© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 14 Ekim 2012
Beth Orton’dan uzun süredir ses çıkmıyor derken yeni albüm haberi geldi. 2006’da çıkardığı “Comfort of Strangers”dan bu yana altı yıl geçmiş. Sessiz kaldığı yıllarda aslında hiç de boş durmadı Orton. İki çocuk sahibi oldu, plak şirketi EMI’dan ayrıldı ve evlendi. The Guardian’a söylediğine göre, 40 yaşını da geçince herhalde artık müzik yapmam, ya üniversiteye dönerim ya da roman yazarım diye düşündüğü sırada, işler değişmiş. Kariyerinin başında çalıştığı Tom Rowlands (The Chemical Brothers) yeniden birlikte kayıt yapmak için temas etmiş ama Orton, artık sentetik soundların ilgisini çekmediğini, gitarını omzuna asıp, duyguları titreşimlerle hissetmek istediğini söylüyor. Yine de Rowlands ile başlattıkları iki şarkıyı, elektronik seslerin yerine canlı enstrümanları koyup yeni albümüne almış.
Albümün ortaya çıkış öyküsüne baktığımızda, Beth Orton’un ne yapacağını tam olarak bilmediği bir dönemde bu albümün tohumlarını attığını anlıyoruz. Müzik endüstrisinde çoğu insanın onun artık devrini tamamladığını düşündüğünü ve kendisinin de buna inanmaya başladığını söylüyor Orton. Ama demek ki içten inanmamış buna; böyle bir dönemde, tek başına çocuk büyüten bir anne olarak, hiçbir plak şirketiyle anlaşması olmadığı halde, bebeğini de yanına alıp, doğum yeri Norfolk’ta eski bir ahırdan dönüştürülmüş mekanı kiralayıp yeni şarkılar yazmaya başlamış. Anne olmanın insanı bencilliğinden uzaklaştırıp farklı bir bakış açısı kattığını da o dönemde keşfetmiş Orton. Sadece sabah uyandığında kızına çalacağı şarkıyı tamamlamak için uykusuz kaldığı geceler olmuş.
Bana göre, Beth Orton, bu albümde sonbaharın ve yalnızlığın getirdiği melankolizmi, yeni bir bebeğin varlığıyla gelen sorumlulukla çok iyi dengelemiş. Albümün açılış şarkısı “Magpie”da “Geri dönmeyeceğim, Güneşi gördüm / Hiç kimse için geri dönmeyeceğim” derken belli ki kendi hayatından söz ediyor.
Beth Orton, 19 yaşında ailesini kaybedince kendini bir Budist tapınağına kapatıp acılarıyla baş etmenin yolunu bulmuş bir insan. 40 yaşında işler ters gitse de yine bir yolunu bulmuş ve çok içten şarkılar yazmış. Londra’ya dönüp şarkılarını konserlerde çalmaya başladığında gördüğü ilgi üzerine bağımsız plak şirketi Anti- Records ile anlaşınca da “Sugaring Season” ortaya çıkmış.
Albüm adını akçaağaçların şurup vermeye başladığı dönemden alıyor. Beth Orton, şurup elde etmek için bu ağaçlardan çok miktarda özsu toplamak gerektiği fark ettiğinde, bununla kendi yaratım süreci arasında bir bağlantı kurmuş. Albüm için çok bekleyip epey çaba harcamış ama değmiş; 10 şarkıdan oluşan 37 dakikalık albümü dinlediğimde Orton’un hafif isli sesini ne kadar özlediğimi anladım. Bir önceki albümü gibi elektronik unsurları çıkarıp organik bir sound elde etmiş, bu defa sesine farklı renkler de gelmiş.
Her zamanki gibi içindeki ıssızlığı, yalnızlık duygusunu yansıtan şarkı sözleri dikkat çekiyor ama insanın içini ısıtan melodilerden yoksun değil şarkılar. Piyano ve keman eşliğinde söylediği “See Through Blue”, dinleyeni dansa yöneltebilecek tek şarkı.
“Something More Beautiful” adlı balad, hiç de hoş olmayan bir şeyi daha güzel bir şeye çevirecek sırrı öğrenmek istediğini anlatıyor. Bana kalırsa, bir süre önce içinde bulunduğu hoş olmayan bir durumu bu albümle daha güzel bir hale getirmiş Orton. Aslında onun hayatı bunun yollarını aramakla geçti. Akustik gitarın liderlik ettiği “Sugaring Season” da hem o yollardan birisi, hem de dinleyende tatlı bir his yaratan güzel bir folk-pop albümü.
_