© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 21 Ekim 2012
Enstrümantal rock’ın en iyi temsilcilerinden Kanadalı grup Godspeed You! Black Emperor’ın (GYBE) 2003’te dağılmasının üzerinden neredeyse 10 yıl geçti. (Post-rock ifadesini ben de birçok müzisyen gibi saçma bulduğumdan kullanmıyorum. Bilginize.)
1994’te kurulduklarından bu yana bazı üyelerini kaybeden, dokuz yıl içinde beş albüm yayınlamış bir grup için çok da şaşırtıcı bir durum değildi bu. Aktif oldukları yıllarda kaydettikleri albümlerle çok sağlam bir hayran kitlesi edinmeyi başarıp, kendilerinden sonra gelen gruplara yol açacak kadar iyi müzik yaptılar. Biz eski şarkılarını dinleyip mutlu olurken, 2010 yılının sonlarına doğru turne için yeniden bir araya gelecekleri duyuruldu ve 2011’de bu turne gerçekleşti. Ardından yeni şarkılar kaydettiklerini söylediler; sonunda bu ay altıncı albümleri yine Kanada’nın bağımsız plak şirketlerinden Constellation’dan çıktı.
Hepsi büyük harflerle yazılan, “boyun eğme, ayağa kalk” mesajını veren bir albüm adının tercih edilmesini, doğal olarak GYBE’nin bildiğimiz politik yönüyle ilişkilendirdim. Grubun çeşitli politik referansları simgeleştiren sıradışı şarkı ve albüm isimlerine alışkınız. 2002’de yayınladıkları albüm “Yanqui U.X.O.”da, uluslararası şirket oligarşisini patlamamış savaş gereçlerine benzeten ve beş büyük plak şirketiyle silah üreticileri arasındaki bağlantıları gösteren grafiğe yer veren bir grup o.
GYBE, hiçbir zaman Tom Morello’nun Rage Against the Machine’nin Epic Records’dan albüm çıkarışına bahane bulmaya çalışması gibi iç burkan bir çabaya girişmedi. Giriştiği gün ben dahil çok sayıda hayranını kaybeder. Çünkü onlar, “müziğin yolunda gitmeyen, insanı isyan ettiren meselelerle ilgilenmesini, aksi takdirde var olmamasını” savunuyor. Çünkü onlar, “Ya kralı ve dalkavuklarını memnun eden ya da onun kalesinin dışında sömürülen köleler için müzik yaparsınız” diyor. Bunları ilke edindiğini söyleyip ardından tersi bir davranış içine girerlerse içtenlikleri tek bir balta darbesiyle yıkılır.
Bunu yazarak Tom Morello’yu bir kenara attığım sanılmasın, saygı duyduğum, önemsediğim ve takdir ettiğim bir müzisyen ama bu konudaki bakış açısı bana ters. İlkeleri bir kere esnetmeye başladığınızda, pragmatizmin sonu gelmiyor; o tür bir pragmatist yaklaşım, her zaman haklılık gerekçeleri bularak, aslında eleştirdiğiniz kesimle aynı şekilde davranma tuzağına düşme riskini de taşıyor.
Bütün bu nedenlerle, GYBE’ı ilk kuruldukları günden bu yana, tamamen enstrümantal şarkılar yapsa da, ben onların müziğini dinlerken içtenliklerinden kuşku duymadan, vermek istedikleri politik mesajı net olarak alıyorum. Yeni albümün adının dışında dikkat çeken bir diğer nokta, kapağın arkasında yer alan bir şiir. Çevirince anlamını yitireceğinden buraya olduğu gibi alıyorum.
WRECK’D US OUR COUNTRIE’S AMOK
TORN THRU
WITH BIRDS THEE SKY’S A BRUIS’D UNRECKONING
THEE SHORE’S BLED DRY BUT TEPID WATERS.
to bury the lead in trebl’d hiss, thatch the following -
BUCKET-WIRE
DUNG GOD’S PEE
(decant – incant – reacant)
OUR CITIES’ GRACE AND PAIN
A STINKIN’ WIND – A PLAGUE OF POLICEMEN
AND
OUR DREAMS, ALIT, STINKING IN THE HARBOUR
THEE ONLOOKERS STARE
‘ALLELUJAH! DON’T BEND ASCEND.
Polis baskısı ve faşizm altında boğulup cinnet geçiren toplumun son haykırışları bunlar. Ama sonunda “boyun eğme, kalk ayağa!” diyor.
“Kapakta bunları demese, GYBE’yi tanımasam, sadece müziği dinleyerek ne algılardım?” diye sordum kendime. Algıladığım şeyi üç kelimeyle anlatmam gerekse; kaos, karanlık ve mücadele derdim. Yaklaşık 20 dakikalık “Mladic”i dinlediğimde giderek tonu yükselen drone ve gitarların yarattığı karmaşa, sona doğru sürüklenişin izlerini taşıyor; gerginlik, panik ve isyan var şarkıda. Daha önce grubun “Albanian” adıyla çaldığı ve hayranlarının önceden de bildiği şarkının evrilerek geldiği bu son nokta, GYBE’ın da geldiği yeri keskin hatlarla ortaya koyuyor.
Arkasından gelen 6.5 dakikalık “The Helicopter’s Sing” yaylılardan ve gitarlardan çıkan atonal vızırtı ve gürültülerin bir kombinasyonu. Son birkaç yılda dünyada yaşanan huzursuzluk ve parçalanma ancak böyle melodiyi bir kenara bırakarak, uyumsuz seslerle aktarılabilir.
Bu kaostan sonra gelen “We Drift Like Worried Fire” ise, grubun “Gamelan” adıyla daha önce çaldığı şarkının 20 dakikalık yeni versiyonu. “Mladic” kadar karanlık değil; sanki çıkış yolu arayanların yılmadan direnişleri gibi bir umut kıvılcımı var gitar rifflerinde. Üzerine hiç ara vermeden bastığınız zil gibi çalan gitarlar an geliyor davul ve yaylılardan çıkan titreşimlerle yine gerilimli bir ortama dönüyor sonunda kazanan diriliş oluyor.
Albümün kapanışını yapan yaklaşık 8.5 dakikalık “Strung Like Lights At Thee Primtemps Erable”, dinleyiciyi yoğun bir dark ambient atmosferine sürüklüyor ama 6. dakikada sular duruluyor. Tamamen sessizlik sağlandığında dinleyiciye kalan 55 dakikalık eşsiz bir yolculuk oluyor. Günün her saatinde her koşulda çıkılacak bir yolculuk değil bu; önce fikren hazır olmanız lazım. Çünkü dinleyenden de önemli katkı bekleyen şarkılar bunlar.
Yönetimi ele geçiren oligarşinin, korporatokrasinin, kapitalizm denilen kokuşmuş sistem içinde uyguladığı sömürüye, baskıya karşı isyan duygularınız hali hazırda içinizde yeşermişse, bu albüm yeterince sarsıcı olacaktır. “Bana ne, bana her gün bayram” diyenlerdenseniz, hiç bulaşmayın bu gruba.
Belki zaten bilinen eski şarkıları yeni versiyonlarıyla albüme aldığı için GYBE’ı eleştirenler olacaktır ama albümü iyice sindirmeden yargılamayın derim. İçinde son 10 yıla dair ipuçları taşıyan, grubun tavrını en net ortaya koyduğu, mesajıyla, müziğiyle dört dörtlük bir albüm kazandık.
Albümü Soundcloud üzerinden dinleyebilirsiniz.
_