26 Mart 2013 Salı

10 Yıl Sonra Aynı Kentte Sigur Ros'la İkinci Buluşma


By on 08:00:00

26.3.2013

Bu akşam, konser takipçisi olarak benim kişisel tarihimde önemli. 10 yıl önce ilk kez New York'ta canlı izlediğim Sigur Ros'u bugün ikinci kez yine aynı kentte gördüm. Son 10 yılda grubun kariyerine, haziran ayında çıkacak 'Kveikur'u da katarsak, dört güzel albüm eklendi; artık tüm dünyada çok daha büyük bir grup oldular. 2003'te Radio City Hall'da ( ) albümünün turnesi sırasında izlediğim konserleri, beni son derece etkilemiş, kulaklarımın duyduğu olağanüstü güzellik karşısında mutluluktan ağlamıştım. Hep diyorum; güzelliğin o derecesi insanın içini acıtıyor, kaynağını mutluluktan alan o garip acı bir şekilde dışarı yansıyor.

Bu akşam grubu izlediğim mekan ise, 25 bin kişilik Madison Square Garden'dı. Büyük konserler için kullanılsa da aslında NBA ya da buz hokeyi maçları için uygun, dev bir kapalı spor salonu MSG. 10 yılda 4 albüm daha yaptı Sigur Ros ve bu süreçte 6 bin kişilik Radio City Hall'dan 4 katı büyüklükte bir mekanda konser verir hale geldi. Grubun hitap ettiği kitlenin nasıl genişlediğini göstermesi bakımından çarpıcı bir durum bu. Her ne kadar bir grup için MSG'da konser vermek bir prestij olsa da, açıkçası ben bu büyük mekanın ilk konserin etkisini değiştirebileceğinden endişe duymadım değil.

Bu konu Sigur Ros'un menajeri John Best ile Austin'de konuşurken de gündeme geldi. (Bu arada John Best'le tanışmam Savages grubunun röportajı sırasında oldu. Meğer onların da menajerimiş. Ben kendisiyle Savages için bir süredir temastaydım. Röportaj sırasında Sigur Ros'u izleyip izlemediğimi sordu. 2003'teki Radio City Hall konserinden söz edince, "O bizim için iyi bir şov değildi. Bazı teknik sorunlarımız olmuştu," dedi. Bunu duyduğumu çok şaşırmıştım, çünkü dinleyicilere yansıyan hiçbir sıkıntı yoktu.

Sigur Ros'un bu turne için büyük mekanları düşünerek yeni düzenlemeler yaptığını biliyordum; artık canlı performanslarında 4 değil, 11 kişiler. Benim gördüğüm kadarıyla 3 bakır üflemeli, 3 yaylı enstrüman eklenmiş kadroya, bir de elektronik sesler ve perküsyonda onlara eşlik eden bir müzisyen daha vardı sahnede. Dolayısıyla koca salonu gümbür gümbür inleten çok tatmin edici bir sound elde edilmiş. Benim endişem zaten bu konuda değildi. Daha ufak salondaki yakınlığın yok olacağını ve bu nedenle de müzisyenler ile dinleyici arasına set çekilebileceğini düşünüyordum.

Ancak korktuğum olmadı. Sigur Ros'un müziği yine çarpacağı yeri buldu, Jonsi muhteşem vokaliyle hiç anlamadığım bir dilde şarkı söylerken yine o acıtan mutluluğu hissettim. Bunu engelleyecek koşullar  da yok değildi. MSG'da ilk kez yanlardaki tribünlerde değil zeminde sandalyelerin yerleştirildiği kısımdaydım. Aman ne iyi derken, yanıldığım kısa zamanda ortaya çıktı. Çünkü daha ilk dakikalarda oturan herkes ayağa kalkınca görüş açısı birden daraldı. Hatta arkadan kısa boylu bir Asyalı Amerikalı, "Sit down assholes!" diye bağırdı ama kimse üzerine alınmadığından herkes ayakta izledi. Ayrıca tam arkamda durmuş, mısır yiyip arada bir "Shit! This is fucking awesome!" diye böğüren adamın ve sürekli konuşan iki kadının verdiği rahatsızlığı da eklemeliyim yaşadığım sıkıntılara...

Ancak Sigur Ros, her şeye karşın bütün engelleri, uzaklığı, büyüklüğü, konser dinleme adabını bilmeyenleri aşıp dinleyenin ruhuna ulaştı. Bunu yapabilen müzik güçlüdür. Aynı salonda daha önce çok konser izledim ve aralarında çok ünlü isimler de var ama hiçbirisi bu anlamda bu geceki kadar etkili olamadı.

Bu turnede sadece sahnedeki müzisyenlerin sayısını artırmakla kalmamış, kullandığı görselleri de geliştirmiş grup. 2003'te de görseller vardı ama bu boyutta değildi, daha çok ışık yardımıyla gizemli bir atmosfer yaratılmıştı. Bu kez sahneye ilk çıktıklarında trasparan bir perdenin arkasından çaldılar. Bu bana 2002'de bir konserde, elektronik bir perdenin arkasında çalan ama perdeye karikatürleri yansıyan Gorillaz grubunu hatırlattı. Sigur Ros konserinde ise, ışık arada bir izin verdiği ölçüde müzisyenleri görüyorduk ama zaman zaman perdeye gölgeleri düşüyordu. 10. dakikada perde birden indiğinde sahnedeki müzisyenleri net olarak görür hale geldik.

O ana kadar perde bir video ekranı görevi görürken, yok olunca, sahnede müzisyenlerin arkasında beliren ekrana yansıtıldı görüntüler. Sigur Ros'un müziğinde vokalleri anlamadığımız için ne hakkında olduklarını tam olarak bilemedik hiçbir zaman. Ancak grup üyelerinin röportajlarda verdikleri yanıtlardan çıkarsama yaptık. Çünkü onların müziğinin dinleyenin içselleştirerek yorumlayacağı bir niteliği var; ruhunuza ulaşan sesler mutlaka yankısını buluyor. Böyle bir grubun konser sırasında kullandığı görsellerin hikayeleri doğrudan anlatması, müziklerinin özüne aykırı olurdu. Onlar da bu işi çok akıllıca tasarlamışlar. Dağların tepelerindeki sis, gökyüzü, kayalık, su, hava, toprak, köpüren deniz gibi çeşitli doğa manzaralarını bir ışık cümbüşü içinde adeta bir rüya alemi yarataracak şekilde kurgulamışlar. Arada bir insan göründüğü de oluyor ama ya gözleri gözüküyor ya ayakları, belirgin olmayan kısa kesitler halinde veriliyor hepsi. Hazır algı yaratan tek görüntü, bir çiftin birkaç saniye süren öpüşmesiydi. Bir de "Sæglópur"(lost at sea) sırasında suyun derinliklerinde debelenen kadın görüntüleri bir fikir verebilirdi belki. Bunların dışındaki her şey muğlak ve öznel yorumlara açık.

Lazer ışıkları, mumu andıran ve sahnenin her yerine yerleştirilen ufak ışıklar, müzikle büyük bir uyum içinde masalsı bir atmosfer yaratıyor. Henüz adını bilmediğim yeni şarkılarından birinde anlık görüntülerle koşan bir at beliriyor. Şarkının temposuna ve taşıdığı karaktere öylesine uygun bir görsel tasarım yapılmış ki insan hayranlıkla izliyor. Adını bilmediğim ama bana 'I Feel You'yu çok anımsatan bu şarkıyı Depeche Mode duysa çok etkilenebilirdi. Elbette Jonsi'nin vokali ile Dave Gahan'ın ses rengi çok farklı ama şarkının altyapısı gerçekten benziyor. Sigur Ros'un yeni albümünde öncekilere göre rock soundu daha güçlü; çaldıkları yeni şarkılar da bu nedenle MSG'da büyük coşkuyla karşılandı.

İki saat süren konserde sadece "Geldiğiniz için teşekkür ederim" demekle yetindi Jonsi ve iletişimi tamamen müzikle kurmayı tercih etti. Yine yayıyla gitarını çalıp tüm salonu ayağa kaldırdı. Seçilen şarkı listesi, ilk albümleri "Von" hariç diğer bütün albümlerini kapsıyordu. Ágætis byrjun'den "Ny batteri" ve "Olsen Olsen",( )'dan "Vaka", "E-bow" ve Popplagið", Takk...'dan "Glosoli", "Hoppipola", Með blóðnasir", Með suð í eyrum við spilum endalaust'tan "Festival", Valtari'den Varúð" ve yeni albüm Kveikur'dan Brennisteinn","Hrafntinna", Yfirborð", Kveikur" olmak üzere toplam 16 şarkı çaldılar.

John Best, eşi doğum yapacağı için bu konserde olamayacağını söylemişti. görse ne derdi merak ediyorum ama bana sorarsanız, MSG'da bugüne kadar izlediğim en iyi üç konserden biriydi. Teknik arıza olmuşsa da bana hiçbir olumsuzluk yansımadı. Unutulmayacak, kusursuz bir performanstı.

Aynısının 2 Temmuz'da İstanbul'da yaşanacak olması nedeniyle çok mutluyum. Sadece organizatörlerden bir ricamız olabilir mi diye düşünüyorum. Sigur Ros konseri, New York'taki gibi patlamış mısır ya da kokusu ortalığa yayılacak köftelerin yeneceği bir konser olmasın. Sabun köpüğü pop müzik yapmıyor bu grup, eğlence ya da dans değil amaçları; kalbini açan dinleyiciyle çok özel bir bağ kuruyorlar. Patlamış mısır, ızgara kokuları müziklerinin ruhuna o kadar aykırı ki...  Sahne ile dinleyici arasında kurulacak etkileşimi olumsuz yönde etkileyecek bir unsur olmaması için özen göstermeli.

Tabii dinleyicinin payına düşenler de var. Sosyalleşmek için değil, belki de hayatınızda bir kere yaşayacağınız bir deneyim için gidin o konsere. İki saat konuşmadan müziğin size hissettireceklerinin peşine düşün, inanın konser bittiğinde ruhen çok zenginleşmiş olacaksınız. Her yıl Sigur Ros konseri olmuyor İstanbul'da. Gelin, bu konseri tarihe geçirelim.

(Bir kere MSG'da fotoğraf makinesi yüzünden sorun yaşadığım için bu akşam yanıma almadım. O nedenle bu yazıdaki fotoğrafı internetten buldum.)

Setlist: Benim takip edebildiğim kadarıyla şöyleydi.
Yfirborð -Ny Batteri - Vaka - Hrafntinna - Sæglópur - Fljotavik -E-bow - Varúð - Með blóðnasir - Olsen Olsen - Festival - Brennisteinn // Glosoli - Popplagið

-

Yazan: Zülal Kalkandelen

Translate