “Hollow Mountain”de “Yardım edin, düşüyorum” diyen Casper Clausen bunun işaretlerini veriyor. Yine de depresif bir ruh hali yok şarkılarda; sakin sakin düşünen, kalp kırıklığının burukluğunu kendi kendine yaşayan bir insan konuşuyor şarkılarda.
Casper Clausen’in vokali, falsettoya varan çıkışları dışında, bana sık sık Coldplay’in ilk dönemlerindeki Chris Martin’i hatırlattı. Clausen, kanımca günümüzde vokal aralığını çok geniş kullanabilme yeteneğini kanıtlayan ender müzisyenlerden birisi. Hüzünlü ve çok olgun bir tınısı var sesinin. Albümdeki zengin enstrümantasyonla birleşince, dinleyiciye, boş ve kocaman bir atmosferde yalnız olduğu duygusunu geçiriyor.
Aklınızda hemen yer edip, sürekli mırıldanacağınız şarkılar yok albümde; ama tümüyle dinlendiğinde bütünlüklü bir anlam ifade ediyor. Efterklang, terk edilmiş, eski bir kentin karakterini müziğine etkileyici bir şekilde işlemiş. Bence bunun için Kuzey Kutbu’nda yaşadıkları zorluğa değmiş.
-