© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 28 Ekim 2012
Post-punk’ın 2000’lerde yeniden diriliş dönemine en büyük çentiklerden birini atan “Turn on the Bright Lights” albümünü yapan grubun duyulduğu an tanınan o çok belirgin vokaline sahip olsanız ve herkesin aklına o sound ile kazınsanız, hem mutlu olur hem de bir zorlukla karşı karşıya kalırsınız. Grubun karakterini belirleyen şarkılardan farklı bir sounda yönelmek isterseniz, o eski büyük çentik sizi bırakmaz. Interpol’ün vokalisti Paul Banks’in yaşadığı zorluk bu.
Interpol ile üç albüm yayınladıktan sonra, 15 yaşından beri yazıp kimseye dinletmediği şarkıları Julien Plenti alter egosu ile solo albüm olarak yayınlamasının nedeni de bu. 2009’da çıkan “Julien Plenti Is... Skyscraper”, yapmak istediği albümü kaydetmek konusunda kendisine verdiği sözü 30 yaşında daha güçlü bir şekilde hatırlamasının sonucu. Aradan geçen 2-3 yıllık dönemde Interpol ile turnedeyken boş bulduğu her anını kafasının içinde duyduğu müziği notalara dökerek geçirmiş Paul Banks. Logic adlı programı kullanmayı öğrendiğinden bu yana, bir gruptaki tüm üyelerin işlevini kendisinin üstlenebileceğini keşfetmiş ve bu sayede otel odalarında müzik yazma çalışması yoğunlaşmış.
Ancak bu defa artık Julien Plenti adını sürdürme gereğini duymadı Paul Banks. Kendi gerçek adını kullanarak, üstelik “Banks” adıyla ikinci solo albümünü çıkardı. Albümden önce bu yıl yayımladığı “Julien Plenti Lives” adlı EP’yi ilk dinlediğimde, “Paul Banks, böyle başarılı bir EP yayımlıyorsa, gruptan bağımsız olarak da solo kariyerine devam edebilir” dediğimi hatırlıyorum. O EP'de yer alan “Summertime Is Coming”, Interpol’ü andıran sounduyla bu yılın en güzel şarkılarından biri kanımca.
Bana “ardından albümü dinleyince aynı görüşü savunuyor musun?” diye sormanız gerekir. Şu ana kadar kimse sormadı ama ben kendi kendime sorup yanıtlarım. Albümden sonraki hislerim, EP’den sonraki hislerimle aynı yönde ama aynı güçte değil. Yine de Paul Banks, yazının girişinde de söylediğim zorlukları aşabileceğinin işaretini veriyor. Interpol’ü akla getiren şarkılar yine olsa da, farklı düzenlemelerle sound değişikliğine gidenler de var. Örneğin “Lisbon” ve “Another Chance”, bir Interpol albümünde rastlanabilecek şarkılar değil. Banks, daha deneysel bir kulvara girip sadece istediği müziği yapmış. Aldığı sonuç her şarkıda aynı başarıyı sağlamıyor elbette. “Another Chance” yaylıların devreye girişiyle artan cezbedici bir gerilim yansıtırken, “Lisbon” albümün en sıradan şarkılarından.
Şarkı sözlerine baktığımızda, orta yaş dönemine yaklaşan bir insanın pişmanlıkları, geçmişten yansımaların yarattığı burukluk seziliyor. Ama yine de “Arise, Awake”de “Kurallar değişti / Artık her taraf kazanabilir” diyor. Yılgınlık yok atmosferde; nitekim albümün kapanışını yapan “Summertime Is Coming”de bırak şüpheyi, çık artık dışarı diyor. Bana kalırsa orada seslendiği kendisiydi; sonuçta Paul Banks olarak çıktı karşımıza. Bu aşamada yapabileceği en iyi müziği sundu dinleyicilere. Ama onda bu çaba ve yetenek olduğu sürece ben daha iyilerini de yapabileceğini düşünüyorum. En azından şimdilik bize Interpol’den bağımsız bir Paul Banks olabileceğini kanıtladı. Belki gelecek sefer yanına Interpol’ün prodüktörü Peter Katis yerine başka bir prodüktörü alır, o zaman daha farklı rotalara da girebilir.
Yine de Interpol'ün gecelerin huzursuzluğuna soundtrack olan şarkılarını beklemeyin Paul Banks'ten. "Young Again"de "karanlıkta yeniden genç olacağımı biliyorum" diyor ama albümün soundundan da belli ki o artık olgunluk dönemine girmiş.
13-14 Şubat'ta Babylon'da yeni şarkılarını dinlerken solo performansını grupla da kıyaslayacağız ister istemez.
-