© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 27 Ocak 2013
Geçenlerde bir habere rastladım. Hollanda’da Erasmus MC Üniversitesi’nin bünyesindeki Tıp Merkezi’nde görevli bilim insanları, 12-16 yaş arasındaki öğrenciler üzerinde “Ergenlik çağındaki gençlerin müzik tercihleri ve suça yönelme” konulu bir araştırma yapmışlar.
Buna göre, sıradışı (onların ifadesine göre punk, trance, hip-hop) müzik dinleyenler suça çok daha fazla eğilimli oluyormuş. Justin Bieber, One Direction gibi ana akım müzikleri dinlemek ise gençleri daha iyi bir insan yapıyormuş... İnanın bu sonuçlara varmışlar. (Araştırmayı merak edenler, şu linkte ayrıntısını bulabilir: http://pediatrics.aappublications.org/content/early/2013/01/02/peds.2012-0708.full.pdf+html)
Buna göre, sıradışı (onların ifadesine göre punk, trance, hip-hop) müzik dinleyenler suça çok daha fazla eğilimli oluyormuş. Justin Bieber, One Direction gibi ana akım müzikleri dinlemek ise gençleri daha iyi bir insan yapıyormuş... İnanın bu sonuçlara varmışlar. (Araştırmayı merak edenler, şu linkte ayrıntısını bulabilir: http://pediatrics.aappublications.org/content/early/2013/01/02/peds.2012-0708.full.pdf+html)
Demek ki bizi hep punk bu hale getirdi. Ergenlik dönemimizde dinleyecektik Celine Dion’u, Mariah Carey’i şimdi örnek birer vatandaş olacaktık... Ama çok geç. Ben punk rock, hard rock, deneysel müzik dinliyordum o yıllarda ve bundan dolayı hiç de pişman değilim. Suça eğilimim ise yok. Bir gün elime beyzbol sopası alıp pet shop’ları dağıtmayı düşünüyorum, kürklü birine çürük domates atabilirim, hala haksızlıklara karşı yürüyüşlere, mitinglere katılıyorum ve görüşlerimi yazıp açıklıyorum. Aslında hepsi de hak arama mücadelesiyle ilgili ama ne yazık ki bugün Türkiye’de bunlar suç diye görülebiliyor... Belki de gerçekten beni punk mahvetti.
Neyse bilim adamları bu konuyu tartışa dursun, ben müzik konusunda bildiğimden şaşmayacağım. İsyankarlığımı besleyen temel gruplardan biri olsa da, Bad Religion müzik yaptığı sürece dinleyeceğim. 16. stüdyo albümleri “True North”, 2010’da çıkan “The Dissent of Man”den bu yana aradan geçen sessizlikten sonra bana ilaç gibi geldi.
35 dakikaya 16 şarkı sığdırılan albüm, müzik olarak Bad Religion’ın kariyeri düşünüldüğünde yeni bir yaratıcılık ya da sürpriz içermiyor. 2010 albümlerinde, rock formuna uygun biraz daha uzun şarkılar (3 dakikayı aşan 6 şarkı vardı o albümde) vardı. Bu kez sadece tek bir şarkı 3 dakikayı aşıyor, diğerleri yine Bad Religion’ın alışık olduğumuz zengin vokal armonileriyle akıp giden hızlı soundu ile oluşan kısa şarkılar. Ancak müzik açısından yenilik getirmemesi, bir punk albümü için bir dezavantaj değil. Punk ve deneysellik ilişkisine baktığımızda fazla bir kesişme noktası da yok zaten. Punk’ın derdi, akla takılan meseleleri balyoz gibi vurucu şekilde aktarmak. Bu yönden bakınca Bad Religion, otorite, kapitalizm, para ve güç hırsı, şirketokrasi ve dini baskısı ve bağnazlığa karşı tavrını çok doğrudan bir şekilde, lafı hiç dolandırmadan ortaya seriyor.
“Robin Hood in Reverse” adlı şarkıda vokalist Gregg Graffin, “İşte kilise, işte çan kulesi / Aç kapılarını şirketler de insan” diyerek, Amerika’da şirketlere de insanların sahip oldukları hakları tanıyan yasayı ironik bir şekilde protesto ediyor. “Land of Endless Greed”, “Dept. of False Hope” başta olmak üzere, albüm boyunca kapitalizmin dayattığı açgözlülüğe, doyumsuzluğa eleştiri var.
Amerika’da Cornell Üniversitesi’nde yaşam bilimleri ve paleontoloji dersleri verip, kitaplar yazan bir vokalist Graffin. Bad Religion’ın 30 yılı aşkın kariyerinde ortaya koyduğu entelektüel kapasitenin yüksekliğini büyük ölçüde ona borçluyuz. “Vanity” adlı şarkıda maymunlarla insanlar arasındaki bağı reddeden bağnazlara laf çarpan da, “Crisis Time”da “Sen de hizaya gir / Tasarım filan yok” diyerek “intelligent design” (akıllı tasarım) savunucularıyla dalga geçen de o.
Albümün şaşırtıcı yanı belki de onca yıl sonra bir şarkıya “Fuck You” adının verilmiş olması. Belki ilk duyduğunuzda dünyaya basmış küfrü diye düşünebilirsiniz ama öyle değil. Sözlere dikkat edince anlaşılıyor ki, insanın kafası attığında savurduğu bu küfürleri hiç düşünmeden Pavlovyan bir şekilde kullandığını anlatıyor şarkı. Bazen bunun en kolay yol olduğunu, insanın da o sözcükleri kullanıp alışılagelen davranışları sergilediğini söylüyor Graffin.
Benim için albümdeki en ilginç şarkı ise “Popular Consensus” oldu. Çünkü çoğunluk tarafından benimsenen fikirlerin kendisi için fazla bir anlamı olmadığını; o fikirlerin her zaman doğru olmayabileceğinin altını çiziyor bu şarkı. Benim de umurumda bile olmayan ama çevremde herkesin kabul edip ona göre yaşamını şekillendirdiği bir sürü düşünce var. Tam olarak hislerime tercüman oldu bu şarkı.
Greg Graffin dışında grubun gitaristlerinden, aynı zamanda Epitaph Records’ın sahibi Brett Gurewitz “Dharma and the Bomb” adlı şarkıda ana vokali üstlenmiş ve bence gayet iyi bir iş çıkarmış. Punk rock’ın efsane gruplarından Minor Threat’in kurucularından Brian Baker ile hardcore punk grubu Circle Jerks’den Greg Hetson'ın dinamik gitar sounduna yaptıkları katkıları da anmak lazım. Eskimeyen müziğiyle, yılmayan sistem muhalefetini yansıtan akıllı sözleriyle Bad Religion, iyi ki hala sahnede. “True North”, sağlam bir punk rock albümü. Mart ayında grubu canlı dinleyeceğim performansı iple çekiyorum!
Albümün tümü Youtube üzerinden dinlenebiliyor:
-