© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 23 Aralık 2012
Farklı isimlerde farklı plak şirketlerinden birbiri ardına yayınladığı albümler ve Moritz von Oswald Trio gibi yer aldığı projelerle son yıllarda elektronik müziğin en saygın, en üretken isimlerinden biri haline geldi Sasu Ripatti. Finlandiyalı prodüktörün Luomo, Sistol, Uusitalo, Conoco gibi takma isimle yürüttüğü projelerinin arasında Vladislav Delay de var. Bugüne kadar ambient, house, tekno, glitch gibi elektronik müziğin türevlerine yayılan geniş bir ses paleti kullanan müzisyen, o palet üzerindeki renklerle insanı daha ilk bakışta içine çeken hipnotik bir müzik yapıyor.
Vladislav Delay adıyla Raster-Noton’dan çıkardığı “Kuopio”, ses macerasını 2011 tarihli albümü “Vantaa”nın bıraktığı yerden daha ileriye taşıyor. Birkaç ay önce çıkan 2 şarkılık “Espoo” EP’sinden sonra gelen bu yeni albüm, bana göre yayınladığı en iyi çalışmalardan birisi. Toplam 65 dakika süren 9 parçada minimal ve atmosferik bir soundu ritim ile melodiler arasında sıradışı bağlantılar kurarak elde etmiş.
Önceki albümlere göre daha geniş bir kitleye hitap etmesi muhtemel yeni bir rota belirlenmiş albümde. Ancak bu demek değil ki, Delay dinleyiciden büyük bir dikkat bekleyen müzik yapmayı bıraktı; aksine bu albüm de müziğe odaklanmayı gerektirecek kadar incelikli ama ritimler daha sürükleyici. Organik ve elektronik ortamda işlenmiş seslerin yarattığı birlikteliğe, ısrarlı ses tekrarlarına (Osottova ve Kuuluuko’daki gibi) özel ilgi göstermek gerekiyor.
Albümün basın bülteninde müzikte kendini hissettiren minimal yaklaşımın, Finlandiya’nın Kuzey Savonia bölgesindeki Kuopio kentinin ıssız çekiciliğini yansıttığını belirtilmiş. Kapaktaki sadelikle de örtüşen bir imajı var kentin. O kenti görmedim ama müziğin bana tanıttığı kadarıyla kendime yakın buldum. Issız çekicilik deyince hüzün ya da melankoli gelmesin aklınıza. Kuopio’yu dinlerken içinizi iyimser hislerle dolu bir enerji kaplıyor. Hatta “Hitto” adlı şarkıda kendinizi bedensel hareketlerle ritimlere eşlik ediyor bulmanız da şaşırtıcı olmaz.
Kuopio'yu dinlerken sanki çıkışa ulaşmak için birbiri ardına kapıları açıyorsunuz ama kapılar hiç bitmeyecek gibi hissediyorsunuz. Yine de bu his germiyor dinleyeni; herhangi bir baskı altında değilsiniz, bir sonraki kapıya büyük bir merakla uzanıyor eliniz. Arada kapıların rengi ve şekli değişiyor; yapıldıkları malzeme değişiyor, kimisi ağır kimisi hafif... Bir süre sonra eğlenceli bir hal alıyor bu çaba. Şu kesin ki ilerleme için o kapılara elinizi uzatmanız gerekiyor.
Ben Kuopio’yu dinlerken böyle bir oyun hayal ettim. 65 dakika boyunca insanı sarmalayan bir ses evreninde ana oyunculardan biriydim. Güzel bir deneyimdi.