© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 13 Ocak 2013
2001-2005 yılları arasında Newport, New Jersey’de içinde sanatçıların atölyelerinin bulunduğu kocaman bir bina vardı. Çoğu atölyesinde yaşardı; eski bir fabrikadan dönüştürülen bina onların eviydi aynı zamanda. Kiralar çok düşük olduğundan sanatıyla karnını zor doyuran 21. yüzyıl hippilerinin merkeziydi orası. Sık sık giderdim o bölgeye. Avenue of the Americas (6. Avenue) ile 14. Sokak’ın kesiştiği yerden kalkan trene biner 10 dakika sonra Newport’a varırdım. Bir gün o binada atölyesi olan heykeltraş bir arkadaşım, “Biliyor musun, Yo La Tengo adlı bir grup provalarını burada yapıyor. Tanıyor musun onları?” diye sorunca, “Nerede? Hangi daire?!” diye öyle heyecanla yanıt vermişim ki, soluğu grubun çalıştığı dairede aldık. 2003 tarihli “Summer Sun” henüz çıkmamıştı ama ben “Let Be Still”i ilk kez orada canlı dinledim.
Sonraki günlerde birçok defa denk geldim Yo La Tengo’nun provalarına. Benim için “Summer Sun”ın yeri ayrıdır bu nedenle. Ne var ki bir gün Newport’ta emlak değeri yükselince o binaya da göz diktiler ve sonunda herkese gönderilen bir yazıyla boşaltma emri geldi. Sanatçılar direndi, sonra bir gün garip bir yangın çıktı, bazılarının daireleri zarar gördü. Yangından kaçmayanı suyu keserek kaçırmaya çalıştılar, bazıları ona da direndi, sonunda gün geldi, içerde insanlar varken balyozlarla yıkıma başlandı. Tam bir trajediydi. Çaresiz herkes terk etti orayı...
Grubun 29 yıllık kariyerinin en iyi kaydı değildi “Summer Sun” ama ne zaman onları düşünsem ya da müziklerini dinlesem, ister istemez aklıma o günler geliyor. 13. stüdyo albümleri “Fade”i dinlerken de aynı şey oldu. Aslında çok da uydu geçmişteki günlerin anısına... Sonu hüzünlü olsa da güzel bir dönemdi çünkü. “Fade”deki şarkılar da, geçmişe duyulan özlemin yarattığı hüzün kadar mutlu anları da barındırıyor. Kentli insanın kurduğu ilişkilerin ilginç ayrıntılarını yansıtan sözlerde olgunluk var.
Ira Kaplan, albümün genelinde ses tonunu yükseltmeden, çoğunlukla adeta fısıldarcasına şarkı söylüyor. Georgia Hubley, Ira Kaplan ve James Mcnew, ne hissediyorlarsa onu çalan, onu söyleyen müzisyenler olarak Yo La Tengo’ya saygınlığını kazandırdılar. Her zaman ticari endişelerden uzaktı müzikleri; içten ve duyarlıydılar. Bu kez de yanıltmadılar; en son 4 yıl önce çıkan “Popular Songs”da işaretlerini verdikleri yolu daha derinliğine kat ettiler ve indie rock / dream pop sevenlere sıcacık, kendiliğinden akıp giden, altyapısı sağlam, romantik bir albüm armağan ettiler.
1993 tarihli “Painful”dan beri son 20 yıldır bütün albümlerinin prodüktörlüğünü yapan Roger Moutenot’nun yerine bu kez John McEntire ile çalışmaları, kanımca gruba yeni bir soluk da kazandırmış. Grubun müziğinde farklı kanallardan beslenen eklektik etkileşimler hep vardı ama bu kez sound açısından daha bütünlüklü bir albüm yapmışlar. Çarpıcı perküsyonlar, gitar titreşimleri, iddialı hiçbir şey yok “Fade”de; aksine gitar, çelik üflemeliler ve yaylılardan çıkan sesler abartısız, çok temiz, arınmış bir sound hakim.
Albümün ilk şarkısı "Ohm"da akıp giden zamanın arkasından burkulan kalplerin sancısını hissetmemek olanaksız. "Hiçbir şey aynı kalmıyor / Hiçbir şey açıklanmadı / Kalbimizi, aklımızı kaybetmemeye çalışıyoruz" diyor Ira Kaplan. Ancak “I’ll Be Around”da akustik gitar eşliğinde yine onu dinlerken sanki dünyada her şey kısa bir süre sonra yoluna girecekmiş hissine de kapılacak kadar hafifliyor insan. Sakin bir gün, dingin bir mevsim ya da bütün sıkıntıların geride kaldığı günler için çok uygun bir soundtrack olabilir bu albüm.
Georgia Hubley ile Ira Kaplan'ın birlikte söylediği "Before the Run" ile, "Beni yalnız, uzak mekanına götür / Beni itimatsızlığın ötesine taşı" sözleriyle bitiyor albüm. Ira Kaplan’ın sesi bana yine Newport günlerimi hatırlatıyor ama zararı yok; bina yavaş yavaş yok olana kadar güzeldi her şey. Eskise dönüp bakmak da güzel...
-
-