© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 10 Şubat 2013
2013, müzik dünyasında büyük sürprizlerle başladı. Yılın ilk ayında David Bowie’nin 10 yıl süren sessizlikten sonra yeni albüm kaydettiğini öğrendik. Şubat ayının ilk günlerinde de, onun kadar beklenmedik ve şaşırtıcı olmasa da, yine çok sevindirici bir sürpriz yaşadık. 2 Şubat Cumartesi dijital dünya, alternatif rock grubu My Bloody Valentine’ın yeni albüm yayınlayacağı haberiyle sarsıldı. Aslında grubun geçen yılın sonunda yayınlaması beklenen bir albümdü bu. O nedenle belki de bu haberin hiç şaşırtıcı olmaması gerekirdi. Ancak grubun hikayesini bilen herkes, bir an inanmakla inanmamak arasında bocaladı. Dile kolay; 22 yıldır MBV’nin 1991 tarihli “Loveless” adlı albümünden sonra çıkaracağı 3. albümü bekledi hayranları ama bir türlü çıkamadı o albüm.
“Loveless”ın kaydının iki yıl sürmesi, Creation Records ile vokalist/prodüktör Kevin Shields arasındaki ilişkiyi iyice germişti. O şirketten ayrılıp Islands Records ile anlaştılar ama aldıkları avansla inşa etmeye çalıştıkları yeni stüdyoda çıkan teknik aksaklıklar, işi yokuşa sürdü. Sonrası, iki cover şarkı kaydedilen ama aslında grubun her bir üyesinin bir anlamda kendi başının çaresine baktığı bir tür sessiz kargaşa dönemi.
Grup, 2007’de bir araya gelip konserler vermeye başladığında yeni albüm umutları tekrar canlanmıştı. Kevin Shields’in “Ölmezsek yeni bir MBV albümü kaydedeceğiz” şeklindeki sözleri o umutları hep canlı tuttu. Bir gün çıkacağını biliyorduk ama ne zaman? İşte o an, 2 Şubat’ı 3 Şubat’a bağlayan gece geldi. Ben cumartesi günü grubun kendi Facebook hesabından yaptığı duyuruyu Twitter üzerinden haber aldım ve büyük bir heyecanla gece saat 11’e kadar bekledim. Baktım bir gelişme yok, sabah ola hayrola dedim içimden. Sabah gerçekten de hayırlı haber gelmişti. m b v adını taşıyan 3. My Bloody Valentine albümüne 22 yıl sonra kavuştuk!
Kalbimin uzun yıllardır görmediğim ilk aşkımı görmüşcesine attığını söylersem abartmış olmam. Kalbim çarparken bir yandan da endişeliydim; acaba yıllar onu ne hale getirmişti? Acaba yeniden buluşunca yılların onun üzerindeki etkisini görüp üzülecek miydim? Ya keşke aklımda eski hali kalsaydı dersem? Ya bana eskisi gibi içten görünmezse?.. İçimde bir ürperti ile yaklaştım ona ama gördüm ki o değişmemiş; gönlümü kaptırdığım en etkileyici haliyle hala sapasağlam duruyor. Bu öyle mutlu bir his ki, yaşayan bilir. Yıllara meydan okumuştu MBV. Aşktan, bir türlü ulaşılamayan sevgiliden söz ederken yine ayakta kalmayı başarmıştı.
Onca zaman sonra yaşanan karşılaşmanın sarsıntısını biraz olsun atınca, ona daha yakından baktım elbette. Indie rock tarihinde sanki bir girdabın içine kapılmış gibi çalan gitar soundu denilince akla gelen ilk gruplardandır MBV. Tremolo kolunu çekili tutup, bol reverb ile seslerin eğilip büküldüğü o sound, MBV'nin en temel özelliklerinden. Yeni albümde o soundu büyük ustalıkla kullanıyor grup. Albümün özellikle ilk yarısı (ilk 5 şarkı), “Loveless”la çok benzeşen bir çizgide ilerliyor. Yine vokallerin gitar sesleri ve sample’ların arasında gömüldüğü, insanın adeta başını döndüren bir his yaratan o bilindik sound hakim.
Ancak Bilinda Butcher’ın yumuşacık vokalini, Yo La Tengo’yu anımsatan sıcak bir melodi ve öne çıkan bas soundu ile bütünleştiren “New You”, ilk albüm “Isn’t Anything” ile daha çok örtüşüyor. Fakat ondan sonra “In Another Way”le melodik altyapıda hissedilir hale gelen farklı etkileşimler, “Nothing Is” ve “Wonder 2”da devam ediyor. Son iki şarkıda vokal de kullanılmamış. Jungle music etkisinin çok daha belirgin hale geldiği şarkılar bunlar. Bu durumun altını çizmek için şarkıya “In Another Way” adını mı verdiler bilmiyorum ama ben sound olarak albümün ilk yarısıyla fark seziyorum. Gitar ve synthlerin o çılgın buluşmasını da oldukça ilginç buldum. Albümün kapanışını yapan “Wonder 2”da sanki havalanında uçak havalanırken duyduğumuza benzeyen ve kulağı zorlayan sıradışı sesler duyuyoruz. Her ne kadar m b v, “Loveless”tan önemli miktarda iz taşıyorsa da albümün ikinci yarısındaki bu durumu da göz ardı etmemek lazım.
Hem yıllar önce gönlümü kaptırdığım MBV, tamamen aynı kalsaydı da fark etmezdi benim için. Bir şey çok iyiyse aynı yoldan ilerleyebilir; bazı gruplar bu ayrıcalığa sahip olacak kadar özeldir. “Only Tomorrow”da sevgilisine “her kalp atışımı duymanı isterim, seninkilerin benim olmasını isterim” diyor Kevin Shields, aşkın hep yarınlarda daha kolay olduğundan dem vuruyor. Keşke albümü dinlerken bir müzikseverin kalp atışlarını duyabilseydi, ne hissederdi acaba?
-